Erbakan, Mili Görüş ve Bir Dönemin Sonu
Necmettin Erbakan öldü!
Erbakan, Türkiye’de siyasal partiler ve hükümet olma hayatının uzun bir döneminin aktörlerinden biriydi. Koalisyon hükümetleri döneminin anahtar partisi olması, Erbakan’a gereğinden fazla bir önem atfettiriyordu. Erbakan ise, bu fırsatı çok iyi değerlendiren bir siyasal aktördü.
CHP-MSP’nin kısa süreli koalisyon hükümeti döneminde yapılan 1974 yılı Kıbrıs çıkarması ortamının milliyetçi ve militer havasının apoletsiz komutanlığına soyunan Erbakan, kendini “Kıbrıs Fatihi” olarak propaganda ettirdi. Elbette Ecevit’in de bundan geri kalır bir yanı yoktu. O hızla tek başına hükümet olmayı çantada keklik sanan Ecevit, seçimlere gitti ve umduğu başarıyı yakalayamadı.
1977–1980 dönemlerindeki meşhur MC Hükümetlerinin Demirel, Türkeş ikilisi, Erbakan ile tamamlanan bir üçlüden oluşuyordu. Vesayet rejiminin arsızlığının alabildiğine arttığı ve ülkenin kan gölüne çevrildiği dönemlerdi.
Necmettin Erbakan’ı ve onun liderliğinde temsil olunan “Milli Görüş” hareketinin esasını bu koalisyon ortaklıkları değil, moderniteyle ve Batıcılıkla bir hesaplaşma süreci oluşturur. Kendilerine göre bu, geç kalmış bir hesaplaşmadır. Bu hesaplaşmanın bir boyutunu da Cumhuriyet oluşturmaktadır. Yine kendilerince Osmanlı’yı, bu Cumhuriyet yok etmiştir vs.
Erbakan ve ekibi, kendilerince şu tahlilleri ve tespitleri yaparak yola çıkarlar ve 1970 yılında Milli Nizam Partisini kurarlar:
Cumhuriyeti kuran kadrolar, İttihatçıların ardılları olup modernleşmeci bir projeyi Türkiye’ye dayatmışlar ve Batıcılık adına batıla batmışlardır. Bu kesim CHP’de ve bir kısım devlet bürokrasisinde temsil edilmektedir.
Türkiye’de İttihatçılardan beri gelişen bir milliyetçilik vardır ve bu genellikle MHP’de temsil olunur.
Liberalizm adı altında kendini ifade etmeye çalışan merkez sağ ise, Batıcılığa bırakın karşıtlık sergilemeyi, onunla içli dışlı olarak ve vesayet rejiminin gölgesinde faydacılığı icra eden geniş bir gruptur ki, kendini daha çok AP’ de temsil etmektedir.
Bir de, dağınık olsa da Komünistler vardır. Bir dönem TİP, bazı illegal örgütler, üniversite gençliğinin büyük bir kesimi ve DİSK’te temsil olunan bu kesim, ülkeyi hepten uçuruma götürecek yapıdadırlar.
Peki, bu siyasal yelpazede eksik olan neydi?
Elbette İslami değerlerle yoğrulmuş millici, Osmanlıcı ve Batı karşıtı bir İslami dünyanın siyaseten temsili.
İşte bu boşluğu gören Erbakan, Batılılaşma karşıtlığı üzerine “Milli Görüş” siyasetini bina etti. Tabi, İslami değerlerle Millicilik pek yan yana gelmesi mümkün olmasa da, Erbakan bu, o kadarı kadı kızında da olur misali, bunların üzerine bal gibi bir siyaset inşa etti. Aslında bu durum, Türkiye’de İslamcıların her zaman milliyetçi bir damarları olduğunu ve oradan hareketle Osmanlıcılıklarını da Türklükle harmanlayarak Batıcılığa bir Türkçülük-İslamcılık eklektizmiyle karşı çıktıklarını gösterir.
Türkiye burası, Osmanlı’nın artığı!
Osmanlı’da oyun çoktur misali, Türkiye’de de oyun çoktur. Batı, batıldır diyen Milli Görüşçü taifenin yarattığı Kanlı Pazar olayı, çoktan tarihte yerini aldı. “Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi” diye slogan atan solculara, önceden planlanmış vaziyette ellerinde sopalarla saldıran Milli Görüşçüler, Komünistlere saldırma keyiflerini kimlerin sayesinde tattıklarını öğrendiler mi? CIA’nin şefkatli kucağına kimler tarafından ittirildiler? M. Şevki Eygi, o günlerde hangi tahrik yazılarını kaleme alarak, cüppeli, sakallı eli sopalı kalabalıkların polis desteğinde gençlerin üzerine sürülmesinde rol oynadı?
Demek, Batı batılmış!
Yarın devam edeceğiz.