El Arabası
Hanelerimiz bir dünyadır bizim…
Hanelerimiz sevgi doludur ve beraberliğin anavatanıdır.
Hanelerimiz sıcaktır… Sıcaklığı hiçbir termometre ile ölçülemeyen…
Daha yapılırken her taşın konuluşunda o sıcaklık hissedilir ustanın gönlünde. Her konulan taş sanki hanelerin görünmeyen fertleridir. Her konulan harç aile fertlerinin bir araya gelmesini sağlayan tutkaldır.
Harcın, taşları bir araya getirmesindeki bağ bildiğimiz bağlardan değildir. Mühendislere sorsanız fiziki bir bağ olduğunu söyleyeceklerdir. Belki ilmen öyledir. Ancak her konulan harç ile taş, mahremiyeti koruyan bir eser vücuda getirecektir. Sonunda kapılar kapanacak hane halkı bir araya gelecektir.
Her ev küçük bir âlemdir. Ve o âlemin içinde gerekli olanlar vardır. Eşyalar ve insanlar. Hanelerde eşyaların bile ruhu vardır. Bazı eşyalar onu kullananlara çok benzer.
Ev sadece taş ve tahtadan meydana gelmez…
El arabası…
O bildiğimiz tek tekerli alet. Fen derslerinde destek noktası uçta olan kaldıraçlara örnek verilen inşaat ustası malzemesi. Bilirsiniz işte yapılan harçları başka bir yere taşımak için kullandığımız araç. İşte o araçlar bir evin yani hanenin yapılmasında ne kadar mühim olduğunu düşünmeden bilinmesine imkân yok. Çünkü düşünmeyiz bile. Sanki ustanın mutat işlerinden kabul edilir. Biz neticeye bakarız. Teferruat bizim için bir kıymet ifade etmez.
Aslında bir nevi haksızlıktır yaptığımız. Bir bakıma vefasızlık. Siz nankörlük de diyebilirsiniz. Kimi temel açar, kimi taş örer, kimi ahşap aksamı ile ilgilenir, kimi boyar vs… Biz, sonunda topyekûn içindeki binaya bakarız. Sonra içine yerleşir hayatımızın geri kalan kısmını veya çoğunu orada geçiririz.
Ne keser kalır akılda ne çekiç. Ne kazma kalır ne kürek. Hele hele el arabası hiç kalmaz. O fen kitaplarında tek yönlü kaldıraçlara örnektir. Bazı hesaplamalar için ondan daha fazla akılda kalacak bir örnek bulamaz fen hocaları. Ah bu fen hocaları!
Ben bir yana atılmış ve artık kullanılmayan bir el arabası gördüğümde hep bunları hatırlarım. Ustayı, temeli, kirci, çimentoyu, keseri, çekici, testereyi, malayı… İlla da el arabasını. Çünkü el arabası onlar arasından en çabuk bozulanıdır. Tamiri olmaz pek. İşe yarayana kadar kullanılır sonra da bir yere terk edilir. Artık onun harç taşıdığı evlerde onu hatırlayanlar bulunmaz. Sokakların tenha bir yerinde paslanarak çürümeye terk edilir.
Vefasızlık sadece insana karşı yapılmaz. Eşyaya karşı da vefasız olur insan. Eşyaya karşı da nankör olur. Hatta hikâyesi ve ona ait bir söz bile yoktur. “Keser döner sap döner”, “Kazma, kürek yaktırır” derken bazı eşyaları hatırlarız. Peki ya El arabasını? Yine onu fenciler dile getirir konu icabı olsa da.
Kısaca terk edilmiş bir el arabasının onlarca hanenin tüttüğü ocakta katkısı vardır. Her ne kadar “O” dışarıda kalmışsa bile…
Hep “Yapıyı yapan balta” dışarıda kalmaz ya…