Erdoğan’ın İç Dünyasına Yolculuk
Erdoğan’ın kendi dünyasında ‘büyük bir dünyası’ vardır. Kriterleri, amacı veya emellerini burada tartışacak değiliz ama adamın kendince bir siyasi tarzı vardır. İlkeleri vardır. Gururu vardır. Bu bir övgü değildir. Örneğin Adolf Hitler’in de ‘büyük bir dünyası’ vardı. Aynı biçimde Lenin’in veya Stalin’in de büyük dünyaları vardır. Bu kriter Esat için de geçerlidir. Bu sadece bir tespittir. Beğenirsiniz, beğenmezsiniz; o sizin siyasi görüşünüze kalmış bir karardır. Ama Erdoğan’ın siyaseti kendisine özgüdür. Kimseyi tabir yerindeyse tınlamaz. Bu kötü birşey de olabilir ama gerçek budur. Örneğin Gezi ile Gazi Parkı olaylarındaki tavrı böyleydi.
Uluslararası medya, iç medyanın bir kısmı; İran’ı, Irak’ı, Şia’ı, Alevisi; kısaca tüm muhalifleri fırsattan istifade eleştiri sundular. Hatta kendi partisi bile karşı çıktı. E.Günay gibi fırsatçılar hemen su yüzüne çıktı. Abdullah Gül Cunhurbaşkanlığı hesabını hatırlayıp lafını esirgemedi. Bülent Arınç gibi sıkı bir Erdoğancı bile pes dedi. Ama ‘dediğim dedik’ bir Kürd inadı tuttu adamı. Buna Kürd inadı demek doğru mu bilmem ama sonuçta bir inada vurdu gitti. O meşhur cepli kefenini giyerek sokağa çıktı.
Kendi tabiriyle ‘siyasi taraftarlarıyla buluştu, onları galayana getirmek için’ elinden geleni yaptı. Yalan malam yine dini devreye soktu, marşlar eşliğinde yine ağıtlar yaktı ama hepsi birşey içindi: Kendi Karizması !
Kötü mötü, Erdoğan kendi gururuna düşkündür. Herşeyi çiğnetir, yeri gelince dini, imanı, vatanı, milleti herşeyi rafa kaldırır ama söz konusu kendi şahsı olunca var-gücüyle direnir. İşte onu yaratan budur. Kendi başarısını ideal edinmiş bir şahıs. Kimi dini, kimi ideolojiyi, kimi ulusu, kimi de kendi şahsını ideal edinir. Erdoğan son seçeneği her zaman hepsine tercih eder. Bu nedenle Kürd siyasetçilerinin bazıları bunun farkına varmış olmalı ki, herşeye laf ederler, ama tam gaz; “sen babasın, sen yaparsın” diyerek bazı adımlar attırabiliyorlar.
Doğrusu Erdoğan’ın bu hırsı Osmanlı sultanlarından kalmadır. Çünkü Erdoğan belli ki, gençliğinde çok dinlemiştir bu hikayeleri. Zaten sürekli örnek verdiği kahramanları da bunlardır. Fatih’i, Yavuz’u, Kanuni’yi çokça zikr-eder. Onun milliyetçiliği ile dini inancı daha çok tropiktir. Aktöre yazarları çok sever. Mevlana’dan, Yunus’tan, Necip Fazıl’dan bol bol şiirler dile getiriyor. Zaten Türkiye Müslümanlığı da böyle birşeydir. Ayet veya hadis oku sıkılırlar. Ama yanlarında oturup bir Hz.Ali’den iki cengaverlik hikayesi okudun mu tamamdır.
Erdoğan’ın bir diğer özelliği ise, ki hep göz ardı edilir; ‘alim’ olarak bilinen antik şahıslara danışmasıdır. Medyada ‘Şıh’ diye aşağılanan insanları fazlaca küçümsüyor olabilirsiniz ama unutmayın ki, toplumun geniş yığınlarını nasıl etkileyebileceklerini en iyi onlar bilirler. Şimdi bazı yazarlar çıkıyor mesele, ayetlerde şöyle geçiyor, hadisler bunu diyor; Erdoğan Müslüman değildir diyorlar. Bu yanlış bir tarzdır. Çünkü o ayet ve hadis dediğiniz metinler, yorumlanmış, çözümlenmiş; artık yorumlanmaya ihtiyaç duyulmayan metinler olarak görülür. İnsanlara dini ayet ve hadislerden öğretmeye kalkarsanız, bir milyon yılda anca tek tek anlatırsınız.
Ama bir güzel tasavvuf musikisi eşliğinde Süleyman Çelebi Mevlüdü verdin mi, toplum için din budur. Örneğin Kılıçtaroğlu “Kutlu Doğun Haftası” {ki bu haftası değil haftalar sürüyor} programında peygamberin hayatını anlatmaya kalkıyor. Erdoğan ise “Ey Sevgili” diyor, “Sen olmasaydın alemler olmazdı” deyip kestiriyor.
Erdoğan’ın okuduğu bu sözlerin dışında herşey hadis olabilir. Ama bu değildir. Hatta İslam inanç esaslarına göre bu şirktir. Arapça’da “Rab’ul-Alemin” olan “Kainatın Efendisi” deyimi de peygamber için kullanıyorlar. Peki burada şirk olması mı önemli, yoksa insanların gelenekten aldığı din mi? Sen ha söyle ayet şöyle, hadis şöyle; Anadolu insanı bunu babasından işitmiş mi, ona bakılır. Din zaten vardır. Binlerce yıldır şekillenen bir din vardır. Bunun İslamla da alakası yoktur.
İslam geldikten sonra da devam atmiştir. Örneğin ayetlerde “bizi güt demeyin” diyor, Osmanlı sultanları ise sanki ayete muhalefet olsun diye “sizi güdüyorum” demişler. Bu şaka değil… Ayette kullanılan “raeya / koyunlar” kavramını aynen kullanmışlar. Hatta pahişah insanlara hitap ederken “kulum” şeklinde seslenmişler. Çünkü bilinçsiz bir halkın {burada aşağılanma yok, insan psikolojisi böyledir, CHP tabanı için de aynısı geçerlidir} mutlu duyacağı kaynak güçtür. Halklar kendilerine “rablık” edecek güçlü padişahlar isterler.
Gayet doğal olarak Erdoğan da bilinçsiz biri değildir. Çok okumamasına rağmen / bir filozof ya da sosyolog kadar / halkı yönetme yeteneğine sahiptir. Ayrıca her sosyolog veya filozof bazen bir bakkal bile işletemeyebilirler. Ama halkı en iyi yöneten kişiler, onların o mutlu oldukları umutlarını yaşamaları / yaşatmaları gerekir. Faraza bütün dünyayı adaletle doldur bu bir hiçtir psikolojik olarak. O nedenle onu simgeleştirmen lazımdır. Bir Ömer semboliği vardır. Ömer çok baskıcı biridir. Hatta acımasızlığıyla bilinir. Ama acımasız olduğu kadar halka inmeyi bilen biridir.
Bazen bir yaşlı kadını ziyaret etmesi / bazen bir sembolik amelde bulunması onu ölümsüzleştirmiştir. Yaptığı şey kişisel şahsını koruma altına almasından ibarettir. Ailesine de bazen acımasız davranmasıdır. Erdoğan’ın da acımasız olması, çok servet yığması; belki idealist ve ilkeli bir insan için çok yanlış olabilir. Ki öyledir. Bir lider mütevazı olmalıdır, taktığı gözlük bir işçinin maaşı kadar olmamalıdır. Hatta herkes zengin olmasına rağmen, özellikle o mütevazı olmalıdır, basit yaşamalıdır. Ki insanlar ona güvensin. Ama reelde bu böyle değildir.
Kılıçtaroğlu istediği kadar mütevazı olsun, istediği kadar halka dayansın; onun siyasi kararlılığı yoktur. İlkeleri yoktur. İlkesiz siyaset yapıyor. Kırmızı çizgileri yoktur. Nereye koştuğu belli değildir… Neredeyse akşam yatıyor, sabah Erdoğan ne diyecek de muhalefet edeyim niyetiyle uyanıyor. İşte böyle biri lider olamaz. Sadece gündemin etisiyle konuşan bir aktör olabilir.
Gazi Parkı olayları başlarda Erdoğan’ın karizmasını çizdi. Ama Erdoğan’ın şahsi ve inatçı çıkması, onu daha çok yenilmez yaptı. İşte zaten siyaset böyledir. Ne kadar sorun o kadar prestij. Sorun yaratabiliyor ve sonra onu kontrol edebiliyorsan halkın seni destekler.
Erdoğanın iç dünyasını dolduran çok başka mistikler vardır. Yetişme tarzı zanımca, küçükken ona böyle bir inanç verilmesidir. Bir kere kendi şahsını ilahi bir zırhla yürüdüğüne kendisi de inanıyor. Çünkü öyle yetiştirilmiş. Misal, Adolf Hitler o kadar kendi şahsına güveniyordu ki, kararlarını sessizliğe bürünerek alırdı.
Neredeyse her kararında ilahi işaret görüyordu -kanaatince. Başarı üzerine başarı kazanan her insan belli bir süreden sonra bu havaya girebiliyor. İşte o zaman karşınızda ‘ölür ama şahsından vazgeçmez’ bir kişilik çıkar. Umarım Erdoğan’ı yüzeysel değerlendirenler, bu makaleden sonra, bir de bu gözle bakarlar. Ne diyelim, sağlıcakla kalın.
[...]
Zend Mazdek
www.mazdek.com