Emperyal Düstur ve El Beşir
Emperyal çevrim bir ülkede yaşanırken tek boyutlu yaşanmaz.
Bir Emperyal gücün sömürüsünü kalıcı yapmak, sömürüsünü sürdürülebilir kılmak, dört egemenlik alanına sahip olmayı gerektirir.
Bilindiği gibi bu egemenlik alanları, askeri olarak başlar, siyasi ve iktisadi olarak sürer, ideolojik alanla pekişerek devam eder.
Bu düşünceyi işbirlikçilerin terminolojisi ile söylersek, uluslar arası güçler ile uyum sağlamak ve Batı’ya entegre olmak diye söylememiz gerekir.
Ancak, tarih şunu göstermiştir.
Emperyal güç hiçbir zaman, bu dört unsuru tam anlamı ile ele geçirmeyi gerçekleştiremez. Hegemonyasını kurabilir. Ancak bu dört ana faktör tam uyum içerisinde olmayabilir.
Yalnız askeri hegemonya kurmak bile yetmez. Sadece askeri hegemonya kurup, ticari sömürü kurumlarını tam olarak oluşturmamış bir Emperyal güç, ila nihaiye o ülkede kalamaz. İktisadi sömürü olmadan askeri yatırımları karşılayamaz.
Buna örnek, İspanyol emperyalizmidir. Avrupa’nın önemli bölümlerinde askeri hâkimiyet kurmuş. Ancak, yeterince ticari kurumlaşma gerçekleştiremediği için Emperyal hâkimiyeti kısa sürmüştür. Bu tür Emperyal hâkimiyetler kısa zamanda yükselir, kısa zamanda çökerler.
Kısa zamanda kurulan Emperyal egemenlik askeridir. Arkasından ticari ve diğer kurumlar inşa edilmez ise çöküş çabuklaşır.
Emperyal hâkimiyet için diğer bir önemli alan siyasettir. Sömürdüğü ülkenin siyasi hareket tarzını Emperyal güç belirler.
Ancak, siyasi alanda da, mazlum ülkenin siyasi çıkışları olur. Bunun nedeni, mazlum ülkeyi Emperyal güç adına yönetenler ne ölçüde görevli olurlarsa olsunlar, içeride Emperyal güce karşı daima mücadele eden odaklar vardır.
Zaten Emperyal güç, hiçbir şekilde bu dört unsuru, aynı zamanda ve aynı etkinlikte ele geçiremez. Hele, ideolojik alan oldukça netameli ve oynak bir durum arz eder.
Sözgelimi şöyle bir örnek ele alalım.
Şimdilerde, Amerikan emperyalizmi askeri(NATO), siyasi(AKP) iktidarı, iktisadi (İMF, Çok uluslu şirketler) ve ideolojik olarak Türkiye’yi etkisi altına almıştır.
Ancak ideolojik olarak şöyle bir durum var.
Emperyal güç Hıristiyan ve yabancıdır. Tam olarak ele geçirmeye çalıştığı ülke ise, Müslüman ve oldukça milliyetçidir.
Kemalizm sert bir çekirdek olarak vardır.
Evet, Emperyal güç ile en iyi işbirliğini yapan odaklar, en gerici kesimi temsil eder. Bunlar da dini siyasete tahvil eden kesimlerdir.
İslamiyet özünde ideolojik olarak Hıristiyanlık ile çatışır.
Siyaseten teslim olmuş, siyasi İslam’ın tabanı (halk) anti-emperyaldır.
Siyasi İslam, Emperyal güç ile olan ilişkisini bir taraftan sağlamlaştırırken, öte yandan bu anti Emperyal tabanı elinde tutması gerekir. Aksi takdirde iktidarda kalması olanaklı değildir.
İşte, zaman, zaman Emperyal güce karşıymış gibi görüntüler vermesi mecburiyeti bundandır.
El-Beşir’in ziyaretini bu anlamda değerlendirmek gerekir.
Gene bilindiği gibi, Emperyal güç ele geçiremediği devleti “haydut”, devlet başkanını da terörist ilan eder.
Sudan, Afrika’da çok önemli bir devlettir. El Beşir emperyalizme karşı çıkan bir liderdir.
Emperyal gücün, çevre ülkelerde hâkimiyet kurmaya çalışırken, karşılaştığı çok önemli bir sorunda, diğer Emperyal güç ve güçlerdir.
Bu anlamda, Afrika yeniden paylaşıma tabi tutulacak alanlar içindedir.
Sudan’ın diğer dünya gücü, Çin ile ilişkileri ABD ve Avrupa’yı tehdit etmektedir.
Enerji paylaşımı açısından çok önemli olan Sudan’da Amerika kendine bağlı bir siyasi iktidar kurmayı başaramamıştır. Bu çok önemlidir.
Amerika’nın provoke ettiği Batı yanlısı Sudanlılar, El Beşir tarafından etkisiz hale getirilmiştir. Dolayısı ile askeri hâkimiyet geliştiremeyen Batı, siyasi, iktisadi ve ideolojik alanlara nüfuz edemiyor.
Kendileri, Irak’ta, Afganistan’da milyonlarca insanı öldürürken insan hakları, hukuk geçerli oluyor. Ancak, emperyalizme karşı mücadele edenlerin, bu mücadele için yapıp ettikleri hukuk dışı oluyor.
İşte buna, "sevsinler sizin hukukunuzu" demek gerekiyor.
Batı kendisine hizmet etmeyen her mekanizmayı hukuksuz ilan etmektedir.