Dünyada GDO Ürün Pazarı Neden Hızla Büyüyor?
Endüstriyel biyoteknolojiyi görmezden gelirken tarımsal biyoteknolojiye karşı çıkan onca paydaş savlarına rağmen transgenik çeşit ekim alanları hızlı bir yükselme göstermiştir. ilk kez 1996'da ticarileştirilen GDO ekim alanı 1996'da 1,7 milyon hektarken, bu rakam 2010'da bir önceki yıla göre yüzde 10 (14 milyon hektar) artarak 148 milyon hektara yükselmiştir (Şekil). Transgenik ürünleri üreten ülke sayı da 29'a ulaşmıştır.
Tarımsal Biyoteknoloji Uygulamaları İçin Uluslararası Hizmetler Enstitüsünün (ISAAA) 5 yıllık tahminlerine göre, 11 ülke daha 2015 yılına kadar GDO'lu ürün üretimine başlayarak, toplam sayı 40'a ulaşacak.
ISAAA'nın raporuna göre, 2010 yılında transgenik (GDO) ürünleri üreten üretici sayısı 29 ülkede 15,43 milyona ulaştı. Bunların içerisinde 14,4 milyon üretici küçük çiftçi. Örneğin Çin'de bu sayı 6,5 milyon kişi yalnızca 600 bin hektar alanda pamuk üretimi yaparken, Hindistan'da 6,3 milyon kişi, Pakistan'da 600 bin kişi, Myanmar'da 400 bin kişi transgenik ürün üretiyor. Mısır, soya, kolza ve pamuğa ilaveten, şeker pancarı (2008), patates (2010) ve yonca (2011) yılında GDO pazarına girmiştir.
Bu konu ile ilgili detaylar http://www.isaaa.org veya http://www.turkted.org.tr/haber-62.html’den alınabilir. Burada gdo ürün pazarının neden bu denli hızla büyüdüğü irdelenmeğe çalışılacaktır.
· Transgenik ürünler mısır ve pamukta sap kurdu, yeşil – pembe kurt zararlıları ile ilaçlı savaşı devreden çıkararak tarımsal üretimde en büyük girdileri en aza indirerek maliyeti büyük ölçüde düşürmektedir. Aynı şekilde soya tarımında bu bitkinin dayanıklı olduğu yabancı ot ilacı sayesinde toprak işlemesiz (no-till) tarım gerçekleşirken maliyetler düşmüştür. Böylece Arjantin’de transgenik çeşitlerle milyonlarca hektar alanda ikinci ürün soya ekim şansı doğmuştur.
· Toplam sera gazı salınımının %25’inin tarımsal kaynaklı olduğu tahmin edilmektedir. Bunun minimize edilmesinde değişik tarım sistemlerinin farklı katkıları sıralanabilir. En başta minumum toprak işleme tekniği olan “anıza ekim”le daha az toprak işleme ve dolayısıyle daha az yakıt ve insektisit kullanım fırsatı yakalanmıştır. Bütün bunlar topraktaki karbonun oksitlenerek CO2 olarak sera gazına dönüşmesini azaltan faktörlerdir. İşte yabancı ot ilacına dayanıklı soyanın anıza ekimi ile dünyada son on yılda 83,179 milyon tonluk CO2 karşılığı toprakdaki organik karbon kurtarılmıştır. Anıza ekimin beraberinde gelen bir diğer olay da toprağın işlenmemesi nediyle oluşacak fosil yakıt tasarrufudur. Bir araştırmaya göre son on yılda biyotek tarımın sağladığı 2500 tonluk yakıt tasarrufu ile 7000 tonluk CO2 ‘in atmosfere karışması önlenmiştir. Yine, biyotek çeşitlerin ekimi ile daha az tarımsal ilaç kullanımı ve dolayısıyle fosil yakıt tasarrufu yanında çevre kirlenmesinin de önüne geçilmiştir;
o GDO lu tohumların, 2010 yılında ulaştığı pazar büyüklüğü 11.2 milyar $;
o ticarete konu olan GDO lu ürünlerin yıllık ortalama değeri yaklaşık 150 milyar $;
o 1996 dan 2009 yılına kadar GDO’lu ürünlerin artı değeri 65 Milyar $;
o Bu süre içinde 393 Milyon Kg lık bir tarımsal ilaç aktif maddesinin kullanımının engellenerek çevre korunmuştur;
o sadece 2009 yılında 18 milyar Kg lık CO2 emisyonunun azalması (ki bu yaklaşık 8 milyon otomobillin trafikte yaydığı emisyona eşittir) sağlanmıştır;
o GDO lu ürünlerin sağladığı verim artışı olmasaydı gıda talebi artışına karşılık 75 milyon Ha ilave alana ihtiyaç duyulacaktı;
o AB’nin transgenik çeşitlerin tarımını yapmamaktan kaynaklanan zararının 443.000.000 € la 928.000.000 € arasında bir meblağ tahmin edilmektedir;
o Çin’de GDO pamuk sayesinde, yıllık tarımsal ilaçlama esnasındaki ölümlü kazalarını da 250’ den 50’lere düşürebilmiştir.
· Önümüzdeki 5 yıl içerisinde karşılaşılacak GDO lu potansiyel ürünler ise; kuraklığa Dayanıklı Mısır 2012, Altın Pirinç 2013, ve 2015 den önce transgenik çeltikten sadece Asya kıtasında 1 milyar fakir insanın beslenmesinde faydalanması öngörülmektedir;
· Dünya sağlık örgütü, Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi, ABD Gıda ve İlaç Yönetimlerince transgenik ürünlerin diğerleri ile arasında herhangi bir fark olmadığını ilan edilmiştir. Ayrıca bu güne kadar transgenik ürün kaynaklı herhangi bir sağlık sorunu da yaşanmamıştır.
Burada hemen bir soru akla geliyor: %30 civarında düşük maliyetleri ile biyotek ürün pazarında, bu ürünleri kullanamayarak söz konusu fırsattan yararlanamayan Türkiye gibi ülkelerin nasıl rekabet edebilir?