Eleştiri, Özgürlüğün Koşullarındandır!
Özgürlük, soyut bir kavramdır. ‘Şeylerle’ birlikte ele alındığında ya da ‘şeylere’ uygulandığında somutlaşır. Örgütlenme, konuşma, yazma vb. bilumum faaliyet alanları, özgürlük kavramının bu alanlardaki yer alış biçimiyle nitelik kazanır. Kavramın somutla ilgisinin temel bağlarından birini de, eleştiri oluşturur.
Girizgâhımızı somutlayalım: Herkes fikrini açıklama ve örgütlenme özgürlüğüne sahiptir! Ama bu cümle, özgürlükçü yapıyı kapsamakta yetersizdir. Mantığı devam ettirelim; herkes, herkesin görüşlerini eleştirme hakkına da sahiptir! Ancak bu noktaya ulaşıldığında, özgürlük kavramı anlam kazanır. O halde eleştiri, özgürlüğün olmazsa olmaz koşullarındandır!
Şimdi gelelim ikinci noktaya: Gerek görüşlerin özgürce ifadesi olsun gerekse bunlara karşı eleştiriler olsun, ifade edildikleri platformlara göre belli seviyeleri gerekli kılar. Örneğin parti grup toplantısında yaptığınız konuşmanın içeriğini ve üslubunu, diplomatik bir platformda kullanamazsınız. Orada aynı konuyu farklı bir dille anlatmak, hem siyaseten hem de ahlaken gereklidir. Bir bilimsel konferansta, propagandist bir dil kullanamazsınız. Bir tarihçi ya da tarihi bir konudan söz eden birisi masal anlatamaz. Fikirlerini ifade adına masal anlatmakta ne kadar özgürse, bir başkası da onun fikirlerinin masaldan ibaret olduğunu, hiçbir işe yaramadığını, tarihle bir ilgisinin olmadığını söylemekte o kadar özgürdür!
Görüşlerin en sallapati ifade edildiği yer, gazeteler ile internetteki bloglardır. Çünkü gazeteler, ‘günle sınırlıdırlar’. İşleri, günün haber ve yorumlarıdır; güncelliğin akışında, pek de bilimselliğe ve gerçeğe bağlı kalmayı gerektirmeyebilir. Dolayısıyla bu alanlar, görüşlerin özgürce ifade edilmesindeki seviye kaybını bir ölçüde kaldırabilen ve yazarlar itibariyle de epeyi geniş bir kitlesel boyuta ulaşan alanlardır. Türkiye’de ulusal basındaki köşe yazarlarının sayısının 500’ün üzerinde olduğu tespit edilmişti. Olabilir, 500’de olsun, 600’de olsun. Kaldı ki, iletişim teknolojilerindeki müthiş gelişmeler, daha çok sayıda insana görüşlerini ifade edebilme imkânlarını sunmuşlardır. Bundan 150 yıl önce Marks, gün gelecek insanlar daha çok sanat ve kültürel faaliyetlerle ilgilenecekler demişti. Herhalde o günleri yaşıyoruz.
Basınımızda da çok sayıda insan köşe yazıyor. Beni bu sayıdan çok, içerik ilgilendiriyor. İşte bunun için, “Köşe Yazıcılığı Ukalalıkları” başlıklı yazımla da, bu konuyu keskin (gazeteci milleti her şeyi bilir, her şeyden anlar!) ara başlıklarla ele aldım.
Ben, gazeteci değilim. Gerçek Gazetesi’nde ara sıra köşe yazan biriyim. Aynı gazete de benim gibi ara sıra köşe yazan Hafize Aslan Hanım, ne ismimi ne de yazı başlığını anmadan bir eleştiri yazısı yazdı. Yer yer sertleşen üslubuna aynı sertlikte cevap vermeyeceğim. Polemik yapmak, hoş değil.
Ancak Hafize Hanım, konuyu birbirine karıştırıyor; elmalarla armutları topluyor. Ben insanların yazma özgürlüklerine müdahale etmiyorum ki, “…çıkıp ağzı olan konuşmasın diyerek düşünce özgürlüğünün önünü tıkıyor” diye, görüşümle ilintisi olmayan bir cümle kuruyor. İşte kurgu böyle bir şeydir: Siz karşıdakinin gerçeğiyle değil, muhayyilenizde inşa ettiğinizi gerçeğin yerine koyarak onunla boğuşursunuz!
Bir kere ben, görüşlerin ifade edilmesine ve hatta yanlış ifade edilmesine değil, seviyesizliğe karşı çıkıyorum. Bana göre yanlış olan, başkasına göre doğru olabilir. Benim derdim bu değil; ben, bir gazete yazısı dahi olsa oradaki seviyesizliğe, dil bozukluklarına ve çirkefliğe karşı çıkıyorum. Açın bakın genel olarak şu basının köşecilerine; onların içinde çok sayıda seviyesiz yazılar yazan yok mu? Bilmem ne otelinde bilmem ne haltlar karıştırmaktan tutun da, yurtdışı gezilerinde bilmem ne sarkıntılıkları anlatanlar vs. yok mu? Evet, bunlarda hayatın bir parçası ama yazılması gereken yerler, magazin sayfalarıdır vb. Eğer bir yazıda bilgiçlik taslanıyorsa, bir okuyucu olarak bunu eleştirmenin neresi, görüşleri ifade özgürlüğüne karşı oluyormuş?
Kaldı ki, ben de sözünü ettiğim camianın (yerel bazında da olsa) bir mensubuyum. Benim yazılarımı da bir başkası yanlış görebilir. Ancak seviyesiz görüyorsa, işte onu öncelikle ciddiye alır ve gereğini yaparım. Basitlik, saldırganlık, seviyesizlik, ahlaksızlık, bilgiçlik, ukalalık, ben bilirimcilik, yalancılık, iftira gibi durumları, fikri yanlışlardan daha önemli ve öncelikli görüyorum. Yanlış düşünebilirim ama puştluk, asla!
Hafize Hanım, “…siz kimsiniz ki yazacak şey bulamayınca yazı yazan insanlara çamur atarak köşenizi dolduruyorsunuz.” diye kurduğunuz cümle, gerçekten ayıp! Bir kere “Siz kimsiniz” cümlesinin tahrikine kapılarak, seviyenize düşmeyeceğim. İkincisi, ben hangi yazımda kime ne çamur atmışım, bunun kanıtını istiyorum. Çok ayıp! Böyle tartışma olmaz. Benim için mesele fikirlerin farklılığı değil, benim için mesele, işte tam da bu seviyesizlik! Buyurun, ifade özgürlüğünüzü sonun kadar kullanabilirsiniz Hafize Hanım! Benim de eleştiri özgürlüğüme müdahale hakkınız yok!
İnsanların kendilerini ifade etme özgürlüğü ile insanların görüşlerini eleştirme özgürlüğü gibi iki ayrı olguyu karıştırarak yazmış olduğun yazınızın şu paragrafı, mantığınızın iflasının göstergesidir. Ya da ferasetsiz ferasetinizin mi desem? “Hiçbir yazar, yazı yazdığı gazetedeki diğer yazarları bilgi kaynakları ve yazım tarzları nedeniyle eleştirme hakkına sahip değildir. Ortada bir sofra var ve herkes kendi tabağındakini ister eliyle ister ayağıyla tutarak yer.”
Tabi ya, okuyucu da kim oluyor?
Eleştiri, özgürlüğün koşullarındandır demenin, anlaşılan, eleştirilemez Hafize Hanım için bir anlamı yok,
En iyisi, Hafize Hanım’ı tabağıyla baş başa bırakmak!
Ne söylenir ki bunun üstüne?
Ancak belirteyim ki, bana sofradan kalkmayı teklif etmeniz sizin haddiniz değildir!