Eski Dünyanın Zihniyetine Üç Yerel Örnek…
Bir, Silivri'de yapılmak istenen ayine karşı çıkarak bir memleket meselesine dönüştürenler, iki, Büyükçekmece Hasan Akgün ilköğretim okulu yöneticilerinin Cumhuriyet törenlerinde, tabelayı unutmaları(!), üç, ortaokul öğrencisi bir kızımızın ödül töreninde ödülü veren Kaymakamın tebrik eden eline, elini uzatmaması...
Her üçünün ortak bir tarafı var... Ortak tarafın ne olduğunu, yazının sonunda paylaşacağım.
Ayin yapsalar kim neyini kaybedecek?
Silivri'de doğan yani bugünkü tüm Silivrililer'in hemşerisi olan Aziz Nektorios'un ölüm yıldönümü olan 8 Kasım tarihinde, Fatih
Camii'nin altında bulunan Bizans Sarnıcı'nda ayin yapmak isteyen Ortodoks Hristiyanlar, Türk Milliyetçilerinin ve ayin yapılınca Müslümanların dininden vazgeçeceğini düşünen kimi Müslümanların büyük tepkisini çekiyor. Hem de kırmızıyı görmüş boğaya dönüşüyorlar.
****
15 yıl Silivri Belediye Başkanlığı yapan Selami Değirmenci, tarihi yanlış hatırlayabilirim 2003 yılında Fatih Camii'nin altında bulunan Bizans Sarnıcı'nda Yunanistan ve Türkiye'nin değişik yerlerinden gelen yaklaşık 30-40 kişilik bir topluluğun ayin yapması için izin vermişti.
Ve yer yerinden oynamıştı. Değirmenci'nin misyonerlik faaliyeti yaptığı gerekçesiyle ,zamanın müftüsü İsmet Köse tarafından hakkında suç duyurusunda bulunulmuştu. Suç duyurusundan sonra, savcılık, Değirmenci hakkında soruşturma başlatmıştı.
****
Misyonerlik faaliyetleri suçlamalarına yönelik zamanın Belediye Başkanı Değirmenci, sarnıcı aslında müze olarak kullanmak istediklerini belirtmiş, “Silivri’de bulduğumuz tarihî eserleri oraya koyarak orasını bir müze haline getirmeyi düşünüyorduk. Burasını bizden almalarının sebebi Rumların yaptığı ayin. Daha önce şu an yıkık olan Aziz Nektorios’un evinin yanında dua ediyorlardı, biz de sokakta dua etmesinler diye sarnıçta yapsınlar istedik" diyerek savunmasını yapmıştı.
****
Ergenekon Davalarında ve öncesinde ortaya çıkan birçok belgede ise şunu görmüştük. Misyonerlik algısının eski Türkiye'nin aktörleri tarafından yaratılan özel bir algı çalışması olduğunu bugün artık açık açık biliyoruz. Nedenlerini ise Google dedeye soran herkesin öğrenmesi mümkündür. Bunu burada anlatmaya gerek yok.
****
2003 yılında aynı olayı yazmış ve eleştiren, oldukça sert bir yazı yazmıştık Müftü bey hakkında. Müftü bey bizim hakkımızda da iki ayrı dava açmıştı.
Ceza davasından beraat etmiş, tazminat davasından ise mahküm olmuştuk. Ve Müftüye faşist dediğimiz için faizleriyle beraber 3 bin TL ödemek zorunda kalmıştık. Tazminat davasına da itiraz edememiştik çünkü, 1 bin TLnin altında karar verilen tazminat davalarına itiraz edilemediğini öğrenmiştik. Davayı da kaybettiğimizi, arabamız bağlanınca öğrenmiştik.
****
Aynı tartışmaların 2014 yılında bu sefer Belediye Başkanı Özcan Işıklar'ın başına geldiğini öğrendik. Kim birkaç yüz ya da birkaç bin Ortodoks Hristiyanın yapacağı ayinle Müslümanlığımızı kaybedeceğimizi düşünüyorsa ve bu ayinlere de izin verenlerin misyonerlik yaptığını düşünüyorsa akıllarından şüphe ederim.
Avrupa'da aynı şeyleri
yapanlara ne diyoruz?
Türkiye birkaç yüz kişinin (içlerinde kendi yurttaşlarımızın da olduğu) inançları gereği ve kutsal bildikleri bir mekanda ayin yaptıkları için zarar göreceğimizi düşünmelerini hala inanç düşmanlığı olarak gördüğümün altını çizmek isterim.
Ayine karşı çıkanlara bir gerçeği hatırlatmak istiyorum. Avrupa'nın değişik yerlerinde Müslümanların ibadetleri için cami mescit açtıklarında kimlerin karşı çıktıklarına baksınlar. Ve sonra desinler ki, onların söylediklerinin aynısını söylüyoruz ne farkımız var onlardan? Ve karşı çıkanların Avrupa ülkelerinde (yanıbaşımızda bulunan Bulgaristan ve Yunanistan'da dahil) aynı zihniyeti taşıyan ırkçı ve faşistler olduğunu görünce ne düşüneceklerini merak ediyorum.
****
Gelelim ikinci konuya. Büyükçekmece'de Cumhuriyet törenlerinde 65 okul arasında bulunan Dr. Hasan İlköğretim Okulu öğrencileri resmi törenlerde anons yapılmadan ve flamasız yürümüşler.
Ve bununla ilgili şunları söylemişler.
İlçe Milli Eğitim Müdürü gürlemiş, demiş ki; "Okulun tabelası olmadığı için, anons yapan görevli, resmi geçit esnasında okul adını anons edemedi. Biz tüm okullara resmi bir kutlama esnasında neler yapacağını önceden bildiririz. Tüm okullara tabelalı gelinmesi konusunda uyarı yaptık. Herhangi bir kasıt yada ihmal tespit edersek gereğini yapar, hesabını sorarız."
Okul müdürü ise okulun isminin defalarca değiştirildiği için, görevliler tarafından eski tabelanın alındığını tören alanında fark ettiklerini belirterek; "O esnada üzerinde Hasan Akgün İlköğretim Okulu yazan tabelayı getirme fırsatımız da olmadı. Asıl, eski tabelayla resmi geçide katılmış olsaydık kasıt aranırdı. Resmi geçide tabelasız katılanca da okulumuzun adı anons edilemedi."
****
Atalarımızın çok güzel bir sözü var. Sen bunu külahıma anlat.
İlçe Milli Eğitim Müdürüne sözümüz şu. Kimseden hesap soramazsın. Soruşturma da açamazsın. İddialı söylüyorum. Çünkü savunmayı baştan hazırlamışsınız. Anons eden flama olmadığı için okulun ismini anons edememiş. Hadi canım sende. Tabelasız yürüyeceklerine karar vermiş olan okul yetkilileri anons eden kişiye bunu bildirebilirlerdi. Bunun için çok akıllı olmak gerekmiyor. Okulun tabelasında ne yazıyor. Dr. Hasan Akgün İlköğretim Okulu. Bitti. Mazerete gerek yokkkk.
****
Okul Müdürüne ise sorumuz şu. Bir aydır müdürlük yaptığın okula, atama kararın Dr. Hasan Akgün İlköğretim Okulu diye çıkmadı mı? Hangi algıdan söz ediyorsun? Velev ki, tören alanında eski flamanın alındığını fark ettin. Okul ile tören alanının arası kaç dakika? Ben diyeyim 5 sen de 10 dakika. Fark ettiğinde neden yenisini getirtmedin? Bir de utanmadan sıkılmadan demişsin ki, eski tabela ile katılmış olsaydık, asıl o zaman kasıt aranırdı. E be müdür bey, özrün kabahatinden büyük. Sen hangi okula atandığını bilmiyor musun ki, hikayeden anlatıyorsun. Hadi aklınız çalışmadı tabelayı getirtmedin, anons eden kişiye de 'tabelasız olan okul bizim okulumuz adımızı okumayı unutmayın' demek de mi gelmedi?
****
Bir tabela önemli mi? Kimileri için önemsiz olabilir. Ancak bir okulun yöneticilerinin kendi okullarının isimlerine ait tabelanın bile doğrusunu tören alanlarına getiremiyorlarsa, çözüm üretemiyorlarsa varın gerisini siz düşünün.
El vermeyen kızımız...
Gelelim üçüncü konuya.
İmam Hatip Lisesi'nin orta kısmında okuyan 12 yaşındaki kızımız bir yarışmaya katılmış. Birinci seçilmiş. Kaymakam bey de ödülünü vermek için öne çıkmış. Elini uzatmış ve el havada kalmış. Neden çünkü 12 yaşındaki bir kızımızın, ilçenin kaymakamına ve tabi ki bilcümle erkeklere el vermesi günah. Neden ise gayet basit. "Konumu, makamı ne olursa olsun nikah düşen karşı cinslerin tokalaşması günahtır." Kimilerinin buna rağmen tokalaşması ise günahı da göze alarak, daha büyük günah olan fitne yapmamak için küçük günahı göze alıyorlarmış.
****
Hey Allahım, sana inanan bu Müslümanlara akıl ver. 12 yaşında bir kızımızı kendine nikahlayabilecek müslümanların yaşadığı ve bunun olabileceğine inananlara 1500 yıl önceki koşullarla bugünkü koşulların aynı olmadığını akıllarına sok.
Ayrıca bu kızımızın babası, toplumda başka kızların ve kadınların ellerini sıkıyor mudur?
Yine kadınları el sıkmayan kamu yöneticilerine, sıradan insanlara sorum şu. Siz karılarınızın ve kızlarınızın dışında başka kadınların ve kızların ellerini sıkıyor musunuz?
Sizin kadınlarınız günaha girmemek için el sıkmıyorlar. Saygıda duyuyorum. İnançları kime neyi gerektiyorsa onu yapmalarından asla sıkıntı duymuyorum. Ancak bunu eleştirme hakkımı da ortadan kaldırmıyorum.
Tokalaşmanın günah olduğuna inanan erkeklerin pervasızca kadınların ve kızlarımızın ellerini sıkmalarını da ikiyüzlülük olarak değerlendiriyorum.
Bizim kadınlarımızın ve kızlarımızın ellerini sıkabilirsiniz ama biz sizin kadınlarınızın ve kızlarınızın ellerini sıkamayız. Bizim kadınlarımızın ve kızlarımızın nikahları size düşüyor mu? Ellerini sıktığınızda başka şeyler mi düşünüyorsunuz?
****
Her üçünün ortak noktası şu. Zamanın ruhunu anlamayanlar, eski zamanın ruhunu çağırmaya devam ediyorlar. Geçerliliği yok... Biraz daha zaman gerekiyor, tasfiye olacaklar ve tarihin çöp mezarlığında yerini alacaklar...
Toplumlar öyle kolay değişmiyor. Suyun kaynaması 100 derecede ve buharlaşma gerçekleşiyor. Toplumların değişmesi ve dönüşmesi de öyle birkaç on yılda ortaya çıkmıyor... Suyun kaynama derecesi gibi...
Ve bugün yaşayanlar tam da suyun kaynama derecesine yaklaşması gibi, yeni dünyanın kuruluşuna şahitlik ediyorlar.
Son söz: Ve içimizden kimileri de tabi ki, daha genç olanları da, yeni dünyanın ortaya çıktığını da görecekler. Dönüşemeyenler, yeni dünyaya ayak uyduramayan, zamanın ruhunu yakalayamamış; inançlar, devletler, toplumlar, kuruluşlar ve kurumlar kendilerinden öncekiler gibi tarihteki yerlerini alacaklar. Ve galiba dizilerde ve romanlarda okuyacağız onları. Tabi yazacak olanlar olursa...