Erkek Terbiyesi
Erkekler ve kadınlar diye genelleme yapmanın doğru olmadığını biliyorum ama
çevremde “Piyasada kadın yok” diyen erkekler artmıyor (hatta hiç yok) da,
“piyasada adam yok” diyen kadınlar gün be gün artmakta. Sanki erkekler
tarafından kullanılan bozuk, kötü bir anayol var ve bu yol
gittikçe kalabalıklaşıyor. Yani genel temayül yüzünden erkekler diye
genelleme yapmak zorunda kaldım. Elbette adam gibi adamlar da var.
Ve ben, genelleme yaptığım için bu adam gibi adamlardan özür dileyerek
başlıyorum yazıma. M.Ş.
ERKEK TERBİYESİ
Evet… Konu Nisa 34. Şu üzerinde çok tartışılan ayetlerden…. Bence bu ayet,
kadın lehine, erkek terbiyesini anlatmaktayken, erkek kurnazlığıyla, kadın
aleyhine, erkek terbiyesizliğine dönüştürülmüş bir ayettir. Nasıl? Cümle
cümle inceleyelim.
“Erkekler kadınlar üzerinde kayyamdırlar.”
Yani gözetici ve koruyucudurlar. Eğer böyle idiyse, günümüzde kadınlar
niçin kendilerini erkeklerden koruyup gözetebilmek için binbir takla atmaktalar?
Peki koruyabiliyorlar mı? Ayol devlet bile koruyamıyor ki kadın kendini
korusun. Öldürülen, dayak yiyen bıçaklanan, satılan kırla! Bir çok müfessir
bu başlangıç cümlesini “Erkekler kadınlar üzerinde hakimdirler” diye
çevirmiş. Şimdilik “ Peki” diyip geçelim bir alt cümleye.
“Bu da Allah’ın kimini kimine üstün kılması ve erkeklerin mallarını
harcamaları nedeniyledir”
Başka bir ayette, “ erkeklerin kadınlara yiyim ve giyimini karşılamak dışında
bir üstünlüğü yoktur” mealine benzer bir cümle var, 10 yıldır meal okumadığım
için nerede geçtiğini hatırlamıyorum ama olduğunu biliyorum. Demek ki bu
yedirip içirme ortadan kalkınca durum 0-0 olacak. E ama günümüzde bir çok
kadın çalışıyor hatta para kazanıp erkeği besleyen kadınlar da var. Bu
durumda kadınlar üstün duruma mı geçiyor? diye sorasım yok, çünkü benim
bahsetmek istediğim başka. Erkeklerin, bu yedirme içirme sorumluluğundan
kurtulmak için attıkları taklalar….
Ki bence fuhşun önemli nedenlerinden biri budur. Ne alaka diyenlere
erkek literatüründeki, meşhur “yüz gram kaymak için niçin manda besleyelim?”
sözünü hatırlatırım. Çevrem, baştan çıkarılıp bir iki becerilip sonra
sudan bahanelerle hatta bahanesiz terk edilen iki gözü çeşme kadınlarla
doldu. Zavallılar bunun gerçek nedenini anlamıyor ve ruh sağlıkları
bozuluyor.
“Haline şükret. Daha sapıtık sözüm ona İslam ülkelerinde senin gibileri bir de
taş yağmuruna tutarak öldürüyorlar.” diyerek teselli etmeye çalışıyorum.
Hele erkek bir de evliyse, karısı gelip bunun saçını yoluyor. Yani
erkeğin ahlaksızlık hakkını karısı koruyor. Trajikomik bir durum.
“Aman sorumluluk almayayım, ama dünyayı da kendim için cennete döndüreyim.”
Cennet kurguları sayısı bellisiz huri ya! Bir onla bir bunla… Ne biçim bir
yerse sanki huriler düğmesi açılıp kapanan makineler gibiler.
Elektrik süpürgesi. .. atık temizliyor. Duyguları ve tatmin edilme
gereksinimleri yok. O yüzden erkek, yetmişbinine bile yetebiliyor.
E bu kurgu dünyada da olsa… Yani ellerinden gelse, kadınları cıscıbıl soyup,
yol kenarlarına dizip, yürürken canları mı istedi, sokup çıkarıp kaçacaklar.
“O kadar da değil!” mi diyorsunuz? Peki Hollanda’daki sokaklar için
ne düşünüyorsunuz? Hani kadınların yarıçıplak yol boyunca vitrinlerin
içinde mal gibi..yok canım hayvan gibi sıra sıra sergilendiği sokallara..
ama onlar paralı. Cennettekilere para ödemiyorsun. Bedava muamele çekiyorlar.
Kur’an’da; diğer tarafta, yepyeni bir yaradılışla yaratılacağımız söyleniyor
ya! Hani diyorum ki, cinsel organsız yaratsa ( ki ihtimal) zeker odaklı
yaşayan seksperestler için nasıl bir şok olur bu?!
Hepsi bir yana, asıl önemli olan, bu yedirme içirme olayının kişi köleleştirmede
koz haline getirilmesi. Yedirip içirmeyi bir tür yaptırım aracı olarak
kullanan erkekler var. Öyle ki kadına sudan bir bahaneyle kızdı mı hemen
evin nafakasını kesiyor. Kocası para vermediği için aç kalan kadınlar tanıdım.
Bu kadınlar, bir de içinde bulundukları durumdan sanki kendileri sorumluymuş
gibi utanıyor, kimseye söyleyemiyorlar. Kendi evlerinde dilenci konumuna
düşüp varlık içinde yokluk yaşıyorlar.
Evin rızkının kumar, fuhuş, futbol kuyrukları ve içkiye yatırılması da bir
başka sorun.
Ve kusura bakma ama Allahım, hani kadının sorumluluğunu erkeğe yüklemişsin ya,
sanki kediye ciğer emanet etmişsin gibime geliyor ya neyse… bir sonraki
cümleye geçelim.
“İyi kadınlar itaatkardırlar…….
Erkek hakim ve üstünse kadın ne yapmak zorundadır? Tabi ki itaat etmek zorunda.
Üç cümleyle efendi-köle ilişkisi kuruldu. Lakin cümlenin bundan sonrası
kafamı oldukça karıştırıyor.
Çevirilerden bir kaçını aktarırsam sanırım ne demek istediğimi daha iyi
anlatırım:
“Salih kadınlar itaatlidirler. Allah Tealanın hıfzı sayesinde gaybı muhafazakardırlar”
“İyi kadınlar itaatkar olan ve Allah’ın kendilerini korumasına
karşılık gizliyi koruyan kadınlardır. “
“Saliha kadınlar ise itaatkardırlar, Allah kendilerini nasıl korudu ise,
onlar da kocalarının yokluğunda onların hukukunu korurlar.”
“Bunun için iyi kadınlar itaatkardırlar. Allahın korumasını emrettiği
şeyleri, kocalarının yokluğunda da korurlar.”
Yaşar Nuri:
İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar, Allah’ın kendilerini koruduğu gibi
gizliliği gereken şeyi korurlar.
Edip yüksel:
Erdemli kadınlar (tanrının yasasına) boyun eğer, ve Allahın korumasın
emrettiği (onur ve iffetlerini) tek başlarına bile olsalar korurlar.
Görüldüğü gibi bir itaat var, bir de gizlilik. Sadece Edip Yüksel’in eklediği
yorum dışında alabildiğine bir muğlaklık var. Mesela Gizli ne demek? Gizliyi
korumak için itaat mi edeceğiz? Çok karışık.
Yaşar Nuri iyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar diye çevirse de bir çok
müfessir itaatten bahsediyor. Tabi ki hakim ve üstün birine itaat etmek gerek.
Şimdi saygı ne güzel bir kelime bol bol kullansak ve yaşantımıza soksak..
ama ne yalan söyleyeyim ben bu saygı kelimesinden daha çok korkuyorum.
Çünkü saygı öğrenilen ama çevremde pek görmediğim dolayısıyla bilmediğim
bir şey, oysa itaat kültüründen geliyoruz ve itaat etmek bizim için daha
kolay. Bana bir şey söylenecek, ben de peki diyecem, başım belaya girmeyecek.
Hani bir de şu gizli ne, onu bilsem?! Gizliyi korurlar... ne bu gizli?
Bazı müfessirler, kocalırının yokluklarında onların haklarını korurlar diye
tercüme etmiş ya. Onun için mi erkeğin kendisi için kurgulamaya
çalıştığı (cehenneme dönüşmüş) dünya cennetinde bir parçacık yer kapabilmek
için cinsini satan, kraldan çok kralcı, cazgır, saç çekmekte ustalaşmış,
erkeğin namussuzluğunun bekçiliğini yapan kadın askerler bu kadar
çok?
Kadına diyorsun “Yazık genelevlerde kadınlar satılmasın”
“Aaa olur mu?” diyor. “ Eğer genelevler kapanırsa erkekler bize
saldırır.”
Bu nasıl çarpık bir zihindir? Yani erkeğin nefs terbiyesizliğini
sorgulamıyor da, genel evler kapanırsa namuslu(!) ev hanımlarının ırzları
tehlikeye girer.
Diyorsun, “Yazık kadını, bıçaklamış”
Diyor “Kimbilir naaptı?”
“Yahu kadın sadece ayrılmak istemiş” diyorsun.
Papağan gibi “kimbilir naaptı… kimbilir naaptı” diyor duruyor. Ezberlemiş.
Kocasından öğrenmiş. Düşünen bir beyni yok. Zihin çarpık. Alın size kadını
yaşam dışı bırakarak kurgulamaya çalıştığınız cennet… Ve bu sahte cennette
alık, alıngan, kimliksiz, kişiliksiz, özgün düşünemeyen, KENDİ olmayan,
hasut, kompleksli, hastalık hastası, , dizikolik kadınlar…
Mutlu musunuz?
Sonuçta bu saygılı mı itaatkar mı her neyse kadınlar, gizliyi mi yoksa
erkek haklarını mı korurlarmış? Bu gizli neymiş? Fazla kurcalamadan, dikte
edilenlere peki diyesi olan bir itaatkar olup, bir alt cümleye
geçiyorum.
“Serkeşlik etmesinden endişelendiğiniz kadınlara önce öğüt verin, yataklarında
yalnız bırakın yine dinlemezlerse dövün.”
İşte kadınları hop oturtup hop kaldıran, bu cümledeki “dövün” kelimesi.
Özellikle okul okumuş kadınlar bu dövün kelimesine fena takmışlar ve
yorgan yakma misali Kur’an’ı okumuyorlar, dolayısıyla haklarının nasıl
ve nerelerde yendiğini anlamıyor, üstelik tepki olarak ateist oluyorlar.
Oysa ben Kur’an ı ilk okuduğumdan buyana baştaki serkeş kelimesine takmıştım.
Nedir bu serkeş? Sözlüklere mi bakmadım, ona buna mı sormadım, diyanete
telefon mu açmadım? Düşünmekten başım ağrıdan çatlayacak gibi olmadı mı?
Bu serkeş ney?
Hani iyi niyetliydim de, herhangi bir eşim ya da sevgilim olursa, dayak yeme
riskini üzerime almamak için “serkeş olmamalısın kızım” diyordum kendime.
Zaten itaat kültüründe de iyi pişmişim. Serkeş olma, "peki" de, dayaktan
kurtul. Gayet basit. Yani bu kelimeyi biliyim ki adam beni “serkeş oldun”
diye çatpat dövmesin.
Sobayı niye yakamadın serkeş.. Pat!
Pantolonumu ütülememişsin serkeş… Çat!
Yemeğe niye tuz koymadın serkeş kadın! Çut!
Yatakta bacağını niye iyi ayırmadın serkeş bacaklı… Küt!
Niye kaşın kara serkeş! Pat!
Allahım bu serkeş ne?!
Huysuzluk diyor biri. Nasıl yani?
Hırçınlık diyor öteki. Ne gibi?
İtaatsizlik diyor beriki.. soyut mu soyut, sonsuz mu sonsuz.
İnatçılık diyor öteki. Alabildiğine muğlak.
Serkeş oluyor mu sana bir bilinmezlik denizi?!
Meğerim erkeklerin kadın dövmek için uydurdukları bahaneymiş.
O yüzden anlamı deniz kadar enginmiş.
Her neyse, bu serkeş kadınlara ne yapılacak? Önce öğüt verilecek.
(güldürme beni Allahım!) Kadına öğüt mü dayanır? Bu kadar engin bir anlamı
olan bir kelimenin kapsama alanı, kadının her davranışı olmaz mı yani? Her
tarafları serkeş! Bu durumda öğüt vermekten adamın çenesi yorulmaz mı?
Belki de bu yüzden öğütlerini “şunu yap.. bunu yapma!” vb. kısa ve keskin
emir cümleleri haline getirdikleri gibi “şunu şöyle yap, bunu böyle yapma”
demekten çok yorulunca da direkt dayakla kestirmeden hallediyorlar işlerini.
Öyle ki ben kocasının yanında “bir hata yapacam da azar işitecem” diye eli
ayağı dolanan ne kadınlar tanıdım. Neyse… geçelim bir sonrasına,
“Yataklarında yalnız bırakın.”
Aslında benim bu yazıyı yazmama neden olan üç kelimelik oldukça açık
bir öğüt. Kanımca bu ayetin de kilit noktası. Ama gelin görün ki, hiç
üzerinde durulmaz da diğer yerler üzerde polemik üzerine polemik üretilir.
Belki de erkekler bu üç kelimeyi değiştiremedikleri için ama aynı zamanda da
işlerine de gelmediği için zırt diye geçiyorlar üzerinden. Kadınlarsa bir
sondaki “Dövün”e odaklanmış bir kere gözleri diğer kelimelere kör olmuş,
tüm Kuran’ a olduğu gibi. Hakkını aramasını istemiyor musunuz? Güzlerini
kör edin, sonra bütün hak arama yöntemlerini önüne dizin. Erkek şöyle
düşünse yeridir. “Yatağına yaklaşmıycam da peki kaç gün.. 3,5,7 mi?… üç ay?
Nasıl yani ben bu sürede hiç seks yapmayacak mıyım? Nasıl yani? Çiçek
sulamayı bunca severken… keşke bütün kadınlar papatya olsa da ben de
hortumu hiç elimden bırakmasam diye düşünürken… bulaşık yıkarken, yer
silerken zırt pırt sıkıştırabildiğim, hazır elimde bir tane varken…öyle
tutacam.. ben… çatlarım. Yani bana cinsel perhiz yapmamı mı söylüyorsun?
Cık! Burası bana göre değil. Dolayısıyla zırt diye üstünden atlayıp
hemen dayağa girişsem…”
“Hem uzaklaşsam ne olacak? Yaptırım olmaz ki! Kadının canına com com.
Seksten nefret ediyor.”
Ve gelsin fuhuş!
Kadını bir nesne olarak kullandığını, sadece kendini düşünerek bencilce
yaptığı cinsel eylemler nedeniyle kendisinden nefret ettirmiş olduğunu
kabul etmek istemiyor.
Ama ne yaparsın ki burası çok açık, muğlak ve benzer kelimelerle
anlamı kaydırılamamış. Kaçış yok yani . Allah emrediyor. Anam anam! Cinsel
perhiz için ne lazım nefse hakim olmak. Yani “eline beline diline
hakim ol” üçlemesinin bel kısmı. Hadi açık açık yazalım artık,
çük kontrolü. “Allahım kadınlar keşke papatya olsa da ben de hortumu hiç
elimden bırakmadan sulasam dursam cennet kurguma ne kadar da ters. “
Porno ve futbol kültürüne odaklanmış, bira göbeği burnunda, değil oruç tutmak,
elini yüzünü bile yıkamadan güne başlayan, bir elinde sigara bir eli
orasında, gözleri kadınların orasında burasında, kafasını sekse takmış,
çükü; ine kalka, boşala yalama olmuş bir adama çük orucundan bahsetmeniz
ne ifade edebilir ki?! ..... .....
Oysa kadim öğretilerin ana problemlerinden biri bu. Kontrolü öğreten
sayısız teknik, nefes eksersizleri vb. vb.… geliştirmişler. Ve öğrendiklerini
cinsel pratik içinde deneyimliyorlar. Disiplinli bir cinsel eğitimden
sonra, ne kadar tahrik edilirlerse edilsinler, bedenlerinde istem dışı bir
hareket olmadığı (ki bence iffet, tam da budur), boşalma olmadan
orgazm olabildikleri, orgazmı istedikleri kadar geciktirebildikleri,
daha ötesi orgazmı bile denetleyerek, esrime halini bir saate kadar
uzattıkları söyleniyor. Orgazmı birkaç saniye süren bu çağ insanı, bütün
bu söylenenleri uydurma şeyler, masal olarak niteler tabi. Ama bir şey
var ki oldukça ilginç. Cinselliği, bu çağ insanı gibi cinsel organların
başrolde olduğu porno olarak değil, enerji birleşmesi olarak görüyor ve kadın
erkek, esrime deneyiminin içinde “bir” olmaya çalışarak Tanrıya
yakınlaşmayı hedefliyorlar. Ve bu benim, Kuran’daki “kadınlar sizin için
birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz “(Bakara 187) ayeti
üzerinde düşünmeme neden oluyor. Demek ki kadın- erkek enerjileri arasında
bir bağ var. Ama gelin görün ki, kadim öğretilerde, kadın, günlük hayatın
içinden dışlanmazken, zaten bir erkek kulübü biçiminde işlev gören İslam
geleneği içinde, bu bel kontrolüyle ucundan biraz ilgilenmiş olan mistikler,
kadını adeta tamamen yaşamlarından çıkarmaya çalışmışlar. İteleme ve
ötekileştirme… Hıristiyan keşişler gibi, cinselliği de “tu kaka” ilan
etmişler.
“Kadından uzak dur! Öcüdür o… hatta şeytan!”
Bastırılan dürtüler gizli şehvetlerini dürtmekte.. libido bilinç zarını
kalbura çevirmekte.. Noluyor bir süre sonra? Cinsel bastırılmışlık
dönemlerinden sonra cinsel azmışlık dönemleri ..
aczimendisi…cübbelisi..
İslam tarihinde, hastalıklı kadın- erkek iletişimiyle, yani iletişimsizliğiyle
ilgili trajikomik öyküler var.. Mesela chardarp olayı.. Cavlakiye
tarikatının kurucusuna bir kadın aşık olmuş. Yalvar yakar.. Adam kaçıyor
kadın kovalıyor. Kadın yakasını bıraksın, kendinden soğusun diye chardarp
yaptırmış . Yani kaşını bıyığını sakalını ve saçını usturaya vurdurmuş.
Bu kadın, seni gördü tanıdı da tutuldu değil mi? Niye tanıttın kendini?
Ver kurtul.. ama yok. Egosu buna izin vermez. EGO… Ben o kadının yerinde
olsam, ahrette o adamdan davacı olurum. Gösterip de vermedi diye.
Ya dayak ve tacizi de kapsayan saygısız bir saldırganlık, ya da kadına
kendini gösterip, sonra mahrum etme. Her ikisi de zulümdür kanımca.
Sonuçta Nisa 34, birçok ayet gibi erkek kurnazlığının dünyayı kadın için
cehenneme çevirmenin araçlarından biri olmuştur. Yani sonu “dövün” diye
bitse ne olacak, “uzaklaştırın” diye bitse ne olacak? İşte kızlara bunu
bir türlü anlatamıyorum. Diyorum ki “Bakın önceki şartları adam gibi
uygulasalar zaten dayağa falan gerek kalmaz. Önceki bütün kuralları
uygulamıyorlarsa zaten demek ki dayağa bahane arıyorlar. Dolayısıyla siz
ayete niye kızıyorsunuz? Suç ayette değil ki, ayeti ciddiye almayıp
eğlence konusu yapanda. Onlara bir değil bin kitap, milyon ayet gelse,
niyet kötü olduktan sonra ne yazar!”
“Onlar kitaptakini değiştirerek söylüyorlar”
Sonuçta, erkek terbiyesi için Yüce Allah’ın,
“Kadınları gözetip koruyun, giyim ve yiyim sorumluluklarını üzerinize
alın. Kadınlarınızın önemli meziyeti, iffetli olmalarıdır. Eşinizi ona
göre seçin. Eğer iffetsizliklerinden endişeliyseniz önce konuşun, sonra
cinsel ilişkiyi kesin, baktınız gene olmadı, ayrılın” biçimindeki güzel
öğüdünü, günümüzde,
“Erkekler kadınlar üzerinde hakim ve üstündürler, kadınlar ne olursa olsun
itaat etmeli, erkek yokken bile onun haklarını korumalıdırlar. Eğer
itaat etmezlerse, mesela istediniz de vermedilerse önce dövün, sonra zorla
becerin eğer kaçmaya çalışırlarsa öldürün” biçiminde icra ediyorlar.
E bunun suçlusu sadece erkekler mi? Haklarının peşine düşmeyen, sorgulamayan,
düşünüp araştırmayan, akletmeyen kadınların hiç mi suçu yok?