Duvarlar, Kapılar, Pencereler… Dış Kapının Mandalı…
İnsanoğlu ne zaman kendine sınırlar koymaya başladı?... Ne zaman ki insanoğlu ekonominin farkına vardı, bireysellik önem kazanmaya başladı (mal edinme, sahiplenme, takas ya da yağma, talan, savaş yolu ile mal toprak edinimi, kölelik v.s.), işte o zaman duvarlar örülmeye başlandı. Vahşi hayvanların saldırısına karşı bir sığınak barınak yapma fikrini küçümsemiyorum elbette ama yine de " homo homini lupus" yani "insan insanın kurdudur."
Modern denilen zamanların insanı bol bol duvar ördü etrafına neden bu kadar duvara ihtiyacı vardı? Kendini neden güvende hissetmiyordu, düşmanlar neden çoğaldı bu kadar; yoksa “hepimiz birbirimizi biliyoruz” da “ben sana güvenmiyorsam” bu aslında “benim kendime güvenmediğim”; ‘kendimin ne mal olduğunu bildiğim’ anlamını da taşıyor muydu?
Berlin duvarı... İsrail utanç duvarı... Amerika’nın Meksika sınırına, Suudi Arabistan’ın da Irak sınırına duvar ördürmeyi planladığı bir dünyada yaşıyoruz...
Kapılar, pencereler... İçimizden dışarıya açılan geçitler, çıkış noktaları... Ne kadar azsa o kadar güvende hissediyoruz kendimizi; her kapı ve pencere korunması gereken yeni bir mevzi, yeni bir istinat noktası; aynı zamanda saldırıya açık yeni bir nokta anlamını taşıyor bizim için. Toplumsal güven duygusunun olduğu zamanlarda ve yerlerde sözgelimi 1900lü yıllarda Endonezya’da kapı pencere açık evlerde yaşandığını bilmiyoruz veya duyduğumuzda masal geliyor bize...
Tıpkı ‘BUTAN’ diye bir ülkenin olduğunu... bu ülkede 100 $ paranın bir ay yettiğini 110 $ varsa zengin sayıldığını... Afrika da açlık çeken bir ülke sanıyoruz sayıyoruz anında bu ülkeyi de...
Gün gelecek kapılar pencereler olmayacak; çünkü duvarlar kalmayacak ortalıkta! Bunu kim ya da kimler yapacak dediğinizi duyar gibiyim. İşte cevap: " DIŞ KAPININ MANDALI!!!...."