Elimizi Çabuk Tutalım
Gene Suriye'yi yazıyorum. Suriye'den her gün gelen yüzlerce şehit haberi gönüllerimizi dağlamaya devam ediyor. Bazen düşünüyorum da'Acaba ben mi çok sabırsızım?' diyorum. Lâkin, son bir sene zarfında yetkililerin 'Seyirci kalmayacağız' teranelerini hatırlayınca, bu müddet içinde katliama tâbi tutularak hayatlarını kaybeden kardeşlerimiz için gerçekten çok üzülüyorum.
Bu hususta sorumluluk taşıyan Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanı'nın, yüklendikleri vebalin şuurunda olduklarından ve benden daha fazla üzüldüklerinden eminim. Aslında hep tekrarladıkları gibi seyirci kalmadıkları da bir vâkıadır. Sadece insanî yardım ve mültecilere sahip çıkma açısından değil; bütün diplomatik gayretlere de öncülük etmek ve muhalifleri desteklemek bakımından da 'seyirci kalmıyoruz' ve bu katliamı sona erdirmek için yoğun bir gayret gösteriyoruz.
Lâkin, Suriye'ye gerekli fiilî müdahale konusunda nedense çok ağır hareket ediyoruz.
***
Savaş, elbette arzu edilen bir şey değildir. Ancak, silâhlı kuvvetlerin diplomasinin arkasına konulacağı zamanlar da vardır. Şu anda Türkiye'nin yapması gereken de budur.
Suriye'ye müdahale konusunda acaba tereddüdümüz nedendir?
Rusya'nın, İran'ın ya da Çin'in Türkiye'ye müdahalesinden mi korkuyoruz? Daha önce, böyle bir müdahale ihtimalinin 'sıfır' olduğunu defaatle gerekçeleriyle birlikte yazmıştık.
Suriye'nin eli kanlı yönetiminin kimyasal silâh kullanacağından ve zayiat vereceğimizden mi çekiniyoruz? Suriye'nin buna tevessülüne mâni olunacağını ve buna karşı tedbirlerin alındığını anlatmıştık.
TSK'nın müdahaleye hazır olmadığını mı düşünüyoruz? Bu takdirde, mesele Suriye'ye müdahaleden çok daha fazla önem kazanır ve derhal telâfisi icap eder.
Türk ekonomisinin zarar göreceğini ve krize gireceğini mi düşünüyoruz? Tabiatıyla bir askerî müdahalenin yüklü bir faturası da vardır. Ancak bu faturanın ekonomide gelişmemize set çekmesi mümkün değildir.