‘Eş Başbakanlık’ Sisteminin Bittiğinin Resmidir
2 Ağustos Salı günü, gazetelerin manşetlerinde tarihî bir fotoğraf yayınlandı. Fotoğrafta, Genelkurmay Başkanlığı'nda düzenlenen Yüksek Askerî Şûra toplantısında başkanlık masasında Başbakan Erdoğan ve etrafındaki masalarda da Şûra üyesi generaller görüntülenmişti.
Bu fotoğraf, Türkiye'de artık 'Eş Başbakanlık' sisteminin ve militarist vesayet rejiminin sona erdiğini gösteriyordu.
Türkiye'de, 27 Mayıs'ta 'Darbeler Dönemi'nin başlangıcından bu yana daima 'İki Başbakan' olmuştur. Birisi, seçim yoluyla gelen 'Sivil Başbakan', diğeri ise atama yoluyla gelen 'Asker Başbakan'... Bu dönemde, seçilmiş (bazen atanmış) sivil başbakanların yanında, parlamenter sistemle bağdaşmayan yetkilerle donatılmış asker cumhurbaşkanları, âdeta ikinci bir başbakan olarak fonksiyon sahibi olmuşlardır. Sivil cumhurbaşkanları seçilince, bu defa da genelkurmay başkanları 'İkinci Başbakan' olarak görev almışlardır.
Sistemin temelinde şu düşünce vardır: Merkez sağ popülist politikacılar gerici halka verdikleri tavizlerle lâiklik ilkesini zedelerler ve ülkenin bütünlüğünü tehlikeye sokarlar. Onun için, Türkiye'nin yönetimi 'tencereyi pisleten' politikacılara verilmeyecek kadar ciddî
bir iştir. İpin ucunu daima elimizde tutmalıyız.
Bu maksatla, bir yandan darbeciler tarafından hazırlatılan 1961 ve 1982 Anayasalarına yasamanın yetkisini sınırlayan ve yürütmenin önünü kesen mekanizmalar yerleştirilmiş; bir yandan da rejim üzerinde 'İkinci Başbakan'ın gayrı resmî ve fiilî kontrolü kurulmuştur.
'Çifte Başbakanlık' sistemi, kendisini evvelâ Millî Güvenlik Kurulu'nda (MGK) hissettirmiştir. Kurul toplantısında, Cumhurbaşkanı'nın sağ tarafında Başbakan (Sivil Başbakan) ve bakanlar yer almış; sol tarafında da Genelkurmay Başkanı (Asker Başbakan) ve kuvvet komutanları (asker bakanlar) aynı sayıda sıralanmıştır. 1960-1989 arasındaki otuz yıllık dönemde hep asker cumhurbaşkanları bulunduğu için de, MGK askerî ağırlıklı olmuştur.
Nasıl ki 'Millî Güvenlik Siyaset Belgesi', uzun bir dönem boyunca darbe Anayasalarının dahi üstünde görülmüşse, 'Asker Başbakan'ın başbakanlık teşkilâtını da bu belgeyi hazırlayan MGK Genel Sekreterliği üstlenmiştir. Bu teşkilât, -2003'teki reformla değiştirilinceye kadar- devletin sivil birimleri üzerinde her türlü icra ve denetim yetkisine sahip kılınmıştır.
Genelkurmay Başkanları, kendilerini şeklen Başbakan'a bağlı görmüşler fakat uygulamada Başbakan'a paralel bir hüviyet içinde bulunmuşlardır.
Bu konuda bir hâtıramı nakledeyim: 12 Eylül mahsulü Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurulu'nun ilk toplantıları Ulusu Hükûmeti zamanında yapılmıştı. Özal Başbakan olduktan sonra yapılacak ilk toplantıyı da ben düzenledim. Başbakanlık Toplantı Salonu'ndaki Başkanlık masasında iki sandalye vardı. Meğer daha önce Başbakan ile Genelkurmay Başkanı burada birlikte oturuyorlarmış. Bunun üzerine, Genelkurmay Başkanı'nın isimliğini kaldırıp soldaki ilk masaya koydum. Karşısına da Başbakanlık Müsteşarı isimliğini yerleştirdim. Toplantı başlamadan biraz önce gelen Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ Paşa, doğruca başkanlık masasına yöneldi. İsmini bulamayınca şaşırdı. Ben de yanına gidip 'Buyurun Paşam, yeriniz burası' diyerek yer gösterdim. Üruğ Paşa çok bozuldu ve bir daha Kurul toplantılarına katılmadı.
Türkiye'de artık militarist vesayet dönemi sona ermiştir. Bunun ilk işaretleri de verilmeye başlanmıştır.
Başbakan Erdoğan'ın Şûra Toplantısı'nda oturduğu yer, işte bu bakımdan önemlidir. Zira, Başbakan Erdoğan, gayriresmî 'Eş Başbakanlık' dayatmasını ortadan kaldırmış ve kendisine güvenerek oy veren milyonların demokratik iradesini lâyığıyla temsil edebilmiştir.
Şimdi sıra, âcilen 'Demilitarizasyon Programı'nın hazırlanmasına gelmiştir.