Erken Bahar
Baharın ayak seslerini duymak için kulağınızı toprağa dayamaya gerek yok.Çünkü aceleci aşıklar gibi hemen çiçek açan ağaçlar var. Mis gibi kokularıyla erken bir bahar habercisi..
Neşesiyle şu karanlık gündemde insana şen sızılar veriyor. Bu aceleci aşığın Mart soğuklarıyla donacağını söylüyor herkes. Genellikle doğrudur bu. Ya olmazsa diye düşünmek istiyorum,herkese neşe dağıtmakla gönül çelen bu ağaçlara sevgiyle bakıyorum. Sonra bir nefes daha çekerek , “donsa da bu yaşattığı yetmez mi?”diye soruyorum. Her şeyi sonsuz isteyen ahaliye pek yakın gelmeyen bu duygularım içimi karartan çevreye karşı kalkan durumunda.Hele papatyalar…… orada burada bembeyaz başlarını görünce sarı gülücükleriyle neşeleniyor insan. Hemen yanı başında sarı,mavi minicik çiçeklerle baharın ilk soluğu tamamlanıyor. Henüz boyunları çok nazlı,incecik. Onları seyrederek yürümek istiyorum. Siyah dumanlar salan araçlardan kurtulmak mümkün olsa…..İşte bu otomobil deliliği koku duygularımızı öldürdü, gözümüzü kör etti. Hızla her şeyin yanından geçerek hepsini renksiz,kokusuz ve şekilsiz kıldı. Cep telefonları kulakları sağırlaştırdı, kaset/CD buluşları en acı siren seslerini bastıracak gürültüde dinlenerek kuş sesinden habersiz nesillerin yetişmesine neden oldu. Doğaya yabancılaştıkça en yakınına ve kendine bile yabancılaşan insanın yalnızlığı böyle başladı. Başarı=para=makam=servet denklemi mutsuzluk reçetesi halinde hayata geçerken,sanal hali mutluluğun doruğu diye televizyonlardan kafalara çakıldı. Mutsuz insanlık çocukken bunları öğrenmeye başladı. Mamasını televizyon karşısında yediren anası da bunu destekledi.
Sinemada “Recep İvedik” seyirci rekoru kırıyor, “Yusuf Üçlemesi”ni dağıtıp millete göstermedik. “Bal” Altın Ayı ödülünü 49 yıl sonra ülkemize getirdi.Semih Kaplanoğlu her gece televizyonlarda gördüğümüz biri değil. Oysa 49 yıl önce “Susuz Yaz”ı halkımız da bağrına basmıştı.Herkesin bilmesi,seyretmesi normaldi. Metin Erksan bilinen bir isim oldu.
Bir ülkede çeşitli kademeler,seviyeler olur.Her şey seyredilir elbette. Ama bir ülkede hep kötüler, basit ve kolaycılık iyiyi, zoru ve farklı olanı kovuyorsa sakatlık var demektir.
Kolay yönetilir,ağzı var dili yok memur/işçi/çalışan/vekil isteyen bir ülkede iyi ile kötünün farkı nasıl ortaya çıkacaktır? Çıkmayacağına kanaat getirenler arttıkça umutsuzluk yaygınlaşır. Umutsuzluk ise bir millete yapılacak en büyük kötülüktür.
Bahar mucizeleriyle gelir.Donmuş bir çiçek canlanır.Bir ağaç çiçeklenir. Ihlamur kokularını özleyen kent insanları neyi özlediğini bilmeden sağa sola saldırır. Bitap düşer.
Herkes depresyon diye bir tuzağın pençesinde,korkularına çiçek açtırmakla meşgulken kim baharın gelmesine sevinir? Ben bu sorunun peşindeyim.
Yaşama sevincinin peşindeyim.
Baharı hasretle bekleyenlerdenim çok şükür cemrelerden 2. de düştü. Bahar kapıda.
Elimde imkan olsa ekvator çizgisinde bir yerde yaşardım. Kışı hiç sevmiyorum
Şubat 28th, 2010 at 08:52