content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

05 Ağu

Engin’in Süprizi

Sandalyede oturup, Ayşegül’ü hareketsiz yattığı yatağında seyrederken elindeki tespih taneleri gözyaşlarıyla ıslanıyordu. Kulaklarında neşeli sesiyle “babaanne” sözü yankılanıyordu. Gözlerini silerek ayağa kalktı. Pencereye doğru yürüdü tül perdeyi kenara toplayıp bir müddet dışarıyı seyretti.

Sonbaharın son günleri kendisini iyice göstermişti. Cadde ve sokakların iki yanında ki muntazam sıralı ağaçlar sarı ve kızılyapraklarını yollara serpmişti. Günlerce yağan yağmurun ardından ıslak asfalt kapalı havada bile parlıyordu. Neredeyse hiç yaz gelmeyen bu gurbet ellerinin kasvetli havası her zaman içine hüzün yüklemişti.

Henüz on altı yaşındayken nişanlamışlardı onu. Neymiş efendim! Oğlan tarafı Almancıymış, zenginmiş köy yerinde fakirlikten kurtulur insan gibi yaşarmış. Üstelik ileride kardeşlerini de oraya aldırır onları da ekmek sahibi edermiş. Dedikleri gibi de oldu. Evliliğinde eşini çok sevmiş altı çocuk sahibi olmuştu. El ele verip çalışıp mal mülk sahibi de olmuşlardı.

Büyük oğlu kardeşleriyle birlik olup, kurdukları şirketi oldukça büyütmüştü. Tekne kazıntısı olan Engin ise, torunu Ayşegül’den bir yaş küçüktü, neredeyse ikiz gibi büyümüşlerdi. Engin’ e hamile kalıp doğurduğunda çok utanmıştı. ”Geliniyle yarışıyor demişlerdi.” Oysa hiç beklemedikleri bir sürprizdi Engin.

Ayşegül’e baktı. Sonrada ağzından akan salyasını başucunda duran havluyla sildi. İçi sızladı eğilip alnından öpüp saçlarını okşadı.

Başındaki namaz örtüsünü omuzlarına indirip, pencerenin önüne sürükleyerek getirdiği sandalyeye oturdu. Gayri ihtiyari evin bahçesini seyre daldı. Site içinde otuz kadar aile oturmasına rağmen her zaman izbe denecek kadar sessizdi etraf. Tam yanlarından geçen ana cadde de olmasa tam bir çöl sessizliği olacaktı.

Dalıp gittiği iç dünyasında gezinirken, tespih boncuklarını her zamanki alışkanlığıyla dua ederek bir elinden diğer eline geçiriyor, bir taraftan da zihni onu o güne götürüyordu.

  • Yapma sinirlendirme beni.
  • Amcam değil misin istediğimi yaparım.
  • Amcanım ama senden küçüğüm uğraşma benimle.
  • Sende küçücük boyunla amcalık yapıp okulda rezil etme beni. Amcaymışşş! Şuna bak.
  • Beğenemedin mi kızım. Git bana su getir.
  • Yaa babaanne bir şey de benle uğraşmasın.
  • Yapmayın yavrularım büyüdünüz artık didişip durmayın.

Annesinin sözüyle Ayşegül’le tartışmayı bitiren Engin’in gözü büfenin üzerinde duran tabancaya ilişti.

  • Anne abim neden silahını buraya bırakmış.
  • Dokunma ona oğlum bırak yerine. Abin birazdan gelir.
  • Ayşegül bana bak. Elimdekini görüyor musun ?
  • Oğlum onu yerine bırak diyorum.
  • Gördüm korkmuyorum ki babam onun şarjörünü çıkararak boş bırakmıştı.
  • Bırak yerine oğlum delirtme beni, silahla oyun olmaz…
  • Dur o zaman Ayşegül tam on ikiden nişan alıyorummm.
  • Aptal o boş.
  • Enginnn… oğlummm …durrr…

***

O kahrolası anı her an yaşıyordu. Olanların hızına yetişememişti. Her şey bir anda olup bitmişti. Birkaç saniye içinde Ayşegül yere yığılmış, kafasından sızan kan salonun zeminini kırmızıya bulamıştı. Engin ise elinde tabancayla Ayşegül’ ün başucunda ayakta kalakalmıştı.

Silah sesine gelen Türk komşuları polis ve ambulans çağırmış ev mahşer yerine dönmüştü. Ayşegül’ ün annesi babası ve tüm akrabaları haber alır almaz dehşete düşmüş kendilerini kaybetmişlerdi. Polis arabasına elleri kelepçeli olarak Engin’i, yakındaki ana caddeye inen helikopter ambulansa da Ayşegül’ü koyarak insan içini ürperten siren sesleriyle yola çıkmışlardı.

Evlerinin açık kalan kapısının ardında polislerin incelemelerini seyreden komşuları gözyaşlarına engel olamıyorlardı. Koridorda yan yana duran okul çantaları az önceki vahşetin tanığıydı sanki.

Kapının zil sesiyle gözünü sokaktan alarak kendine geldi. Yerinden kalkarak kapıya doğru yürüdü.

“Buyurun hoş geldiniz. Zeynep kızım Ayşegül seni görünce çok sevinecek” “ Hoş bulduk Fatma abla uzun zamandır görüşemedik bir uğrayalım dedik Zeynep de çok istedi.”

Dış kapıyı kapatıp koridorun sonundaki salona yürüdüler. Hal hatır sordular bir birlerine. “İyiyim” diyemedi. Zeynep’e baktıkça gözpınarlarındaki saklı damlalar ele veriyordu kederini. Ayşegül’le aynı sınıftaydı. Okula beraber gidip gelirlerdi. Oysa şimdi…

“Ayşegül nasıl?” diye sorunca derin bir ah çekerek kadim dostunun yüzüne baktı. ”Nasıl olsun Songül, biz darmadağın olduk, o gün bu gündür yüzümüz gülmedi acımız dinmedi. Evladım o günden sonra aklını kaybetti, torunum yatakta et yığını gibi yatıyor.” “Allah kerim elbet bir çare bulunur üzülme bu kadar.”, “Çare yok buna, vücudunda hiçbir uzvu çalışmayacak. Ağzını bile kapatamayacak, bir insanın ağzı ne kadar büyükmüş meğer. En acısı düşünme yetisinde hiçbir kaybı yok. Her şeyi görüyor, duyuyor ama sadece bakıp ünü çıkana kadar bağırıyor. Çaresiz bir dert ki her gün yeniden kahrediyor beni. Engin ise ayrı kahır, hangi birini anlatayım kardeşim. Daha iki yıl öncesine kadar her şeyimiz dört dörtlüktü. Şimdi ise keder içindeyim.

Oturduğu yerden konuşulanları dinleyen Zeynep gözlerinin yaşını silip, “Ben Ayşegül’ün odasına gidiyorum” diyerek salondan çıktı.

Etiketler :

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank