Düşünüyorum: Ondan Evvel Zaman Var mıydı?
Sen de bu dünyanın basit sıradan gelecekle geçmiş arasında bir köprü vazifesi gören varlıklarından birisin. Bu zamana kadar hep bu böyle oldu ve bu vakitten sonra da bu neslin devamını sürdürecek yeni bireyler gelecek hayata ve onlar da aynı şekilde bir takım görevlerini yerine getirip göçecekler bu diyardan.
Herkes bir dala tutunarak yaşamak istiyor bu dünyada. Ama hiçbir dal kalıcı değilken hangi dalı tutacaklarını merak ediyorum. Her dal da kendine bir arkadaş arıyor. O da kendisi gibi aynı şekilde bir ağaç arıyor ona sarılıyor. Ağaç? O da bir toprak..toprak bir dünya..ya dünya? Nedir o zaman bu acınası halimiz? Bir şeylere ait olma arzumuz? Yaşadığımız dünya bile bir dala tutunamamışken bizim bu dünyadan medet ummamız kadar trajikomik bir şey olabilir mi acaba? Bütün savaşımız bu dünyanın nimetlerini olabildiğince sömürmek ve fazla mal göz çıkarmaz anlayışıyla daha fazlasını istemek. Almak, yemek, içmek, eğlenmek, gezmek tozmak bir nevi hep istemek ama hiç vermemek. Mutlu muyuz peki?
Vermekten hiç mutlu oldunuz siz? Bir insanı hiç yoktan mutlu ettiniz mi? Karşılıksız sevebildiniz mi? Kaz beklemeden tavuk verdiniz mi hiç? Ya da hiç tanımadığınız insana yürekten gülümsediniz mi? Varlığını başkasının hayatınıza adayanız oldu mu sizin? Tek derdiniz kendiniz mi yoksa? Bütün dünyayı sadece kendinizden mi ibaret sanıyorsunuz? Siz mutlu olunca bütün insanlık mutlu ağlayınca herkesin yas tuttuğunu mu düşünüyorsunuz? Niye hep ben anlayışı var içinizde?
Çıkarsız ilişkilere hasret kaldık. Kendi değerlerimizi kendi kültürümüzü bir tarafa atıp başka başka insanlara özenip sözüm ona ‘enayi’ konumuna düşmemek için kimliğimizi yitirdik. Karşılıksız bir iyilik yapınca çevredeki insanların yargılarına kulak asıp enayi damgası yememek için ‘iyilikten maraz doğar.’ sözünü benimsedik. ‘Olmaz o şunu yapmadı sen de yapma bak gör nasıl oluyormuş’ yerine ‘sen yap kendi insanlığından ödün verme’ nasihati daha güzel ve insancıl olmaz mı?
Sen de her insanın düşündüğü türden bir hayat yaşıyorsun farkına değilsin. Tek değilsin bu dünyada. Kendini düşündüğün kadar yüzüne baktığın insanları da düşünmediğin sürece sen bir hiçsin.
Hiç kandırmayalım kendimizi. Kendimizi düşündüğümüz kadar bir başkasını düşünmüyoruz ve karşılıksız pek de bir şey yapmıyoruz. O selam verirse selam vereceğim, o gülümserse gülümserim, o şunu yaparsa ben de şunu yaparım, benim için gelirse ben de giderim vs vs.
Siz hiç bir başkası için nefes alan birinin nasıl yaşadığına şahit oldunuz mu?
Sadece o kişi için hayatını onun yoluna adayan birinden bahsediyorum. Tek derdi, tek düşüncesi sadece karşısındaki kişi olan bir insanla arkadaş oldunuz mu hiç? Ne yaparsa sadece kendisi için değil karşı taraf için yapan kişiden bahsediyorum. Bu devirde böyle bir şeyin mümkün olmadığını düşünüyorum açıkçası. Yanılıyorumdur belki de. Necip Fazıl’ın dediği türden bir şey diyen çıkabilir belki de.
Düşünüyorum: ondan evvel zaman var mıydı?
Hakikatler, boşluğa bakan aynalar mıydı?
Sayın SARIOĞLAN;
Yazınızda çok haklısınız ve güzel bir konuya değinmişsiniz. Şimdilerde böyle düşünen yok ama eskiden varmış. Yaşlılarda bu türlü davranışları görebilirsiniz. Hayatını adayan, aşkı uğruna birçok zahmete göğüs geren kişiler vardı ve belki hala yaşıyorlar. Sorun şu ki her yeni nesil bu değerleri tüketerek yetişiyor. Bir gün yok olup gitmemesi için eğitimcilere çok iş düşüyor.
Sevgilerle...
Nisan 13th, 2010 at 09:32