Erbakan, Milli Görüş ve Bir Dönemin Sonu (II)
Necmettin Erbakan ve partisinin siyasal görüşlerinin merkezinde bir Batı karşıtlığı ve bu bağlamda bir Siyonizm düşmanlığı yer alır.
Solcuların dünyayı kayıtsız şartsız emperyalistler yönetiyor söyleminin bir iz düşümünü de İslamcılar kullanır: Dünyayı Siyonistler yönetiyor!
İslamcıların moderniteyle öteden beri sorunları var. Ancak bu sorunları bir türlü aşamıyorlar. Aşabilecek felsefi, sosyal, iktisadi, siyasi ve kültürel bir seçenekleri yeterince yok! Sıkıntı burada, ancak bu sıkıntının üzerini hep örtüyorlar. Daha açıkçası şu: İslamcıların moderniteyle yüzleşme cesaretleri de cesametleri de yok!
Bunun göstergesi bugünkü AKP’dir.
1970’lerde 100 kişilik mitingler yapan ve o bir avuç partilinin “Başbakan Erbakan, Başbakan Erbakan” diye cılız sloganlar atılan dönemin Erbakan hareketinden, bugün iki dönemdir Türkiye’de tek başına hükümet olan bir parti çıkmıştır.
Dünyayı okuyamayan ve “Batı, batıldır” gibi çoktan beri gereksiz hale gelmiş sloganın köhnemişliğinde kalan Erbakan ve partisi, modernite karşısında çoktan beri yenildiklerinin farkında değiller!
Elbette bu durum, tek başına modernizmin bir zaferi değildir. Bu, daha çok, hayattan kopmuşluğun bir yenilgisidir. Yoksa modernizm de bir yığın sorunu bağrında taşıyor ve Kapitalizm muhalifi hareketler de moderniteyle hesaplaşmaya çalışıyorlar ama hala onu aşamadılar.
Türkiye’de Erbakan ve partisi neden yenildi?
Neden partisi 2000 yılında yarıldı ve içinden büyük bir kesim koptu?
Bu sorunun asıl cevabı, İslami sermayenin dinamiklerinde yatar.
Sermaye, sermayedir ve çıkarları için her türlü işbirliğine açıktır.
Sermayenin hareketi bütün dünyada farklı biçimler alsa da, aynı akslar üzerinden çalışır.
Sermaye, kimliksizdir!
Dünyayı doğru okuyan İslami sermaye, rekabet etmeyi, yatırım yapmayı, uluslar arası piyasalara girmeyi, çıkarları için uygun gördüğü sermaye gruplarıyla entegre olmayı seçti.
Bu sorunun ikinci cevabı, moderniteye İslami bir seçenek getirilemeyeceğinin görülmesi üzerine, moderniteyle pragmatik işbirliği yapmanın daha doğru olacağı gerçeğinin anlaşılmasıdır ki, hayat, zaten bunu dayatmıştır.
Görülmüştür ki, Müslüman kalınarak ve İslamın gerekleri yerine getirilerek de kapitalist olunabilir. Evet, moderniteyle bazı çelişkiler mutlaka yaşanacaktır ama Müslümanlığa halel getirmeden bu da yaşanabilir. ACABA?
Uzlaşı ve çelişki üzerinden ağır aksak ilerleyen bu hayatta AKP hükümetine ve çevresine bakınız; karşı oldukları laik hükümetlerden ve işadamlarından neleri farklı ya da eksik?
Muhalefete yine göz açtırılmıyor, öğrenciler, işçiler yine dayak yiyor, polisin saldırganlığı artarak devam ediyor, işçiler yine ölüyor, çevre katliamı aynı hızla devam ediyor, kar uğruna doğa paramparça ediliyor, eski eserler yine eskici değeri üzerinden görülüyor, basın üzerinde kılıç sallanıyor vs. vs.
Daha beteri de var: Mesela İstanbul’daki imar tadilat planları sonucunda kaç yüz milyarlık haksız kazançlar edinildi. Bunları yapanlar kimler? İstanbul’u kimler yönetiyor? Ankara’yı kimler yönetiyor? Bir dönemin Milli Görüşçüleri değil mi?
Selam Milliciler ve İslamcılar sizlere, selam!
Siyonistler sevsin sizi!
Batı sıvazlasın sizi!
Hey gidi Erbakan Hoca hey!
Hocam, rahmetli olana kadar şu gerçeği bilemedin: İş bilenin, kılıç kuşananın.
Bizim gibi ülkelerdeki kapitalizm işte böyle olur.
Bir dönem Batı batıldır diyenler bugün Batı ile güzel güzel flört ediyorlar. Etsinler iyi de, biraz da insan hakları, demokrasi üzerinden etseler ya!
Batı batıldır diyerek kendini batıran Erbakan ve partisi, kendisini öylesine batırdı ki, içinden yeni bir parti daha (HAS Parti) çıkardı.
Erbakan, çok sayıda siyasetçi yetiştirdi; Erdoğan, Gül ve daha birçok siyasetçi, onun tedrisatından geçtiler. Bunlar kendilerini birkaç gün yetim sayacaklar ve işlerine devam edecekler.
Hayat, Erbakan’ın söylemlerini çoktan aştı.
Şimdi bu hareketin tarihi şahsiyeti ve partinin son başkanı Erbakan da vefat etti!
Artık Saadet Partisi iflah olmaz, olmazdı da zaten!