“Hainlere” kahraman, “Kahramanlara” hain diyen;Yalan Söyleyen Tarih Utanır mı,
Utanmaz mı bilemem.. En güzel şahit zaman ve Mîzân terazisidir, gerisi angarya, fasa/fiso..
Tarihin mazlumlarından Bayburt Kaymakamı Nusret Bey’i bilir misiniz? Halen
Bayburt’ta “Şehit Nusret Bahçesi” isminin verildiği bir Evlâd-ı Fatihan, mazlum Vatan
evladı.
Damat Ferit hükümetinin; işgal kuvvetlerini ve İngilizleri memnun etmek için, idam
ettirdiği Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey gibi, bir tek Türk’ün görevlendirilmediği Nemrut
Mustafa Divanı’nın mahkûm ettiği bir “Millî Mazlum” adı verilen tarihi şahsiyet…
Nusret Bey, ayni zamanda Urfa Mutasarrıfıdır. Okumuş, ilim erbabı ve davasının
adamı, “adam” gibi bir adam..
O tarihlerde Urfa Mutasarrıfı olarak görev yapan Nusret Bey, Damat Ferit tarafından
İstanbul’a çağrılarak, mahkemeye verilir. Hurşit Paşa’nın başında bulunduğu mahkeme beraat
kararı verince, işler karışır. Bu vatan evladı mutlaka mahkum edilmek istenildiği için, Türk
aleyhtarı bir şebekeden oluşan Nemrut Mustafa Divan-ı Harbi’ne elleri kelepçeli olarak
gönderilir. İngilizlerin bilahare “Kürdistan Valisi” olarak tayin ettikleri vatan haini ile birlikte
İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin kurucu üyesi Sait Molla’nın da görev yaptığı bu mahkemede
bir Türk yoktur. Dolayısıyla Nusret Bey aleyhinde ifade verecek şahit de yoktur. Ermeni
Patriği Zaven Efendi devreye girerek, gazetelere ilan verilir ve yalancı şahitler aranır.
Mahkemeye çıkarılan yalancı şahit, İstanbul’dan bir adım dışarı çıkmamış bir yalancı
ve sahtekârdır. Nusret Bey hazırlanan oyun ve tuzağı görünce; kiralık şahide itiraz eder.
Nemrut Mustafa; sanık sandalyesine oturtulan Nusret Bey’i azarlar, mahkemenin her şeyi iyi
(!) bildiğini beyan eder.
Kiralık şahitlerden bir diğeri de, Patrikhane tarafından ayarlanmış olup, ezberletilenler
mahkemede aynen tekrar ettirilir. Beş yıl önce Bayburt’ta cereyan eden ermeni kıyımı
olaylarının şahitleri İstanbul’da gazete ilanı ve patrikhanenin eli ile tutulmuştu. İlk şahidin
belirttiği olay yeri ile ikincinin zikrettiği olay mahalli arasında elli kilometre mesafe vardı,
yalancı şahitlik göze batıyordu.
Nusret Bey’in itirazları ve çırpınışı kâr etmez. Bir başka celsede, on iki yaşında bir
çocuk getirilir. Nusret Bey’e isnat edilen suç, dört yıl önceye aittir. Adalete dayanmayan
kuvvetin zalim olduğu gerçeğinde, Nusret Bey’in itirazları kabul olmaz, Nemrut Mustafa’nın
öfkesi ağzından akan salyalara kadar yükselir.
Karar neticesi Nusret Bey’e bildirilmeden, Merkez Komutanlığına götürülür. Bir
İngiliz teğmen, Nusret Bey’in Malta’ya sürgün edildiğini söylerse de, tam bu sırada odaya
giren Nemrut Mustafa: “Bu adamı Malta’ya sürmeye gerek yok, biz onun idamına karar
verdik” der.
20 Temmuz da ölüme mahkûm edilen Nusret Bey, 5 Ağustos’ta darağacına gönderilir.
Tarihin tecellisine bakınız ki; Atatürk’ün teşebbüsü ile, 25 Aralık 1921 tarihinde
çıkarılan bir kanunla Boğazlıyan kaymakamı Kemal Bey ile Nusret Bey; “Millî Şehit” ilan
edilir.
Ermenileri katletmekle suçlanan iki mazlum hakkında çıkan idam kararı, Ermeni
Patrikhanesinin verdiği emir ve karar üzerine icra edilmiş, yalan söyleyen tarih utanmış
olmalıdır.
Bugün hâla karanlık yönleri bulunan İSTİKLÂL MAHKEMELERİ de, böyle değil
midir? Binlerce vatan evladı, alim, hoca, ilim erbabı, Atıf Efendi gibi Frenk taklitçiliğine
karşı çıkan vatansever eser sahipleri, boşu boşuna idam edilmedi mi? Türkiye’nin muhtelif
vilayetlerinde kurulan mahkemelerde, mahkeme reisine verilen listeler hakkında idam
kararları çıkarılmadı mı?..İstiklal Mahkemesi Başkanı Kel Ali’nin (Çetinkaya) bağıra bağıra
can verdiği, kazuratlarının ağzından geldiğini tarih yazmaz mı?..
• Bayburt Net Sitesinde Yrd.Doç.Dr.Bayram AKÇA tarafından kaleme alınan
ERMENİ TEHCİRİ VE NUSRET BEY’İN İDAMI başlıklı yazı, buğulu tarih
penceresinden önümüze serilen önemli bir yazıdır. Yazıyı aynen buraya alalım:
“Nusret Bey 19 Nisan 1914’de Bayburt kaymakamlığına atandı.Bayburt Kaymakamı
olarak göreve başlamasından kısa bir süre sonra Avrupa’da I.Dünya Savaşı çıktı.Bunun
üzerine Bayburt Bölgesinin de içinde bulunduğu Doğu Anadolu Bölgesi’nde yaşayan
Ermeniler,Rusların bağımsız bir Ermenistan Devleti kurmalarına yardımcı olacağı şeklindeki
kışkırtmaları sonucu gönüllü silahlı Ermeni grupları teşkil ederek Türk mahalle,köy,kasaba
ve şehirlerinde katliamlara başladılar.Doğu Anadolu Bölgesi’nde bu olaylar cereyan ederken
Osmanlı idaresi,1 Haziran 1915’de savaş mıntıkasında oturan Ermenilerin savaş alanı dışı
olan Suriye dolaylarına gönderilmesini içeren“Ermeni Tehciri”kanununu çıkardı.[5]
Haziran 1915’de Erzurum’daki 3.Ordu Komutanı Mahmut Kâmil Paşanın
emriyle,Bayburt harp sahası içinde olduğu için bölgedeki Ermeniler de Nusret Bey’in
idaresi altında bulunun bölgedeki jandarma güçleri vasıtasıyla salimen Erzincan’a sevk
edildiler.Tehcir sırasında gayri kanuni hiçbir vukuat olmadı.Tehcire tabii tutulan Ermenilerin
emval-i metrukeleri de oluşturulan bir komisyon tarafından satılarak bedelleri kendilerine
verildi.[6]
Ermeniler Bayburt’tan göç ettikten sonra da bölgede Ermenilerin çetecilik faaliyetleri
devam etti ve bu konuda değişik tarihlerde Erzurum Vilayeti’nden Dahiliye Nezareti’ne
şifreler gönderildi.[7]
Nusret Bey I.Dünya Savaşı’nın en buhranlı günlerinde bir yandan Bayburt
Ermenilerinin salimen tehciri için çaba sarf ederken diğer yandan da 3.Ordu’ya erzak temini
için çalıştı.Nusret Bey 3.Ordu’ya yaptığı bu hizmetlerinden dolayı değişik tarihlerde Erzurum
Valiliği ve 3.Ordu Kumandanlığı tarafından mükafatlandırıldı.[8]
Nusret Bey 14 Haziran 1917’de,o sırada Yıldırım Orduları 2.Grup Kumandanı olan
Mustafa Kemal Paşa’nın isteği ile Urfa Mutasarrıflığına tayin edildi.Nusret Bey,Urfa’da
görev yaparken Mondros Mütarekesi imzalandı.Bunun üzerine Urfa’da işgallere karşı
Müdafa-yı Hukuk Teşkilatı’nın kurulmasında Nusret Bey’in büyük emeği geçti.[9]
Nusret Bey Urfa Mutasarrıflığı görevinde bulunurken I.Damat Ferit Paşa Hükümeti
tarafından 6 Nisan 1919’da Ermeni tehciri meselesinden dolayı azledildi ve İstanbul’a
çağrıldı.[10]
Nusret Bey İstanbul’a geldikten sonra Bayburt ve Ergani-Madeni Ermeni tehciri ve
taktilinden dolayı Mustafa Nazım Paşa başkanlığındaki Divan-i Harp-i Örfi’de yargılandı ve
suçsuz bulundu.Ancak yine de Nusret Bey askeri hapishanede alıkonuldu. 15 Mayıs 1919’da
İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali üzerine tüm Anadolu’da olduğu gibi İstanbul’da da hava
elektriklendi. Bunun üzerine hükümet ortamı yatıştırmak için aralarında Nusret Bey’in de
bulunduğu 40 tutukluyu serbest bıraktı.[11]
30 Eylül 1919’da Damat Ferit Paşa Hükümeti istifa etti ve yerine 2 Ekim 1919’da
Ali Rıza Paşa Hükümeti kuruldu.Bu dönem öyle bir dönemdi ki kendi halinde sükun içinde
yaşayanlar bile beklenmedik bir kazaya uğrayıp her an tutuklanması mümkündü. Nitekim
Nusret Bey’de daha önce yargılanıp serbest kalmasına rağmen 6 Kasım 1919’da Ermeni
tehciri meselesinden dolayı tekrar tutuklanıp cezaevine kondu.[12]
Nusret Bey hapishanedeyken 18 Aralık 1919’da Divan-i Harp-i Örfi ve Dahiliye
Nezareti arasındaki yazışmada,halen cezaevinde bulunan Urfa eski Mutasarrıfı Nusret Bey
hakkında Şura-yı Devletçe verilen men’i muhakeme kararının mazbata suretinin mumaileyhe
tebliğ ettirildiği açıklandı.[13]
Esad Paşa’nın başkanlığındaki I.Divan-ı Harp-i Örfi 11 Mart 1920’de Nusret bey
hakkında Bayburt Müdde-i Umumiliğine bir telgraf çekerek;Bayburt Ermeni tehciri sırasında
Nusret Bey’in tutumu ile ilgili bilgi verilmesini istedi.[14]
15 Mart 1920’da Esad Paşa’nın başkanlığındaki I.Divan-ı Harp-i Örfi Nusret Bey’in
sorgusuna başladı.Bayburt ve Ergani-Madeni Ermenilerinin tehciri dolayısıyla suçlanan
Nusret Bey bu suçlamalara karşılık Bayburt ve Ergani-Madeni Ermenilerinin jandarma
muhafazası altında salimen tehcir edildiğini,mallarının da oluşturulan bir komisyon tarafından
satılıp parasının sahiplerine verildiğini,belirtti.Daha sonra mahkeme heyeti Bayburt’ta bazı
kişilerin ifadelerine başvurulmasını talep etti. Ancak Anadolu ile telgraf haberleşmesinin
kesilmesi üzerine Bayburt ile irtibat kurulamadı.Bunun üzerine 20 Mart 1920’deki Nusret
Bey’in duruşması bir başka tarihe ertelendi.[15]
Ali Rıza Paşa Hükümeti’nin istifası ile yerine 8 Mart 1920’de Salih Paşa
Hükümeti kuruldu.Ancak bu hükümet fazla sürmedi ve yerine 5 Nisan 1920’de
4.Damat Ferit Paşa Hükümeti kuruldu.Bu hükümetin en önemli meselesi Ermeni tehciri
davalarını hızlandırmaktı.İşte bu amaçla;hükümet 17 Nisan 1920’de I.Divan-ı Harp-
i Örfi Başkanlığına(Nemrut)Mustafa Paşa’yı atadı.26 Nisan 1920’de de“I.Divan-ı Harp-
i Örfi Mahkemesi’nin Teşkilat ve Vazifeleri”hakkında bir genelge yayınlayarak;tehcir
davalarının öncelikli görüleceğini,yargılamaların gizli yapılacağını ve sanıkların avukat
bulunduramayacağını,açıkladı.[16]
İşte bu nedenle Nusret Bey’in yargılanması sırasındaki tüm duruşmalar gizli yapıldı
ve onu avukat bulundurma hakkı dahi tanınmadı.Bu nedenle Nusret Bey’in duruşmalarını
günü gününe takip edemedik.Mustafa Paşa başkanlığındaki I.Divan-ı Harp-i Örfi Nusret
Bey’in mahkemesine 28 Nisan 1920’de tekrar başladı.Mahkeme heyeti Nusret Bey evraklarını
inceledikten sonra 29 Nisan 1920’de bazı gazetelere ilanlar vererek;“Bayburt ve Ergani-
Madeni taktil ve tehciri meselesine dair malumatı olanların Divan-i Harp-i Örfi’ye gelerek
şahitlik yapmalarını istedi”.[17]
Bu ilanlardan sonra Nusret Bey’in duruşması tekrar başladı.İddia makamı
önce suçlamaları okuyarak;Bayburt ve Ergani-Madeni tehciri sırasında Ermenilerin
ölmesine,mallarının gasp edilmesine,Bayburt Mal Müdürü Ovakim Efendi’nin intiharına,
Trabzon’dan tehcir edilen Filoman Nuryan Binti Manu ile 12 yaşındaki hemşiresi Naime
Tesmiye’nin ırzlarına geçmesine sebebiyetten dolayı Nusret Bey’in yargılandığını belirtti.
Bu suçlamalar karşısında Nusret Bey;Bayburt’un harp sahası içinde olması nedeniyle
buradaki Ermenilerin kendisinin idaresi altında ancak jandarma tarafından tehcir edildiğini,bu
sırada bölgede herhangi bir vukuatın olmadığını,tehcir edilenlerin mallarının bir komisyon
tarafından satılıp parasının da sahiplerine verildiğini,bunun da kayıtlarının sabit olduğunu,
belirtti.
Bir başka gün mahkeme heyeti Nusret Bey aleyhine Hampartsun adlı 12 yaşında bir
Ermeni çocuğunu şahit olarak dinleyeceğini belirtti.Nusret Bey bu duruma itiraz ederek olay
anında 7 yaşında olan ve şimdi 12 yaşındaki bir çocuğun şahit olarak dinlenemeyeceğini
belirtti.Buna rağmen mahkeme heyeti bu çocuğu Nusret Bey’in aleyhinde şahit olarak
dinledi.Çocuk olayı yer ve saatine kadar ince ayrıntıları ile anlattı ve Nusret Bey için de
Mehmet Nusret ismini kullandı.Bunun üzerine Nusret Bey; bir çocuğun böyle bir olayı
teferruatıyla bilemeyeceğini ve kendisinin Mehmet ön isminin sadece nüfuz kağıdında
olduğunu ve bu ismi nüfus memurları ve ailesi dışında kimsenin bilmediğini,ancak nüfus
memurları vasıtasıyla öğrenilebileceğini,söyledi.
Bir başka duruşmada Haçator Seferyan adlı bir başka Ermeni aleyhte şahit
olarak dinlendi.Bu Ermeni; Nusret Bey’in asker olduğunu ve onun emriyle Ermenilerin
öldürüldüğünü söyledi.
Nusret Bey ise; kendisinin sivil bir idareci olduğunu bu nedenle de şahidin yalan
beyanda bulunduğunu belirtti.
Bir başka gün mahkeme heyeti Bayburt ahalisinden Agoni Markayan,Varsenik
Arisyan Arakel ve Erfahi Arakel adlı kadınları şahit olarak dinledi.Bu duruşma başlarken
mahkeme başkanı yukarıda belirtilen kadınlara;
-“Nusret Bey burada mı?Kendisini tanıyor musunuz?”diye sordu.Kadınlar
-“Tanıyoruz.Ama burada değil” cevabını verdiler.
Dışarıya çıkarılıp kendilerine gereken telkinler verildikten 10 dakika sonra
kadınlar tekrar mahkeme heyetinin huzuruna çıkarıldı.Bu defa kadınlar;“Nusret Bey evet
burada”,cevabını verdiler.
Daha sonra ismi geçen kadınlar;Nusret Bey’i,Bayburt Ermenileri’nin tehciri,Bayburt
Mal Müdürü Ovakim Efendi’nin intiharı ve Trabzonlu Filomen adlı kadının ırzına geçmesi
suçlarıyla Nusret Bey’i suçladılar.
Nusret Bey yine;Bayburt Ermenilerinin tehcirinin Erzurum’daki 3.Ordu Komutanı
Mahmut Kamil Paşa’nın emriyle jandarma tarafından salimen yapıldığını,Ovakim Efendi’nin
Mahmut Kamil Paşa’nın tehcirle ilgili emrinin gelmesi üzerine intihar ettiğini ve Trabzonlu
Filomen adlı kadına da herhangi bir kötü muamele yapmadığını,bunu da geçmiş memuriyet
hayatındaki namuslu yaşamından çıkarabileceklerini,belirtti.
Ancak duruşma sırasında mahkeme heyeti Nusret Bey’in hiçbir savunmasını kayda
değer almadı.Ona bir avukat bulundurma hakkı dahi tanımayarak kaderiyle baş başa
bıraktı.Nusret Bey’in geleceği mahkeme heyetinin insiyatifine bırakılmış oldu.[18]
Nusret Bey mahkeme sırasında değişik tarihlerde eşi ve kardeşine birkaç mektup yazdı.O bu
mektuplarda kendisinin suçsuz olduğunu ancak mahkeme heyetinin kendisine mutlaka ceza
vereceğini belirtti.[19]
Nusret Bey’in duruşması bittikten sonra mahkeme heyetinden Ferhat Bey Nusret
Bey’in vazifeyi suiistimalden üç sene cezalandırılmasını istedi.Bunun üzerine mahkeme
başkanı Mustafa Paşa ve diğer üyeler Nusret Bey’in idamını istediler.Uzun tartışmalardan
sonra mahkeme heyeti Nusret Bey’i 15 ay kürek cezasına çarptırdı ve Mazbata-yı Hükmiye de
bu suretle tanzim edilerek 4 Temmuz 1920’de mahkeme heyetince imzalandı.Ancak hemen
ardından Mustafa Paşa başkanlığındaki I.Divan-ı Harp-i Örfi azalarından Ferhat Bey’in
dışında tekrar toplanarak Nusret Bey’in idamına karar verdi.Bu kararın geçerli olabilmesi
için azadan Ferhat Bey’in de imzalaması gerekiyordu.Bunun için de Ferhat Bey’in ya ikna
edilmesi gerekiyordu ya da istifa ettirilerek yerine bir başkasının tayin edilip onun imzalaması
gerekiyordu.İşte bu amaçla 27 temmuz 1920’de Ferhat Bey III.Divan-ı Harp-i Örfi azalığına
tayin edilip yerine Mirliva Niyazi bey atandı.Bunun üzerine 27 temmuz 1920’de Nusret
Bey’in idam kararı mahkeme heyetince imzalandı.Bu karar 4 Ağustos 1920’de padişah
tarafından onaylandı ve 5 Ağustos 1920’de de İstanbul Bayezıt’ta infaz edildi.”[20]
[5]Akça,a.g.t,ss.38-39
[6]Müslim Akalın,Şehit Nusret Bey’in Savunması,Ankara,1992,s.35
[7]ATASE Arş,No.4-3671,Dol.No.231,Göz No.4,Kl.No.127,Fh.No.4 ve No.4-
3671,Dol.No.231,Göz No.2,Kl.No.2835,Fh.No.127
[8]Süreyya Sami Berkem,Unutulmuş Yıllar,İstanbul,1960,ss.62-64
[9]Akça,a.g.t,ss.44-49
[10]Başbakanlık Osmanlı Arşivi,DH.ŞFR,Dos.No.38,Ves.No.369,Ves.Ad.1
[11]Akça,a.g.t,s.53
[12]Akça,a.g.t,s.54
[13]ATASE Arş,İst.Har.Kat.1,Kl.No.210,Dos.No.(25).218,F.No.42
[14]ATASE Arş,İst.Har.Kat.1,Kl.No.211,Dos.No.(31).227,F.No.15
[15]Akça,a.g.t,ss.55-57
[16]Akça,a.g.t,ss.60-63
[17]Serbesti Gazetesi,29 Nisan 1920,İkdam Gazetesi,30 Nisan 1920,Akça,a.g.t,s.63
[18]ATASE Ar.I.Divan-ı Harp-i Örfi Kara Defteri,İstiklal Harbi Arşiv at.Arş.No.1/
58,Dol.No.4/48, Göz.No.5/23,Kl.No.214,Dos.No.39/240,Fh.No.39,ss.66-68, Berkem,a.g.e,
ss.51-61
[19]Akça,a.g.t,ss.75-79
[20]Akça,a.g.t,ss.79-84
• BİR ALINTI: (Yazan: Necdet SEVİNÇ - 11.06. 2006)
BAYBURT KAYMAKAMI NUSRET BEY
Damat Ferit Hükümeti'nin işgal kuvvetlerini ve İngilizleri memnun etmek için idam
ettirdiği Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey gibi; bir tek Türk'ün görevlendirilmediği Nemrut
Mustafa Divanı'nın idama mahkum ettiği bir "millî mazlum" daha var:
Bayburt Kaymakamı ve Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey!
Atatürk'ün teşebbüsü üzerine Türkiye Büyük Millet meclisi tarafından "Millî Şehit "
ilan edilen her iki "millî mazlum" da Ermenileri katletmekte suçlandıkları için, haklarındaki
kararlar soykırım delili olarak kullanılmaktadır. Oysa her iki mazlumu da mahkûm eden
mahkeme, yargılamak için değil, Ermeni Patrikhanesi'nin çoktan vermiş olduğu kararı tasdik
etmek için kurulmuştur.
Şöyle ki: Damat Ferit, sırtını yasladığı güçlerin talebi üzerine, o sırada Urfa
Mutasarrıfı olarak görev yapmakta olan Nusret Bey'i İstanbul'a çağırıp, mahkemeye sevk
eder. Fakat Hurşit Paşa'nın başında bulunduğu Divan-ı Harp Mahkemesi beraat kararı verince
işler karışır. Mutlaka mahkûm edilmesi istendiği için Nusret Bey bu kez, Türk aleyhtarı hain
bir şebekeden oluşan Nemrut Mustafa Divan-ı Harbine gönderilir.
İngilizlerin bilahare "Kürdistan Valisi" ilan ettikleri bu vatan haini ile birlikte İngiliz
Muhipleri Cemiyeti'nin kurucu üyesi Sait Molla'nın da görev yaptığı bu mahkemede bir tek
Türk yoktur!
Nusret Bey aleyhinde ifade verecek şahit de yoktur.
Bunun üzerine Ermeni Patriği Zaven Efendi devreye girer. Gazetelere ilan verilerek
yalancı şahit aranmaya başlanır!
Dört-beş yıl önce İstanbul'dan yaklaşık bin kilometre uzaktaki Bayburt'ta cereyan
ettiği iddia olunan olayların şahitleri İstanbul'da bulunabilir mi hiç?
Aranan, yalancı şahit olduğu için bulunur.
Mahkemeye getirilen ilk şahit, İstanbul'dan bir adım bile dışarı çıkmamış olan bir
sahtekârdır!
Nusret Bey, suçlanmasına sebep olan olayın Bayburt'ta cereyan ettiğini hatırlatarak
şahide itiraz eder.
Nemrut Mustafa sanığı azarlar: "Anladık, anladık!...Yalan söyleyecek değil
ya!...Mahkeme her şeyi senden iyi bilir!..."
Papazlar, Patrikhane'de ne ezberlettilerse ikinci şahit aynı şeyleri tekrarlayıp durur.İlk
şahidin zikrettiği olay yeri ile ikincinin zikrettiği olay mahalli arasında elli kilometre mesafe
vardır!...
Nusret Bey bu çelişkiye, işaret ederek şahitlerin yalan söylediklerine dikkat çekmeye
çalışır.Fakat sözünü dinletemez.
Bir başka celsede 12 yaşında bir çocuk getirilir.Oysa Nusret Bey'e isnat edilen suç,dört
yıl önceye aittir. Nusret Bey, " 8 yaşındaki bir çocuğu şahit olarak nasıl dinlersiniz?..."
deyince, Nemrut Mustafa fena halde öfkelenir: "Otur yerine be herif!..."diye çıkışır.
Sonunda Nusret Bey,hakkında verilen karar kendisine bildirilmeden Merkez
Komutanlığına götürülür.Bir İngiliz teğmen, burada Nusret Bey'e, Malta'ya sürgün edildiğini
bildirir.İşte tam bu sırada odaya giren Nemrut Mustafa, "bu adamı Malta'ya sürmeğe ne lüzum
var ki ?.." der ve devam eder: "Biz onun idamına karar verdik!..."
20 Temmuz' da ölüme mahkûm edilen Nusret Bey, 5 Ağustos'ta asılmıştır. 25 Aralık
1921 'de çıkarılan bir kanunla "Millî Şehit " ilan edilmiştir. Allah Rahmet Eylesin !....
YAZILARIN İÇİNDEN:
Tüylerimizi diken diken eden bu yazılar, YRD. DOÇ. Bayram Akça kardeşimizle,
yazar Necdet Sevinç’in kaleminden, BAYBURT NET internet sitesinden aynen alındı.
Bilgi ve belgelere dayalı kaynaklara göre kaymakam Nusret Bey, maksatla ve suçsuz
olduğu bilindiği halde idam edilmiştir. “Yalan söyleyen tarihin yalan sayfaları” arasında yer
alan bu olay gibi daha nice olaylar Mîzân’a taşınacak, adalet yerini bulacaktır.
Bayburt’ta Ermeni Mezalimi, tarihin en ibretli mezâlimlerdi arasında yer alır, bu güne
kadar yeteri kadar gün ışığına çıkarılmamıştır. Çocuk, kadın, erkek, yaşlı demeden insanlara
hediye dağıtılacak denilerek Taş Mağazalara doldurup, üzerlerine gazlı çaput atmak suretiyle
yakan Ermeni bugün aynı ermenidir ve “soy kırımı” iddia ve safsataları ile dünyanın
midesini ve başını bulandırmak istemektedir. Emperyalist Devletlerin meclislerinde kabul
edilen ‘soy kırımı yasaları’ aynı oyunların tekrarıdır, ABD Başkanı Obama tarafından
Türkiye ziyaretinde bir kere daha gündeme getirilmiştir.
Bugün Bayburt’a giderseniz, Şehit Nusret Bahçesi tabelası yanında, birçok yere
isimlerin verildiğini göreceksiniz. Bayburt ve Bayburtlu vefalı ve iman-ı kâmil bir özellik
taşır. Tarihi değerlerini ve eser bırakanları unutmaz. Atatürk’ün Nutkunda yer alan HART
(HORT) isyanı da düzmece bir olay olup, yalan ve iftiralarla tarihte anlatılmak
istenilmektedir. Aynen Menemen Hadisesi, Şeyh Sait İsyanı olayı gibi…
Birçok kaynak, bilgi/belgelerde “Birinci Medeniyet Merkezi, İkinci Hayber” olarak
da ismi geçen Bayburt , Şehit Nusret gibi değerleri unutmaz, unutmayacak.
“Yalan söyleyen tarih” utanmazsa, gerçekler Mîzân’a taşınacaktır. “Hainlere”
“kahraman”, kahramanlara hain diyen bir tarihin ebedi olması mümkün değildir. Doğrular ve
Hak, elbet bir gün tecelli eder. Hakkın ve aklın yolu birdir. Bayburt için uydurma bir senaryo
olan “Hart İsyanı” (Şeyh Eşref Olayı), Menemen Hadisesi, Lozan Zaferi hezimeti, İstiklal
Mahkemeleri, Ermeni Meselesi, Şapka İnkılabı, Megale İdea’lar ve Çanakkale Destanının
gerçek yüzü; yıllardan beri aziz milletimize başka türlü anlatılmakta, yalan ve iftiralar iz
bırakmaktadır.
Bayburt saat kulesi etrafında kurulan idam sehpalarında sallananlar ile Nusret Bey gibi
bihakkın idam edilenlerin sayısı az değildir.
Elbet bir gün Arasat Meydanında Mîzân terazisi kurulur, hesap sorulur, gerçek adalet
tecelli eder. Bundan kimsenin şüphesi olmasın!.
Şanlıurfa İli kültür eğitim sanat ve Araştırma Vakfı (ŞURKAV) yayınları arasında
yayınlanan, 34. kitap, Urfa Mutasarrıfı Şehit Nusret Bey’in Nemrut Mustafa Paşa Divan-ı
Harbindeki Savunması isimli eser, Müslüm C. Akalın kaleminden, ikinci defa yayınlandı.
Önemli bir araştırma, vakfı ve yazarı tebrik etmek gerekir. Bayburt Belediyesi ile Valiliği
nerede? Neden bu tür eserleri yayınlamazlar.Yazanlara sahip çıkmazlar? Dedekorkut Kültür
ve Sanat şölenlerini, sahneye çıkarılan birkaç türkücüden ibaret sayarlar?
Sapla/samanın birbirine karıştığı bir zaman diliminde, bu tür eserleri yayınlamak
yürek ve cesaret ister. Kitapta TAKDİM yazısı olarak sunulan Şanlıurfa Valisi Nuri Okutan
beyi de ayrıca tebrik etmek gerekir.
Nusret Bey’in Biyografisi, İdam sehpasına gidiş öyküsü, Divan-ı Harpteki Savunması,
Ailesine maaş bağlanmasıyla ilgili TBMM. Görüşmeleri, ekler, enteresan resimler, dizin,
bilgi/belgelerle perdeleri aralıyor, tabuları yıkıyor.
Bu eseri, her Bayburtlu ve ecdada bağlı kimselerin okumasını tavsiye ederim. (128
sayfa, Ocak 2011 )
Aziz Milletimizin, Vatanın bölünmez bütünlüğünün düşmanı, Ermeni, Moskof,
Yunan, Bulgar, Yahudi, Mason, Sam Amca, AB, Nato, emperyalist ve bütün şer güçlerin
uşaklarına ithaf edilmek üzere, yazımızı bir şiirimizle noktalayalım:
HAYKIRMAK İSTİYORUM!
(ERMENİ DİASPORASINA)
YIL DOKUZ YÜZ ON SEKİZ, ZAMANI UNUTMUŞUM,
ESÂRET ZİNCİRİNDE YASLARINI TUTMUŞUM,
SOLUK BENİZLERDE RUH, KURU LOKMA YUTMUŞUM,
BABASIZ YAVRULARI, YETİMİ OKUTMUŞUM,
İNTİKAM YEMİN EDİP, HAYKIRMAK İSTİYORUM!
KADIN ERKEK TAŞMAĞAZALARA DOLDURULDU,
YERDE KALDI EKİNLER, BAĞ, BAĞBAN SOLDURULDU,
BEŞİKTE YAVRU, MEREKTE NİNE BOĞDURULDU,
NİCE HAMİLE GELİN, DOĞMADAN ÖLDÜRÜLDÜ,
SİNA ÇÖLÜNE GİDİP, HAYKIRMAK İSTİYORUM!
YIKILDI TÜRBELER, KALMADI ÜSTÜNDE TAŞ,
SÜNGÜLER CENİNLERDE, KESİLDİ SAYISIZ BAŞ,
KAN AKITTI MOSKOFLAR, ERMENİYLE CAN GARDAŞ,
DÜŞMANI İYİ TANI, TARİH YAZIYOR DADAŞ,
KÜLLENEN GERÇEKLERİ HAYKIRMAK İSTİYORUM!
BAYBURT KALESİNDE DALGALANIR ŞANLI BAYRAK,
MİLİS ELİNDENS ALINDI,YERE DÜŞMEYEN SANCAK,
ALLAH’IN ÖNÜNDE DİZ ÇÖKER, EĞİLİRİZ ANCAK,
DESTAN-I MİLLİYİ NESİLLERE ANLATACAK,
“YA İSTİKLÂL, YA ÖLÜM!” HAYKIRMAK İSTİYORUM!
KAZMA, KÜREK, BALTA, SATIRLA SAVAŞTI ATAN,
İSTİKLÂL HARBENDE; ÇARESİZ, MAHZUNDU VATAN,
CİHAD-I EKBERDE, GÜÇ VERDİ ULU YARATAN,
ŞEHİTLER TÜMSEK, YIĞIN, KURTULUŞA CAN KATAN,
DÜŞMANA “DÜŞMAN” DİYE HAYKIRMAK İSTİYORUM!
MASAL DEĞİL KARDEŞİM, “BAYBURT DESTANI”,
SEN ŞEHİT TORUNU, OĞLUSUN; ECDADIN TANI,
KOPDAĞINDA NÖBETTE BEKLER, ŞÜHEDA KANI,
ŞAHİT OLUR SÖYLER, ANLATIR, RECEBİN HANI,
ŞEHİT OSMAN TEPEDEN, HAYKIRMAK İSTİYORUM!
“ERMENİ MEZÂLİMİ” TÜRKÜN “KARA KİTABI”,
EKMEĞİMİZİ YEDİN, SONRA DA KUYU KAZDIN,
YALAN SOYKIRIM YAZAN, DUYSUN DOĞRU HİTABI,
KEMİK SANA FAZLA GELDİ Kİ, AZDIKÇA AZDIN,
KIZIL ÖRTÜ KALDIRIP, HAYKIRMAK İSTİYORUM!
YİRMİ BİR ŞUBAT GÜNÜ, BAYBURT’UM TEMİZLENDİ,
TARİHİ NİCE GERÇEK,YALANLARLA GİZLENDİ,
DOĞRU YAZAN KALEMLER; ŞAN,ŞEREFLE İZLENDİ,
KURTULUŞ DESTANINDA YENİ RUH FİLİZLENDİ,
SAAT KULE ÖNÜNDE, HAYKIRMAK İSTİYORUM!
KELİME-İ ŞEHÂDET, KUBBENDEKİ KEFENİN,
VATAN DAMARDA, ” İKİNCİ PLEVNE” BEDENİN,
KEMÂLİ SANA KURBAN, BİNLERCEDİR NEDENİN,
BURC-U HİSAR SER ÇEKMİŞ, DARÜL CELÂL’DE SENİN,
BAYRAĞIN GÖLGESİNDE, HAYKIRMAK İSTİYORUM!
KEMÂLİ (İLHAN YARDIMCI)
NOT:
“Diaspora, Ermenistan ve Türkiye dışında yaşayan Ermenilerin kendilerine verdikleri
addır. Ermeni Diasporası Ermenistan ve Türkiye dışında oldukça fazladır. Yani diaspora
nüfusu ülkemizdeki ve Ermenistan’daki Ermenilerin nüfusundan kat kat fazladır.
Diasporanın en yoğun olarak yaşadığı ülkeler, Amerika Birleşik Devletleri, Fransa
ve Rusya’ dır. Diaspora genellikle zengin ve sözü geçen Ermenilerden oluşur. Bu bakımdan
diaspora Ermeniler için önemli bir yere sahiptir.Ermeni diasporasının en büyük amaçlarından
biri sözde Ermeni Soykırımı iddialarını tüm dünyaya yaymak ve dünyayı Türkler’ in Ermeni
soykırımı yaptığını inandırmaktır.”
www.ilhanyardimci.com