Eğitim mi Önemli Cibilliyet mi?
Türkiye’de son aylarda, hatta yıllarda yaşananlara baktığınızda, insan zaman zaman böylesine bir ülkede yaşamayı hak edip etmediğini sorgular duruma geliyor.
Yıllar yılı ülkenin refahı, ilerlemesi, mutlu olması ve gelişmesi için kendi payınıza düşen bir çaba sergiliyorsunuz, çalışıyorsunuz, didiniyorsunuz, iyi vatandaş olmaya gayret ediyorsunuz, bunun için üzerinize düşen görevleri hassasiyetle yerine getirmeye, elinize geçenle yetinmeye ve mutlu olmaya çalışıyorsunuz.
Ancak, hayata bağlı olmanız, çevreye duyarlı davranmanız ve ilginiz gördüğünüz bazı tezatlar nedeniyle kahretmenize, üzülmenize, karamsarlığa kapılmanıza da yol açıyor.
Görünüşte, sizden akıl ve zeka yönünden çok fazla olmayan bir takım insanlar, kurdukları kirli ilişkilerle, sizin dişinizden tırnağınızdan arttırdığınız vergilerden oluşan bütçeye bir kene gibi yapışmış, hatta bırakın kene olmayı, patkan olmuş da yiyip sömürmeye çalışırken, kendisi de semirmeye başlamış. Semirme sadece kendisiyle kalmamış, önce aile efradı, ardından da çevresindekiler aynı semirmeden nasibini fazlasıyla almış.
Oysa ki, bu kişilerin geçmişlerini biliyorsunuz, soylarını, soplarını biliyorsunuz, eğitimlerini biliyorsunuz, yeteneklerini biliyorsunuz...
Hiçbirinin böylesine devasa bir semirmeye yetecek kadar olmadığını çok çok iyi biliyorsunuz. Altındaki yatan tek nedenin devleti sömürmek, bu sömürmenin karşılığı da maaile semirmek olduğunu görüyorsunuz.
Gerçi onlar da hiçbir şeylerini saklamıyor!.. Aleni bir şekilde gerçekleştiriyor bu sömürüyü... İşin içinde doğal olarak yasal olmayan her türlü unsur var. Olmasa böyle bir semirme mümkün değil...
Hani her kirli ilişkide mutlaka üç ya da dört ayak aranır ya!.. Bir ayağını işadamı, bir ayağını bürokrat, bir ayağını siyasetçi bir ayağını da ya emniyet ya da mafya oluşturur ya!..
Hemen hemen hergün benzer olaylara şahit olmaktan, benzer durumları okumaktan, ciğeri beş para etmez insanların, bu ülkenin kaderinde böylesine önemli konumlara gelmesinden, kuşbeyinli demeye dilinizin varmadığı, çünkü kuş kadar da olsa bir beynin olduğunu, ancak bu tür insanlarda sıfır beyin olmasına karşın, devasa zenginliklere ulaşmasının hangi yollardan geçtiğine boşyere kafa patlatma çabası sergilersiniz...
Aslında kafa patlatmanıza da gerek yoktur ya. Her şey bilinir. Her şey kılıfına göre tezgahlanır. Ülke ekonomisine zerre kadar kafası basmayanların, kendi cebinin ekonomisine yönelik sergilediği ekonomi dehası karşısında, Dünya Bankası başkanının şapka çıkartacağını sanırsınız.
Bu tür ilişki ağında bilinen bir gerçek de mutlaka bir siyasi ayağının bulunması, işin içinde kesin bir siyasetçinin bulunmasıdır. Siyasetçi, hem koruyucu, hem kollayıcı hem de yol göstericidir. Hele bir de bu siyasetçi, iktidara yakınsa, hele hele iktidarın taa içindeyse, işiniz kaymaklı ekmek kadayıfı tadındadır ki, tadından yemeye kıyamazsınız!..
Raconu da vardır bu işin tabii ki. Siyasetçi sizi bu kadar koruyor, kolluyor ve yol gösteriyorsa, siz de eşek değilsiniz ya, onun bu koruma, kollama ve yol göstermelerini karşılıksız bırakmayacaksınızdır herhalde. Aksi takdirde, “hep bana Rab bana” derseniz siyasetçi size küser, uzaklaşır, hatta “Bu dangalağı ben adam ettim, benim sayemde yoktan var oldu, şimdi bana madik atıyor hergele!” diyerek belki de karşı atağa bile geçebilir. Bir de intikam almaya meraklı ve deve kini ile mücehhez ise yanarsınız valla.
Kitabına uydurduğunuz sömürü düzeninde, semirirken, sadece tek taraflı semirmenin olmayacağını zaten bilirsiniz. İşin içinde yer alanlar da semirmek durumundadır. Bunların içinde en çok kollayacağınız siyasetçi olacaktır. Hatta, kendinizin semirmesinden daha çok onun semirmesine bile izin vermek zorunda olduğunuzu unutmamalısınız.
Günün birinde birileri çıkıp da tıkır tıkır işleyen çarkınızın dişlilerine bir çomak sokabilir. Böyle bir durumda yapacağınız iki şey vardır ki, ya her şeyi üstlenip siyasetçiyi sütten çıkmış ak kaşık olarak göstereceksinizdir!.. Bunun için tüm imkanlarınızı da kullanmak durumunda kalabilirsiniz. Hani “ahval ve şeraitin” durumuna elinizdeki her türlü silah ile bu konuda mücadele edebilirsiniz. Aslında bu konularda deneyimli olduğunuz için, mutlaka yanınızda tetikçi de besliyorsunuzdur. Hani her daim “sahibinin iti” konumunda olan tetikçiler, bu işler için bulunmaz nimetlerdir. Sizin bir tek “Saldır Co!..” işaretinizle, o karşı saldırıya geçer ve sizi mağdur edenlere yönelik yaylım ateşine başlar...
Bu tetikçiler illaki ellerinde silah olan mafya bozuntuları olarak da düşünülemez günümüzde. Kiminin elinde silah vardır, kiminin elinde silah gibi kullandığı klavye vardır. Kalem diyemiyoruz artık. Malum, bilgisayar çıktı mertlik bozuldu ya!..
Sömürü düzeninin semirenleri olarak, en az bürokrat kısmına pay atarsınız. Onlar, bu işin hamalı oldukları ve ezgin bir memur statüsünde bulundukları için, önlerine atılan üç-beşle yetinmek durumundadır. Her ne kadar onlar da yol gösterici olsalar da, koca bir ay çalışıp, didinmenin karşılığında aldıkları birkaç liranın iki üç katını siz bir işte önüne attığınızda, o zaten düğün bayram eder. Belki, bazılarının gözleri biraz aç olabilir. Onlara da biraz fazla pay vermenin yanı sıra aba altından sopa göstererek, terbiye etmenin de yolları denenebilir.
Üçlü ya da dörtlü oluşturulan çetelerde mutlaka bir yancı, yardakçı, birileri ile farklı olarak işbağlayıcılar da yer alabilir. Bunlar görüntüde çok namuslu, çok edepli bir görüntü profili oluşturmaya birebirdir. Onların asıl görevleri, en başta kamuoyunun dikkatini farklı yönlere çekmek olmalıdır!.. Örneğin, “Aaa havada kuşlar var” diyerek, dikkatleri havaya çekerken, siz yerde götürebildiğiniz kadar götürmeye gayret edebilirsiniz.Unutmadan, burada tetikçilerinizi de saldırı pozisyonunda tutmanızda yarar vardır. Onlar da yine ellerindeki silahlarla farklı gündemler yaratarak, sizin yaptıklarınıza kafa kurcalayanları yeri geldiğinde hain, yeri geldiğinde üç kağıtçı, yeri geldiğinde sahtekâr olarak ilan ederler ve dikkatleri bu yöne çektiklerinde, siz yine götüreceğinizi götürmeye çabalarsınız. Tetikçi sizin için çok önemli değildir aslında. O zaten lodosçular gibidir, kısmetine ne düşerse onunla yetinmesini bilir. Siz de artık önüne üç beş bir şeyler atarsınız, onu yeterince mutlu edersiniz. Bilirsiniz ki, onun gözü sizin yaşam tarzında değildir. O yaşam tarzınızın bir parçasıdır.
İşte böyle, bu memleket aksırıncaya kadar, tıksırıncaya kadar, patlayıncaya kadar yiyenlerin, sömürenlerin, semirenlerin ülkesidir.
Yeter ki, siz işi kitabına uydurmasını bilin...
.................................
Gelelim, yazının asıl konusu olan eğitim mi yoksa cibilliyet (soy-sop-nesep) mi önemlidir sorusuna...
Zamanın birinde padişah merak etmiş... “Eğitim mi önemlidir, cibilliyet mi?” diye. Vezire sormuş. Güngörmüş vezir hiç düşünmeden “Cibilliyet padişahım” demiş. Padişah, aksini savunacak ya. “Yok yok, eğitim daha önemli” diye karşılık vermiş vezirine. İş, ispatlamaya gelmiş. Padişah, tüm ülkeye haber salmış, en iyi hayvan eğiticilerini saraya çağırmış. Sora soruştura, araya taraya, bir tanesinde karar kılmış. “Eğer bir kediyi elinde tepsi ile servis yapma konusunda eğitirsen, sana 100 kese altın” diye ödülü de açıklamış. Hayvan terbiyecisi 6 ay süre istemiş. 6 ay sonra, çıkmış padişahın huzuruna.
Tabii huzurda sadece padişah yok. Ulema takımıyla birlikte inatlaştığı vezir de var. Ama vezir güngörmüş biri dedik ya, hazırlıklı gelmiş gösteriye.
Hayvan terbiyecisi, kediyi çıkartmış ortaya, vermiş eline tepsiyi, koymuş üstüne de şerbet bardaklarını, etraftakileri göstererek, “Hadi dağıt bakalım” demiş.
Kedi başlamış, tek tek huzurdakilere şerbetleri dağıtmaya. Padişah pek bir mutlu, pek bir keyifli. Öyle ya, veziri alt etmenin keyfini sindire sindire çıkarıyor. Tam kedi vezirin önüne gelmiş, ona da bir bardak uzatacak ki, Padişah da dalga geçer gibi, “Eee vezir, söyle bakalım eğitim mi önemli, cibilliyet mi önemli?” diye tekrar sormuş. Vezir de, fırsat bu fırsattır diyerek, cebindeki fareyi çıkartıp, kedinin önüne atıvermiş. Kedi bu!.. Fareyi görünce dayanabilir mi? Atmış elindeki tepsiyi, başlamış farenin peşinden koşmaya... Köşe bucak kovalamaca sürerken, bu kez vezir büyük bir gururla cevap vermiş, “Cibilliyet padişahım, cibilliyet... Daha önce de söylediğim gibi, bakın kendi gözlerinizle gördünüz...”
................................
Eee, işte böyledir. Önüne fare düştüğünde, eline fırsat geçtiğinde, kendi çıkarı söz konusu olduğunda, vatan-millet sevdası içinde olduğunu iddia eden nice eğitimli cibilliyetsizler, bu ülkeyi soymak için, kanını bir kene gibi emmek için, bir patkan gibi kemirmek için varlıklarını olduğu gibi ortaya koyarlar...
Onlar için eğitim meğitim çok önemli değildir. Böyle durumlarda sergiledikleri cibilliyetleriyle, ne mal olduklarını gösterirler.
Önemli olan ise böylesine cibilliyeti bozukları görüp, bilip de onlardan uzak durmak, onları da bu ülkeden uzak tutmaktır.
Allah, hepimizi böylesine eğitimli cibilliyetsizlerden korusun. Amin...
yaaa neden savaşta bilqimi sorularına hiç bi yazar yada üstün düşünceye sahip olanlar böyle yazı yazmıyorda lazım olmayan konular hakkında yazaılıyor ?
Ekim 7th, 2010 at 17:22yaa qüzel ii hoşta birazda savaşta bilqimi yada kılıç mı sorusuna böyle qüzel cwpLar werilmedi?
Ekim 7th, 2010 at 17:24