content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

22 Oca

Emmimin Albayı Az Kalsın Yeri- Göğü Tıraş Ettirecekti…

Tercüme işleri öyle kolay bir şey değil arkadaş… Facebook gibi kelimeleri yan yana getirmekle iş hal olunmuyor.
Kelimelerin anlamını bildiğin gibi… Konu hakkında da en az yazarı kadar bilgiye sahip olman gerekiyor.
Yıl 1978…Diploma projesini yapıyorum. Konu halk kütüphanesi… Kütüphane binasının ısıtmasını kitap raflarının altına yerleştirdiğim boru şeklindeki kalorifer petekleri ile sağlıyorum.

İyi de halt etmişim… Ben kaloriferi görünmez bir yere zula ettiğimi sanıp… Marifetimle övünürken… Meğerse kitapları sıcaktan kavurmuşum da haberim yokmuş. Hâlbuki kütüphanelerde sıcaklık kadar nem oranı da önemlidir.
Neyse,
Projemi savunmak için kurula girdim. Projemi açtılar… Açar açmaz profesörlerden biri kaloriferi göstererek “bu ne?” dedi.
Ben de saf, saf… “Kalorifer hocam…”Dedim.
Grup hocam atıldı...”Hayır klima…” Dedi.
Ben ne yapacağımı şaşırdım… Ne diyeceğimi bilemedim. Biri bir yandan “hayır, kalorifer dedi”…Öbürü öte yandan… “Hayır, klima dedi…” Koca, koca profesörler kalorifer kavgasına başladılar.
Ben ikisinin ortasında duruyorum ve arada bir hızlarını alamayıp bana dirsek atıyorlardı. Dirsek atarken de öyle demedin mi? Böyle demedin mi? Diye baskı yapıyorlardı.

Kan, ter içinde kaldım. İçim, dışım sırılsıklam oldu… Aradan ne kadar geçti bilmiyorum… Arkamdan bir ses…  “Bir dakika beyler…” Her iki hoca da kavgayı kesti… Hepimiz seslenen hocaya döndük. Seslenen hoca bana “senin yabancı dilin ne evladım?” Bana soruyu soran şehircilik hocam Prof. Kemal Ahmet Aru idi. Seçmeli ders olan şehirciliği yüz yirmi kişiden altı kişi seçtiğimiz için derse gittiğimizde…”Gelin bakalım avanaklar…”Diye bize takılırdı.

“İngilizce hocam…” Dedim. “Peki, bu ısıtma detayını hangi kitaptan aldın?” Diye peşinden sordu. “Okul kütüphanesindeki Almanca bir kitaptan hocam...” Dedim.
Hocalara dönerek… “Çocuğun yakasını bırakın… Almanca kitaptan yanlış tercüme etmiş… Büyütülecek bir şey yok.”
Sözde vaziyeti kurtardık… Ama kimse yutmadı.
Hocalar benim yakamı bıraktılar… Ama notumun yakasını bırakmadılar… Otuz-kırk puanımı çöpe attılar… Ancak burun farkıyla geçer not alabildim.

Bu tercüme işi bazen de adamı gülünç durumlara da düşürebiliyor… Rahmetli emmim anlattıydı…
1960 ihtilali zamanları… Konu Kuran-Kerimin Türkçe tercümesi ile okunması meselesi…
İhtilalin kudretli albaylarından birisi zamanın âlimlerinden biri ile sohbeti esnasında “hocam bundan böyle Kuran’ı Türkçe tercümesi ile okutmak istiyoruz…” Der.

Âlim “bu mümkün değil…”Diye cevap verir. Albay biraz sesini yükselterek “neden hocam?” Diye sorar.
Hoca… “Arapçada bazı kelimelerin birden çok anlamları vardır… Mesela; (Bir ayet okur) Bu ayetteki şu kelimenin anlamı bu şekilde olursa Allah yeri göğü yarattı… Ama kelimenin anlamını da şu şekilde alırsan Allah yeri, göğü tıraş etti…” Diye tercüme etmek zorunda kalırsın.
Albay âlimin eline sarılır…” Az kaldı hata edecektik hocam…”Der.
Ben emmimin yalancısıyım… Doğru mudur? Doğru olması muhtemeldir hani… Biz bazukayı altı, üstü boru diyen mevkii, makam sahibi çok omzu kalabalıklar gördük.

Lakin…
Albayı yarı yolda bırakıp fersah, fersah geçen çok profesörler de görmedik değil…
Hem de az buz makam sahibi de değiller hani…
Öyle ya,
Hazret tv. ye çıkmış ne diyor? “O arkadaş Arapça kelimenin yanlış tercümesinden dolayı bu hataya düşmüştür. Zaten açığa da aldık.”
Bize ne demek düşer ki? Adam koskoca mevki, makam sahibi prof hazretleri… Ağzından çıkanı kulağı duymuştur elbet…
Oldu olacak… Bir de tıraş ettirseydiniz bari… Desek ayıp kaçar mıydı?

Etiketler : , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank