Düşünüyorum
Düşünüyorum. Düşünmek bir dünya. Düşünmek, bir dünya. Düşündüğüm şeyler, her şey işte olabildiğince, ki zaten olamadığınca nasıl olur, düşündüğüm şeyler, dünyanın nefes alması.
İş yerine koyulmaz
düşünmek. Telefon gelir, ne yaptığım sorulur, düşünüyorum derim, uzun saatler, uzun günler, uzun yıllar, düşünürüm. Uzayan anlar.
Yüzünü görmediklerim tanrıyla aynı yerde mi acaba diye düşünürüm. Ölü gibi. Veya bünyesi yalandan yalan kanserine tutulmuş ve artık hiç doğru hiç bir şeyi söyleyemeyecek bir vaka gibi. Görmediğine ne dersin? Gördüğüne ne dersin?
Düşünüyorum, öyleyse yokum. (Şu, telefon meselesi.) O felsefenin sonrası böyle olmalıydı. Sonuna bir söz eklemekte sakınca yok çünkü felsefe öte açıdan zilli konserve kutulu aklı kutlu paltosu peşi ot pıtırak ipli bir insandır sonuna kuyruğuna peşine bir konserve kutusu takılabilecek.
Düşünmek; akıllılıkla deliliğin yan yana,yana yana, yan yan olduğu yer değil; aklın eksilip çoğaldığı yer. O bildiğin değil. Dellense akıl, zaten kim bilir, deli mi akıllı mı. Dellenmek: delilenmektir. Eskiler, deli demezler aklı sayrıya; aklı sayrıya aklı sayrı derler. Ben hep aklımla birim.
Düşün, düşün... yoktur işin. Sevmediğine bakmaz insan. Düşünme, düşünme haktır işin. Düşünme düşünme, ettiğine bakma, sonra de ki hoptur işin.
Gel aklım; sen de düşünme. Hep sen koşturdun. Soluklan. Dur, dur da düşünme. Anca dur sen! Şimdi söyledim; zaten anca durursun! Dur da düşün me!