Erdoğan’ın Laz Damarı
Yazının başına koyduğum afili sözden de anlaşılacağı üzere kesin olan bir şey var ki: tarih ve sözler unutulsa bile Erdoğan’ın tattırmış olduğu ‘korunup kollanma’ hissiyatının izleri silinmeyecek Filistinlilerin yüreklerinden.
Girişin duygusallığına bakmayın, gelişme ve sonuç bölümüm hiç de öyle olmayacak. Zira acıklı ve can sıkıcı gündemle boğuştuğumuz günlerin akabinde bu olay ilaç gibi geldi. Özellikle benim gibi yazıları ciddiyet ve duygusallık özürlüsü olan birisi için.
Prosedüre göre öncelikle; olaylar nasıl gelişti, kim kime neler dedi, tansiyon nasıl yükseldi ve nihayete nasıl erdi bağlamında irdelememiz gereken konular yumağı yeteri kadar medyada irdelendiği ve dahi repliklerin halk tarafından ezberlenme durumuna gelindiği ortada lakin bendeniz farklı bir üslupla durum değerlendirmesi yapmak istiyorum.
Oturumun başından itibaren Erdoğan Peres’in varlığından, üstelik birkaç santim yanında oturmasından ziyadesiyle rahatsızdı ve sürekli bir sinir harbi yaşıyordu. Malum medyanın piyasaya sürdüğü dalkavuklar duygusallıkla, siyaset sanatından habersizlikle suçluyor ya Başbakanı; ‘hadin oradan’ diyorum. Gayet bilinçli hareket etti. Konuşmaları dinledi, notlar aldı, kim kaç dakika konuştu diyerekten süre bile tuttu. Peres’in atıp tutmalarına dayanamadı: “katil” dedi, “anlaşmalara uymuyorsunuz, gönderdiğimiz yardımları aylardır kapılarda bekletiyor; halkı aç, perişan bırakıyorsunuz, her gün bize füzeler atılıyor diyorsunuz ama hiç kaybınız yok, siz ancak öldürmeyi bilirsiniz sizin başbakanlarınız bile Filistinlileri öldürmekten zevk aldığını söylediler bana” dedi. Adama ‘yaşlı’ bile dedi ya şaşırdım. Suçlusun ondan bağırıyorsun dedi ve Peres sonradan Erdoğan’ı arayarak: “sizin dediğiniz gibi yaşlı olduğum için sesimi yükselttim” özründe bile bulundu. Buradan çıkan sonuç ne? Demek ki Siyonistler de bizim gibi yaş takıntısı yok. Onlar çok yaşayamamaktan değil, çok can alamamaktan korkuyorlar. O an şöyle düşündüm: canı yanmış, ailesini kaybetmiş bir Gazzeli oraya çıksaydı, daha can alıcı, daha dokunaklı bir şeyler söyleyebilir miydi diye… Hayır.
Peres’in sözleri onu değil o sözleriyle Peres’i delirtti. Adam bir ara tüylerinden diken diken bile oldu da yardımcısı gelerek dikilen tüylerini yatıştırması, dağılan façasını düzeltmesi için uyarı da bulundu. Esti kükredi ve sahneyi terk etti Erdoğan. Emine Erdoğan ise biz kadınlara özgü silah olan gözyaşlarını esirgemedi çatışma alanında. Eşi bu denli sinirlenmiş, yüzü öfkeden kan çanağına dönmüş bir kadının bu zor anlarda kullanacağı en iyi kozu hiç düşünmeden kullandı. Duyarlı olan her müminden Allah razı olsun…
Alttan almayan, sakınmayan, sert üslubuyla şaşırttı Erdoğan; Amerika’yı Avrupa’yı tüm dünyayı ve bizleri. Sonunda Kasımpaşalı o da yetmezmiş gibi Laz menşeli Başbakanımız. Dağılın uleyyyn tarzı bir dik duruş örneği sergiledi ekranlarda. İşte bu, işte bu dedirtti onur kelimesini uzun süredir eylem içinde kullanmayan siyasilere. Karadenizlinin çabuk sinirlemesi, fevri hareket etmesi ve müthiş özgüveni eleştirilir ya, bu olay gösterdi ki ülke yönetmek için gayet avantajlı genetik formasyonlar bunlar. Görünen o ki; en az müteahhitlik kadar kabiliyetliler bu alanda.
Türkler dünya da gururlu olarak bilinecek iyi mi? Destansı Osmanlı hikâyelerinin içine giriverdik birden bire sanki. Hani şu zulme uğrayan çok uzak ülkelere bile sahip çıkan, gönderdiği bir tek asker kıyafetiyle bile korkutup zalimi püskürten; iyinin dostu, kötünün düşmanı Türk figürünü yaşadık. Abarttın demeyin, biz abartıyı severiz. Zaten iyi olanı abartalım ki bağımlılık yapsın.
Sonuç bölümünü kısa keselim ve diyelim ki: atalarımız bir kez daha haklı çıkmıştır sözleriyle; ağlamayana meme yokmuş ve baskın basanınmış ama eklemeyi de unutmayalım ki ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Bu maçı aldık, darısı: İsrail-Türkiye Stratejik Askeri ve devamında da Diplomatik İlişkilerin kesilmesi rövanşına.
İnsanlar söylediklerinizi ya da yaptıklarınızı unutur, ama onlara neler hissettirdiğinizi asla unutmaz.’
Maya Angelou