content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

16 Kas

ESİAD Başkanı Sordu: Demokrasi Kullanılıyor mu?

Dilek GAPPİ

GÖZLEM

ESİAD BaşkanıYalnızca üç yıl öncesi.. Alt kimlik-üst kimlik buluşmalarına imza atan Başbakan, bugün ultra muhafazakar çağrılar yapıyor.

Hatta hızını alamıyor, PKK protestosu yapan gruba pompalı tüfekle ateş açan vatandaşın sırtını bile sıvazlayabiliyor.

*****

Bugüne kadar Kürt ve PKK politikasıyla kılıflanan etnisite üzerinden siyaset artık o kadar tıkandı ki, üstündeki demokrasi örtüsünü kim hangi tarafa çekiştirse bir taraf açıkta kalıyor.

Gayrimeşru, ilgi görmeyen hatta uç kesimlerin taleplerinin kurnazca üzerini örttükleri örtü “demokrasi” olunca bir süre sonra örtünün altı demokrasinin ana kurgusuyla çelişir hale geliyor.

Hatta öylesine karmaşıklaşıyor ki, Başbakan’ın da aklı karışmaya başlıyor.

“Vatandaşın imkanı varsa kendini elbette koruyacak diyor” Demek ki bu da vatandaşın pompalı tüfek demokrasisi…

İşte bu ayraçta, sorulması gereken zor bir soruyu Ege Sanayici ve İşadamları Derneği ESİAD Yaşam Dergisi’nde Başkan Sıtkı Şükürer, net sordu: “Türkiye’de demokrasi kullanılıyor mu?, net bir teşhis de koydu; “Artık siyaset iki dar kulvara sıkışmış görünüyor”

*****

Şükürer ender görülen bir ustalıkla ele aldığı yazısında “En az diğerleri kadar kaygı veren etnisite üzerinden yapılan siyaseti bir kenara koyduğumuzda, bu ülkede siyaset iki ana joker üzerine inşa ediliyor. Ulusalcılık ve din” diyerek vurucu tanımlamalar yapıyor:

“Ulusalcılar kendilerini aiklik söylemi üzerine omurgalandırıyorlar. İttihatçı kökenleri nedeniyle, “batıcı” bir misyonları varmış gibi gözükse de bu samimi durmuyor. AB’ye tavırlanmak için hiçbir fırsatı kaçırmıyorlar. Globalleşme ve ekonomik entegrasyona mesafeliler.. Anladıkları şekilde Cumhuriyet ile demokrasi arasında ikilemde kalınırsa tercihlerinin birinciden yana olduğunu açıkça söyleyenler bulunuyor. Final tahlilde, üçüncü dünyacı bir tutum ve baasçı militarist bir modele giderek artan ölçüde yelken açıyorlar.

Dincilere gelince, kişisel planda tüm ruhlarını istila etmiş ve belirli kabullerden hareketle dünyaya bakma ve yorumlama dışında başkaca imkan bırakmamış bir inanç anlayışından hareket ediyorlar. Demokrasi en çok onların işine geliyor. İnanç söylemiyle “fikre” karşı mücadele ettiklerinden, demokrasinin kolunu kanadını kolaylıkla kıvırıyorlar. Bu yüzden millete yakınlar, onların içindeler ve demokrasinin test makinesi “oy” hususunda bir problemleri yok. Bir özeleştiri sürecinden geçerek, gömlek değiştirerek, milli görüş geleneğini “liberal” bir anlayışa dönüştürmeye çalışıyorlar.

Giderek, global ticareti isteyen gelişmiş ülkelerle aynı izdüşüme denk gelmenin yararını fark edip AB ve ABD ile uyumlu ilişkiler içinde görünmeye önem veriyorlar.
İşte bu noktada bu kesimde de yalpalamalar başlıyor”

*****

Şükürer’in yazısı akıcılığı ve sorgulayıcılığı ile etkiliyor, bir solukta okunuyor.

Demokrasi bireyselleşen kimlikler için hava kadar, su kadar vazgeçilmez. Ancak havave suyun dahi acımasızca kirletildiği bir dünyada elbette demokrasiyi kullanmaktan çekinmeyenler de var…

“Demokrasi” kelimesin altına yerleşen virüsleri temizlemek için bazen durup bir kez daha gözden geçirmek gerekiyor. Şükürer’in yazısı bunun için iyi bir fırsat…

**********

ÖZEL ÖNLEM ALALIM AMA FRENE BASMAYALIM

Birçok sektörde firmaların büyüme süreci birbirine benzese de mobilya sektöründe bu öyküler neredeyse aynıdır.

Küçük bir atölyeden başlayan, doğrudan emekle, alınteriyle büyüyen; bu arada değişen trendleri yakalamayı bilen mobilya firmaları bugün ülkenin köklü ve sağlam kuruluşları kategorisinde yer alıyor.

Onlar genellikle reel sektörde Anadolu’nun sesidirler, aynı zamanda, özkaynakla büyümeye alışkın, ithalattan sınırlı yararlanan bu kuruluşlar “borsa, faiz, kur” üçgeniyle kurgulanan makro ekonomi dünyasının temelindeki üretim barometresi gibidirler.

Üretimdeki gerçek nabzı tutabildiğimiz bu firmalardan birisi de Alfemo..

Mobilya sektöründe sıfırdan yaratılmış, bugün ülkenin mobilya alanında önde gelen firmalarındandır Alfemo.

Anadolu sermayesinin bir özelliği de muhafazakar yapısı ve sorunlarını sessiz sedasız, gürültüsüz çözerek işine gücüne kilitlenmiş olması. Aynı yapıyı Alfemo’da da görebiliyorsunuz. Bugün 53 ülkeye ihracat yapan Alfemo’nun Genel Müdürü Ramazan Davulcuoğlu ile iki büyük mağaza açılışı öncesi bir araya geldik.

Yaşanan ekonomik ortamı kriz değil bir check-up süreci olarak görüyorlar. Elbette etkilenmişler ancak bu etkiyi check-up’la yani verimliliği artıracak, giderleri kısacak önlemlerle aşılabilecek süreç olarak ifade ediyorlar. Bunların içinde eleman çıkarmak olmadığı gibi, büyümekten taviz vermekte yok.

Bu hafta İskenderun mağazasını açan firma önümüzdeki hafta Bakü’nün en büyük mobilya mağazasını açmaya hazırlanıyor.

Kar’sızlık ya da minimize edilmiş kar’lara razı olarak, üretmekten vazgeçmediklerini anlatan Davulcuoğlu’nun “sıkıntıyı bahane ederek, frene basmamak lazım. Parası olup kriz gerekçesiyle ödemelerini yapmayan, piyasaları kilitlenir noktaya getiren işadamlarımız var. Bastığımız fren zincirleme reaksiyon ortaya çıkarırsa, daralan piyasa asıl krizi getirir” uyarısı önemli.

Davulcuoğlu’nun ‘Türkiye’de her şeye rağmen aklı başında yatırım yapacak imkan da yatırımcı da var’ inancı bugünlerde iyimserlik için en doğru gerekçe….

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank