Dünya Kadınlar Günü Olur mu?
Bilindiği gibi 8 Mart 1857’de ABD/New York’ta 40.000 dokuma işçisi çalışma şartlarının düzeltilmesi gibi oldukça masum bir taleple greve gittiğinde, polislerin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesinden sonra çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurdukları barikatlardan çıkamamasından dolayı çoğunluğunu kadınların oluşturduğu 129 işçi yanarak hayatını kaybetmiştir.
26 Ağustos 1910’da Danimarka/Kopenhag’da toplanan 2. Enternasyonale bağlı “Uluslar arası Sosyalist Kadınlar Toplantısında” 8 Mart 1857’deki yangında hayatını kaybeden kadınlar anısına 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü (İnternational Womens Day) olarak anılması kararlaştırıldı. Önceleri yalnızca SSCB vb ülkelerde anılan bu kadınlar günü 1960’larda ABD’de anılacak günlerin arasına alınması ile yaygınlaştı. 16 Aralık 1977’de Birleşmiş Milletler 8 Mart’ı “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılmasını kararlaştırdı.
Türkiye’de sol grupların öncülüğünde ilk defa 1921’de 8 Mart “Emekçi Kadınlar Günü” olarak anıldı. Tek parti döneminde uzun bir süre unutuldu. 1970’lerden itibaren yine sol grupların öncülüğünde 8 Mart günü “Dünya Kadınlar Günü” olarak daha geniş bir katılımla anılmaya başlandı. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra da 8 Mart günü bir süre anılmadı. 1984’ten itibaren yine sol grupların, kadın derneklerinin öncülüğünde 8 Mart günü anılmaya başlandı. SSCB’nin dağılmasından sonra Türkiye vb ülkelerde de sosyalist çevrelerin sınıf mücadelesi gereklerine bağlı olarak yaymaya ve kabul ettirmeye çalıştığı günlerden birisi olan Dünya
Kadınlar Günü’de giderek resmileşmeye daha çok ilgi toplamaya başladı.
Batılı toplumlar tarihleri ve yapıları itibarı ile sınıflı toplumlardır. O toplumlarda sınıf mücadeleleri önemlidir. Bir sınıfın elde ettiği haklar da çoğunlukla diğer sınıfa karşı mücadelesi ile elde edilmiştir. Her gelişme bu sınıf mücadelesi içinde bir yere ve öneme sahiptir. İslam dünyasında, Türkiye’de de sosyal tabakalaşmanın tezahürü olacak farklılaşmalar her zaman olmuştur. Ancak bu farklılaşmalar hiçbir dönemde bir sınıf mücadelesi sınırlarına ulaşmamıştır. Sınıf mücadelesinin yaşanmadığı toplumlarda, bu mücadelenin tarihinde önemli bir yeri olduğu varsayılan Dünya Kadınlar Günü gibi günlerin gerçekten bizim tarihimizde bir karşılığı bulunabilir mi? Yine sınıf mücadelesini esas alan Sosyalist görüş çerçevesinde de “Dünya Kadınlar Günü” nasıl bir anlama gelir? Doğrudan bir cinsin haklarını diğer cinse karşı koruma geliştirmeyi esas alan bir tutumu da “sınıf mücadelesi” mantığı ile açıklamak oldukça zordur. Türkiye’de de 8 Mart Gününü sahiplenenler Sosyalist çevreler ve PKK yanlısı çevrelerdir. İslami çevrelerin böyle bir güne ilgi göstermelerinin, sahiplenir gibi olmamalarının tarih ve toplum telakkileri bakımından uyumlu olduğunu iddia edebilmekte zordur. İslami çevrelerin de yas ve bayram günlerinin değiştiği yahut sosyalist içeriktekileri de içine alacak şekilde genişlediği de 8 Mart’a gösterilen ilgiden dolayı söylenebilir mi?
8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle KA-DER başlattığı bir kampanya ile TBMM üyelerinin yarısının (275) kadınlara ayrılmasını talep etmektedir. Bilindiği gibi KA-DER 1997’de daha çok İslam karşıtı bir grup kadın tarafından feminist bir görüşle tesis edilen bir dernektir. Kuruluş yılından başlayarak çok sayıda kız öğrenci okullarından atıldı, kadınların işlerine son verildi. KA-DER bütün bu baskılara tepki göstermediği gibi baskı sahiplerini de destekledi. Nüfusun yarısını oluşturan kadınların İslami kıyafetleri tercih etmeleri halinde halen daha ülkemizde okuma hakları, çalışma hakları ve seçilme hakları yoktur. Üstelik 1999 genel seçimlerinde İstanbul Milletvekili olarak seçilen bir bayanın başörtüsü nedeniyle milletvekilliğinin iptal edilmesi toplumsal ve devlet linçine maruz kalmasını da KA-DER gizli açık desteklemiştir. KA-DER kadın haklarını savunur görünürken acaba başı örtülülere niçin sahip çıkmamıştır? Onları kendi cinsiden saymadığından mı baş örtüleri nedeniyle savunulamayacak ölçüde ağır bir suçlu görmesinden midir? Belki hepsi birden olacak ki KA-DER’in onlar hakkında hiçbir talebi duyulmamıştır. Hangi oranda olursa olsun TBMM’de yalnızca başı örtülü kadın milletvekilleri olsa KA-DER’in tepkisi ne olur acaba?
Türkiye’de kadın nüfusunun muhtemelen en az yarısının başı örtülüdür. Bunların seçme hakları vardır ama seçilme hakları halen daha yoktur. Üstelik ileri demokrasi uygulayan AKP döneminde de başı örtülü seçmenlerin oyları ile başı açık hanımlar seçtirilmeye devam edilmektedir. AKP aksini yapabilir miydi? Başı örtülü hanımları, başını açan hanımlara seçtirebilir miydi? Böyle bir teklifi başı açık hanım seçmenlere açıklayabilir miydi? Burada AKP yönetiminin becerisinden çok, başını örten hanım seçmenlerin inanılmaz bir uysallıkları ve teslimiyetleri görülmektedir. Ciddiye alınmadıkları, tabir caiz ise adam yerine konulmadıkları bir siyasi organizasyonda, oy deposu olarak, siyasi dolgu malzemesi olarak bulunmayı içlerine sindirebilmektedirler. Bilinmeyen bir zamana kadar sürekli sabır dileyen sükunet isteyen telkinlerle başını açan hanımlar için aylar boyunca seçim çalışmaları yapmaktadırlar. Niçin? Kendilerinin yaptıklarının yüzde onunu bile başını açan hanımlar yapar mı? Büyük bir ihtimalle yapmazlar.
Birde işin cinsiyetle açıklanamaz tarafı vardır. TBMM’de üyelerin % 90’dan fazlası erkeklerden olduğu halde erkeklerin sorunlarına o sayın üyelere ne kadar ilgi gösterebilmektedirler? Ne kadarını çözebilmişlerdir? TBMM’de kadınların nüfuslarına denk bir oranda temsil edilmeleri halinde sorunlarının çözüleceği de iddia edilemez. Ancak demokrasi birazda teselli rejimidir. Kadınlar da sayıları oranında temsil edildiklerinde teselli olmaları için önemli bir nedene sahip olacaklardır.