Ehl-i Keyf Müslüman Rahat Mısın?
“RAHAT MISIN MÜSLÜMAN?” isimli Türkiye ve Dünyanın en uzun oratoryosu, henüz baskıya girmeden, ses getirmeye başladı.Oratoryo bizim olmadığı halde, bizim kalıplarımıza giren, bizim mesajlarımızı veren önemli bir çalışma oldu.
Tanzimat’la başlayıp; Cumhuriyet döneminde zirveye çıkan “Batılılaşma İhaneti” ve şer güçlerin oyun/tuzak/bâtıl projeleri gerçeğinde, karşısında, manzaraların şiir haline getirildiği bir çalışma…
Şiirle şair arasında, bütünlük,mesaj ve tebliğde, bocalayan, kendine göre büyük bir şair olduğuna hükmederek insanlara tepeden bakan, at gözlükleri ile görmeye çalışan bazı dost ve kardeşlerimiz tarafından “Rahat mısın Müslüman?” başlığının, slogan halinde aleyhimde kullanıldığını duyuyorum.
Sapla/Samanın, At izinin/İt izine karıştığı bir kaos diliminde yaşıyoruz. Herkes halinden memnun, şikâyetçi olanlar çok sayıda, ‘şükür’ hayatımızdan istifa etmiş gibi, fikir ve zikirden yoksun bir toplum halinde kıyamete doğru gidiyoruz. Müslüman haylinden daha memnun, SAFAHÂTLA, SEFÂHET birbirine karışmış vaziyette. Müslüman zevk/sefâ /eğlence mamasına gelen sefâhet girdabında boğulmak üzere, kendilerini kurtaranlara ne mutlu.
KEYFİNE BAKAN DİNDARLARIN HIYANETİ başlıklı yazı, üstat M. Şevket Eygi ağabeyimize, dostumuza ait. Zaman zaman yazılarımda bu dostun yazılarından, feryadından bahsediyor, aynı minval üzere acılarımızı paylaşıyorum. Çünkü 60 yıldan beri aynı dert, çile, ızdırap ve feryadın içinde yazılar yazan, konuşan, KEMÂLİ mahlası ile de mısralara döken.bir kişiyim. Ümit ettiğim feyzi, aydınlığı, Asr-ı Saadet dönemini görmeden; gözlerim açık olarak ölürsem, şaşırmayın…
M. Şevket Eygi’nin belirtilen makalesinden bazı satırbaşları:
“Dinin imanın mukaddesatın Şeriat-ı Garranın elden gittiği bir devirde mü'minin sakin ve huzurlu bir hayat sürmesi, yan gelip yatması, keyfine bakması bir tür hıyanet olmaz mı?
İmanı olan bir kişi var gücüyle, elindeki bütün imkânlarla İslam için çalışmalıdır.
Mü'minler dinlerini, imanlarını kurtarmak için bir araya gelmeli ve teşkilatlanmalıdır.
Bütün maddî imkanlar, bütün hürriyetler, bütün fırsatlar, bütün enerji İslam'ı yüceltmek ve halkın imanını kurtarmak için kullanılmalıdır.
Din elden giderken keyif çatmak haramdır.Oh kekâh bir hayat sürmek haramdır.
Dine, imana hizmet edilirken fitne çıkartılmayacaktır ama "Fitne çıkmasın" bahanesinin arkasına gizlenerek hizmetten kaçmak en büyük fitnedir.
Allaha şükürler olsun ki, ülkemizde İslam'a hizmet etmek için çok büyük bir hürriyet vardır. Bu hürriyetin tamamını kullanmazsak hain oluruz.
İslam’a hizmet etmek için çok büyük maddî gücümüz ve potansiyelimiz vardır. Bunları doğru dürüst, yerli yerinde kullanmazsak yine hıyanet etmiş oluruz.
İslam için çalışmak istiyorsak öncelikle bütün Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslümanlarının bir çatı altında birleşmesi gerekir.
Bugünkü yüzlerce, hattâ binlerce bağımsız ve birbirinden kopuk cemaatlerle topyekun hizmet olmaz.
İslam dini, Müslümanların başında bir tek İmam-ı Kebir veya Emîrü'l-mü'miîn olmasını istiyor. İkincisine izin vermiyor.
Ehl-i sünnet Müslümanları, nasıl seçeceklerse, nasıl bulacaklarsa bulmalı, mutlaka böyle tek bir reisin etrafında toplanmalı, ona biat ve itaat etmelidir.
Bütün Müslümanların bir tek İslamî hizmet ve faaliyet plan ve programı olmalıdır.
Dış düşmanlarımız, onların içimizdeki yardakçıları, nefs-i emmârelerimiz, şeytanlar bizim birleşmemizi kesinlikle istemiyor; paramparça, bölük pörçük, dağınık, kopuk olmamızı, birbirimizle çekişip tepişmemizi istiyor.
Tek bir Ümmet olmakta rahmet, tefrikaya düşüp parçalanmakta azap vardır.
Başında bir İmamı, bir Emîri, bir Halifesi bulunmayan Müslümanların ne kadar çok gavsları var!.
Bizim gibi parçalanmış, bölünmüş, kafirlerin ve münafıkların maskarası olmuş bir topluluk kesinlikle, Kur'anda ve Sünnette tarif edilen hayırlı Ümmet olamaz.
Müslümanlar biatli ve itaatli olmazlarsa, sayıları on milyonları bulsa da Ümmet değil, sürü statüsünde kalırlar.
Her mü'min, ezelde Allahü Zülcelal ile yapmış olduğu ahd ve misaka bağlı olmalı ve bağlı kalmalıdır.
Muhammed (Salat ve selam olsun ona) Resulullah diyen bir Müslüman, Allahın Resulüne itaat etmekle, O'na biat etmekle mükelleftir. Bu biat da, zamanındaki İmam'a biat ve itaat ile mümkün olur.
Mü'minlerin bir İmamı veya Emîri olmazsa, mü'minler ona biat ve itaat etmezse ne olur?
Ne mi olur? Şu halimize bakalım. Ne kadar acınacak, ne kadar sefil, zelil, zebun, rezil bir hale gelmişiz.
Kendi öz vatanımızda esir, ikinci sınıf vatandaş, sömürge yerlisi, parya olmuşuz.
Dinî günümüz olan cumalarda tatil bile yapamıyoruz.
Çocuklarımızı mekteplere başörtüsü ile gönderemiyoruz.
Yeni nesilleri, olması gerektiği gibi, gerçek dindar yetiştiremiyoruz.
Dindar öğretmen hanımlar, dindar avukat hanımlar başörtüsüyle çalışamıyor.
Dönmeler, Kriptolar, Masonlar ensemizde her dem boza pişiyor.
Acınacak bir haldeyiz de çoğumuzun bundan haberi bile yok.
Birbirleriyle senede bir kere bile bir araya gelemeyen birtakım din baronlarının umurunda mı bunlar.
İçimiz münafık, ajan, casus, fitneci dolmuş, farkında değiliz.
Yakın zamanlara kadar bozuk dediğimiz düzenin haram nimet ve rantlarını kapışanlara sorarsanız durum çok iyidir.
Namaz terk edilmiş ve halkın büyük kısmı şehvetlerine uymuş.
Fısk, fücur, büyük günahlar küstahça âşikâre işlenir olmuş.
İktisat, ticaret, iş hayatı bozulmuş.
İnsanlık yerlere serilmiş.
Komşuluk hakları ayaklar altında.
Bedevîlik ve ârabîlik kültürü veya kültürsüzlüğü hakim olmuş.
Cehalet ve kültürsüzlük o raddelere gelmiş ki, Müslümanlar bin yıllık dinî yazılarıyla okuyup yazamıyor.
Halkın büyük bir kısmı en basit ve özet ilmihalini bilmiyor.
Dinde reform, dinde yenilik, dinde değişiklik, dini sulandırma fitne ve fesadı yaygın hale gelmiş.
Biz bunca felaket, bunca zillet, bunca esaret, bunca nifak ve şikak, bunca zebunluk içinde keyfimize bakıyoruz. Neşeli ziyafetler tertipliyor, piknikler yapıyoruz. Rezalet o boyutlara vardı ki, mübarek Ramazanlarda bazılarımız içkili lüks otellerde papazlar, hahamlar, monsenyörlerle muhabbetli iftar yemekleri yiyor.
Ümmet birliği, İmam-ı Kebir yok ama cemaat holiganlığı, militanlığı, fanatizmi son haddinde. Lüks ve turistik umre seferleri... Zam Zam Tower'in üst katındaki kral süitinden Kâbe'ye yukarıdan bakmalar. Bozuk düzenin haram rahtlarıyla korkunç kirli servetler... Sabah namazlarında ve diğer vakitlerde boş camilerin altın kaplı alemleri pırıl pırıl parlıyor. Seherlerde hoparlörler bangır bangır bağırırken Ahali-i Müslüman’ın büyük kısmı leşler gibi uyuyor.
Din ve mukaddesat sömürüsü korkunç boyutlarda...
Başımıza azab ve felaket gelmeden önce uyanamayacak mıyız?
Yazık bize, vah bize!”
Bu günkü halimizi, İslâm âleminin halini bu cümlelerden başka izah etmeye gerek yok sanırım. Bu yazımızın, bütün sitelerde, medyada yayınlanmasını arzu ederim.
Şiiri anlayan ve yorumlayan dost, şair ve sizlere armağan olmak üzere bir şiirimle duygularımı noktalayayım:
BİR İZ, BİR DENİZ, PÎR DENİZ,
HEPİMİZ ADEM KARDEŞİZ,
KÂMİL İMAN, DEMİRDENİZ,
AYŞE, YUSUFLAR, FİRDESİZ,
BİZ PEYGAMBER ÜMMETİYİZ!
BİRİZ TEVHİDİN YOLUNDA,
BİR DENİZ “OL!”DA, OLUNDA,
PÎR NİCE VELÎ KOLUNDA,
MÜMİNLER SAĞLA/SOLUNDA,
BİZ PEYGAMBER ÜMMETİYİZ!
MÜSLÜMAN MÜMİNLER KARDEŞ,
HAKKIN DİVANINDA BİRLEŞ,
İMANSIZ KALP, SİNEDE LEŞ,
ADALET HERKESE BİR EŞ,
BİZ PEYGAMBER ÜMMETİYİZ!
“KUTLU DOĞUM” GELİR GEÇER,
AKLA KARAYI KİM SEÇER?
YENİ BİR TOHUMU EKER,
KEMÂLİ ŞİİRLER DÖKER,
BİZ PEYGAMBER ÜMMETİYİZ!