ESİAD’dan Gelen Sesler
Ülkenin içinde bulunduğu koşullar; iyi miyiz, kötü müyüz, önümüz ne kadar açık tartışmaları haliyle sinirleri geriyor, özellikle işdünyasında gerginlik hakim.
Patronundan müdürüne, çalışanına,
emekçisine bir garip hal içindeyiz. Dolar ateşi yükseldi , enflasyon başına vura vura zor duruyor. Sanayimizin güçlü olduğu doğru ancak küresel piyasalar yeni bir dönem içinde. Tatlı tatlı borçlanmaların acısının çıkacağı günler kapıda.
Siyasi konjonktür ise tümüyle belirsiz.
Dedik ya sinirlere vuruyor diye.
KAPALI KAPILAR
Ege’de fire Ege İşdünyası ve Sanayicileri Derneği ESİAD’da verildi mesala.
Yaklaşık 20 yıldır tanıdığım kuruluşta sesler ilk defa kapalı kapıların ardından yükseldi.
ESİAD yapısı gereği genellikle yumuşak, sakin görüş alışverişlerinin yapıldığı, hararetli oturumlardan ziyade bilgi ya da kulis amaçlı organizasyonlara imza atar.
Bu naif düzen kendini seçimlerde de gösterir. Yönetim Kurulu’nda kıdemli üyeler sırayla en çok iki dönem başkanlık yapar.
Kısaca, TÜSİAD’ın paralel bölge örgütlenmesi gibi olan ESİAD içinde daima kol kırılır yen içinde kalır, daha doğrusu ‘kalırdı’.
Önceki güne kadar.
Saçlarını ESİAD’la ağırtan Genel Sekreter Prof. Dr. Mustafa Yaşar Tınar’ı istifaya sürükleyen nedenler patlak verinceye değin...
Genel Sektereter yeni Başkan Mustafa Güçlü ile anlaşmazlığa düştü ve istifasını verdi. Olabilir, bugüne kadar birçok başkanla çalışan Tınar’la yeni Başkan’ın çalışma şekli uymayabilir.
Dikkatimi çeken, anlaşmazlığın önceki dönem Başkan Bülent Akgerman dönemine ait çalışmalardan kaynaklanması.
Türkiye’nin en eski ve büyük çimento kuruluşunda ortak mazisi bulunan iki ismin karşı karşıya gelmiş olması. Akgerman’lar İtalyanlara satılıncaya kadar şirketin hissedarıydı, Güçlü ise o günden bu yana tepe yönetici.
Aslına bakarsanız birkaç aydır ESİAD kabuğuna çekilmiş gibi bir his veriyordu tartışmalı da olsa sesler yükselmeye başladı.
Ben ülkedeki umutsuzluğa, gergin ortama bağlıyorum durumu, tabii geçmişten gelen başka bir husumet yoksa!!!
KADIN YÖNETMEN YENİDEN DOĞDU
Gazeteci olarak yazmak, habercilik bir tutku ve yıllar geçtikçe artıyor.
Bir tutkum daha var belgesel çekmek.
Yıllar geçse de maalesef o alanda sonuç olmuyor.
Birkaç deneme ancakistediğim ölçüde bir çalışma olamadı bugüne kadar. Çünkü zor. Çünkü başlı başına farklı bir alan yönetmenlik.
Milenyum çağında bunun için kıvranırken, tesadüfle bir kadın yönetmenin 60-70’li yıllarda 35 film çektiğini öğrendim.
Birsen Kaya, Türkiye’nin Bilge Olgaç’tan sonra ikinci kadın yönetmeni.
Televizyon süreci başlayınca yönetmenliği bırakıyor. Aradan yıllar geçiyor, İstanbul’dan Adana’ya gidiyor ve orada unutuluyor.
Hatırlayan yoktu. Dokuz Eylül Ünivesitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Film Tasarım Bölümü’nden Yard. Doç. Dr. Sabire Soytok onu 75’inden sonra adeta yeniden yaşattı. İzmirli Soytok, ‘Avantürün Kraliçesi Birsen Kaya’ adlı belgeseli çekti. Kaya, Altın Koza Film Festivali’nde ödül alırken yönetmenliğe nasıl başladığını anlatıyor ve ağlıyordu.
Şimdilerde 75 yaşında ve çok hasta.
Edebiyat seven genç kızken sinema muhabiri olur ve ilk röportajını Neriman Köksal’la yapar. Setlerde film yapımı ilgisini çeker. Halit Reğif’in asistanlığına başlar. O dönemde çok talep gören aksiyon filmlerini yönetmeye başlar. Arada aşk filmleri de yapar ama avantür çeken kadın yönetmen olması ilginç gelir herkese...
Bir kadın yönetmen o yıllarda türlü zorluklara rağmen 35 film çekebiliyor. Bizler ise hep bir bahane.
Onu tanımak çok ilgi çekici geldi bana, teşekkürler Sabire Hoca...