content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

24 Eki

Edebî Fikir ve Şüphecilik

Bir milletin en değerli kültür kaynağı edebiyattır. Öyle ki edebiyatı zengin olan ülkeler her açıdan gelişmiş ve dünyayı eksenine almış olan ülkelerdir. Bu edebî  zenginliğin en önemli kaynağı tabi ki kelimedir ve o ülkede yaşayan halkın dil ve ağız özellikleridir. Tek bir dili kabul edip diğerlerini yok sayarsanız bu edebî gücü de bir kenara itmiş olursunuz. Bu sebepledir ki: “Bir milletin gücü edebiyatıyla ölçülür.

Aynı topraklarda ne kadar çok kültür varsa o kadar kelime var demektir. Milliyetçilik denilen maskara Osmanlı topraklarını sarmadan önce; imparatorluğun edebî zenginliğiyle, tanzimat dönemi özellikle meşrutiyet sonrası Türk edebiyatı arasında uçurum vardır.

Tanzimattan sonra edebiyatımız batı etkisiyle yabancılaşmış  ve sığlaşmıştır. İlk resmi gazetenin etkisiyle de (Takvim-i vekayi  1831) halkın anlayabileceği “sade” dil adı altında edebiyatımızda kelime katliamı yapılmıştır. Oysa bir sanatçının büyüklüğü kelime atmak veya sözlük karşılığı bulmakla değil, o kelimelere yüklediği nüanslarla ölçülür. Yavaş yavaş bilen bilmeyen herkes edebiyata el atacak, ve sonucunda da müthiş bir mefhum karmaşası yaşanacaktır. Artık edebiyat bir “edep” sanatı olmaktan çıkacak, o büyük edebiyatımız  dini bütün ilim ve fen adamlarından inancı yoksun körpe ellere teslim edilecektir. Bunun belki de en büyük örneklerinden biri Şinasi’nin Reşit paşa için yazdığı şiirdir.

“Aceb midir medeniyyet resûlü dense sana
Vücud-u mu’cizin eyler taassubu tahzir.”

(Sana medeniyetin peygamberi dense yeridir. Mucizevi varlığın bağmazlığı korkutuyor).

Bir insanı beşeri fikirlerinden ötürü peygamber ilan etmek (hâşâ) sebebi her ne olursa olsun doğru değildir. İnancı farklı olabilir, ancak inananlara saygı bu değil. Hele ki bunu edebiyat adı altında mısralara dökmek zannımca haddi fazlasıyla aşmaktır.

Yeni Türk edebiyatı bu temeller üzerine kurulurken,  artık tüm ideolojilerin edebiyatın  (özellikle şiirin) içine girmesi kaçınılmaz olmuştur. Hâlbuki ideolojiler mensur, açık ve uzun yazılıp çok rahat işlenebilir. Şiire sadece aşkın o imkansız muhtevasıyla ahenk ve estetiği kalır. Yani saf haliyle şiir hiçbir ideolojiye ait olmamalıdır.

Diğer taraftan Osmanlı edebiyatında  çok rahat bulabildiğimiz felsefi düşünce ve derinliği yeni edebiyatta bulmamız çok zordur. Bu sebeplendir ki 176 yıllık bir Yeni Türk edebiyatında Ziya Gökalp’i hâlâ  büyük düşünür kabul ederiz. Özellikle günümüz edebiyatçılarının en büyük eksikliği  bir felsefelerinin olmaması ve olaylara yeterince derin yaklaşamamalarıdır. Bu zamana kadar bir felsefesi olup, olaylara o derinlikte yaklaşabilenine çok az rastlamışımdır. Beni bu yola iten en önemli etken lisans eğitimim sırasında aldığım “eleştiri tarihi ve eleştiri kuramları” dersidir. Bu sayede Nurullah Ataç’ın değerini daha iyi anladım ve baş ucu kitaplarımdan biri oldu. Aynı zamanda Sabahattin Ali, Ahmet Hamdi Tanpınar...Hepsini Döne Döne okurum bıkmadan.

Eleştirel gözle bakabilmek, sorgulamak ve felsefi bir düzelme oturtabilmek. Edebiyatın o estetik ve mistik havasından çok bu yönüne ağırlık verilmesinden yanayım. Yüksek lisans eğitimi sırasında çok değerli hocam duayen Prof.Dr. Birol Emil derse başlamadan önce bize iki seçenek sunmuşlardı. Birincisi: Şiirde estetik, ikincisi: Türk fikir tarihi. Çok iyi hatırlıyorum sınıftaki arkadaşlar  her iki konuyu da birer saat işleyerek almak istemelerine karşılık sınıfta bir tek ben Türk fikir tarihini almak istemiştim. (Tabi Birol hocadan her iki konuyu da dinlemek pek faydalıdır) bunun sebebini yine hocamız sınıfa izah ederken bana hak vermesinin verdiği mutlulukla  (demek ki doğru yolda ilerliyorum) aynen şunu dedi: “Zaten fikir tarihini işlerken estetiği de öğrenmiş olacaksınız.” Olay tamamen buydu.

Fikir tarihini önemsedim ve hâlâ önemsiyorum. Fikirden hareketle eleştirel bakış açısına ve felsefeye, bitmeyen ilim yolculuğuna.

Maalesef ki içinde bulunduğumuz düzen bizi yeterince sorgulamamaya, şüpheye kapalı olmaya itiyor. Oysa şüphe ilmin yarısıdır. Bu düşünceyi benimseyip uyguladığımız vakit hem kendimize hem de çevremizdekilere yeni ufuklar açmış oluruz. Sorgulamayan, şüpheyle yaklaşamayan, okumayan, yeterince düşünmeyen insanlar kendi kör dünyalarında anlam veremedikleri bir hayatta yaşamaya mahkum olacaklardır.

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank