Eksik İnsanlaşma
Bu sözü, içinde bulunduğumuz durumun bir ‘azınlık düşmanlığı’ndan, ‘aşırı milliyetçilik’ten öte anlamlar içerdiğini, bunun çok vahim olduğunu ve bu vahim durumu da ‘eksik insanlaşma’ olarak tanımlayan Murat Belge’den aldım.
Elbette ‘tamamlanmış insan’ olabilir mi
gibi felsefi laflar etmenin; azınlık düşmanlığının, milliyetçiliğin zaten bir ‘eksik insanlaşma’yı daha baştan içerdiğini söylemenin konu açısından gerekliliği yok. Elbette Belge’nin de kastı bu değil. O, mevcut durumun vahametini, insanlaşma yapımızdaki düzeysizlikle ifade etmeye çalışıyor ki bana göre de isabetli.
Fransa senatosunda soykırımı inkâr yasası görüşülürken çevremdeki insanların epeyi bir kısmı Fransa’ya, özel olarak da Sarkozy’e saydırıyor ve ‘nedir bu Ermeni meselesinden çektiğimiz, bizi böyle zora sokarak dediklerini yaptırtmak istiyorlar’ vb. türden öfkeli laflar ediyor.
Devlet ricalinin bir yandan Fransa’yı kendi tarihiyle eleştirme adı altındaki cehaletleriyle ve bir yandan da ‘bakın ha, ilişkilerimizi gözden geçiririz diyerek falan ihaleyi vermeyiz, filan anlaşmayı yapmayız gibi tehditlerle terbiye sınırlarını aşan söylemleriyle sokağın dünyası örtüşüyor. Hele kısa bir süre önce bu tasarı gündeme geldiğinde Fransa’ya Kanuni Süleyman’ın mektubunu okuyacak kadar anakronizme düşen bir başbakanın kibrinin sokaktaki karşılığı tam da ‘Malkoçoğlu’ kıvamında oldu.
Ancak bu sokağı şekillendiren de, yine bu devletin 100 yıllık şırıngası!
Bu devlet 1915’te yapılanları tabulaştırarak önce yok saydı, unutulmaya bıraktı.
Devasa bir katliamın kurbanlarından arta kalanlarının ömürleri bittiğinde bu tarihi olayın da unutulacağını, biteceğini sandılar. Unutulmasa bile, tanıklarının yittiği bir dünyada etkisinin de epeyi azalacağını düşündüler.
Yanıldılar!
Bizlere yok saydırılan 1915 Ermeni kırımı, dış dünyada biliniyordu (bizim toplumumuzda 1915’te neler olduğu içten içe biliniyor) ve gelinen bu noktada TC’nin karşısına kapı gibi çıkarıldı.
Tecrübeli ve afsunlu devletimiz derhal karşı atağa geçti: “Ermeni soykırımı diye bir şey yoktur. Tersine, Ermeniler bize soykırım uyguladılar.” Yavuz hırsız misali.
Dünya güldü!
Bu kez de, konuyu tarihçilere bırakalım dediler. Öyle bir yola soksa (ki, bu saçmalığın gerçekleşmesi mümkün değil) bakın konuyu konu olmaktan çıkaracak ne cevvaller çıkacak TC’nin bağrından.
İyice hırçınlaştılar!
Hırçınlaştıkça komikleştiler!
Bütün çabaları 1915 dokunmayın, 1915 yalnızca tarihte bir kronoloji olarak kalsın derdindeler.
İnsanlığın insanlık suçlarına karşı attığı adımlar, özellikle İkinci Savaş sonrasında daha bir etkinleşti ve kapsama alanı, uluslarötesine taştı. İnsanlığa karşı işlenen suçlar tanımlandı, yaptırımları hukuki normlara dönüştürüldü, uluslararası sözleşmeler yapıldı ve artık devletlerin despotik at oynatma alanları daraltıldı vb.
İşte Fransa’nın, Sarkozy’nin bazı iç hesapları olsa da, esasta yaptığı budur. Soykırımı inkâr ırkçılık, ayrımcılık ve nefret suçlarıyla mücadelenin bir parçasıdır.
Bütün bu olanlar karşısında devletin tavırlarını biliyoruz.
Ya toplumun?
Elbette toplum monoblok bir kütle değil, bir yığın farklılıkların yaşandığı bir organizma.
Farklı partilerin taraftarları birleriyle birçok konuda ayrı düşünüyorlar ki, doğaldır.
Muhalefetteki bütün partiler, hükümete veryansın ediyorlar ki, doğaldır.
Toplumun siyasi atlasında farklı ana renkler, ara renkler vs. var ki, doğaldır!
Ama bu toplumda doğal olmayan bir şey var.
Birbirinin boğazını sıkacak kadar farklı siyasi alanlarda bulunanlar, iktidarıyla muhalefetiyle bütün partiler bir noktada aynı çatı altında buluşuyorlar: Ermeni soykırımını inkâr meselesi.
Neden?
Bu bir ‘milli mesele’ algısı olduğu için demeyin, çünkü ‘milli mesele’ algısı olacak başka birçok mesele varken niye özellikle Ermeni soykırımı ve genellikle de azınlıklar konusunda bu toplum genel olarak devletin tornasından çıkmış aynı görüşte birleşiyor?
Bu konu epeyi tartışılabilir.
Birçok etken olduğunu düşünüyorum.
İşte o bütün etkenleri, ‘eksik insanlaşma’ başlığı altında toplayabiliriz diyorum.
Meseleye bir de bu açıdan baktığımızda yeni şeyler görebileceğimizi sanıyorum.