content 1957 yılında, Balıkesir-Merkez Armutalan köyünde doğdu. İlk ve ortaokulu köyünde okudu. 1975 yılında Edirne Erkek Öğretmen Okulu’ndan mezun oldu. 1975-1985 yılları arasında Adıyaman ve Ankara’da ilkokul öğretmeni olarak çalıştı. Bu arada, 1975’te girdiği Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi (AİTİA) Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’ndan, 1980 yılında mezun oldu. 1978-79 yıllarında, yerel Balıkesir Birlik gazetesinde Yayın Müdürü olarak, gazeteciliğe adım attı. 1985’te (daha sonra “İhlas Holding” adını alacak olan), “Türkiye Gazetesi Yayın Grubu” tarafından yayınlanan “İnsan ve Kainat” adlı aylık bilim ve teknoloji dergisinin hazırlık çalışmalarına katıldı ve 1991 yılına kadar, bu derginin Sorumlu Yazı İşleri Müdürlüğü görevini yürüttü. Daha sonra Türkiye gazetesine geçti ve bilim, teknoloji, sağlık, ekonomi politika ve dış haberler alanlarında çalıştı. 1992 yılında, 4 arkadaşı ile birlikte, İhlas Haber Ajansı’nın kuruluş projesi ile ilgili çalışmaları başlattı. 01.01.1993 tarihinde, İHA’nın kuruluş beyannamesinde, “Sorumlu Yazı İşleri Müdürü” olarak yer aldı. Yaklaşık 2 yıl bu görevde kaldıktan sonra, 1994 yılı sonlarında TGRT televizyonuna geçti. TGRT Haber Merkezi’nde, Editörlük, Sabah Haberleri Program Yapımcılığı ve Gece Haberler Müdürlüğü görevlerinde bulundu. 1989-1997 yılları arasında, özellikle Kafkasya olmak üzere, eski Sovyetler Birliği’nden ayrılan tüm ülkelerle ilgili haberlerle Dünya çapında tanınan bir gazeteci oldu. BBC, Reuters, CNN International, CBS, vb. gibi dünyanın önde gelen yayın ve haber kuruluşlarında haber ve yorumları yayınlandı. 1997 yılı Şubat ayında, kendi isteği ile TGRT’den ve İhlas Holding’den ayrılarak, Yeni Şafak gazetesine geçti. 1999 yılında, İstanbul Eminönü Belediyesi’nde “Başkan Danışmanı” olarak göreve başladı. 2001’de, Ana Haber Editörü olarak, İstanbul’dan yayın yapmakta olan 9. Kanal televizyonu haber merkezine geçti. 1998 2004 yılları arasında, bir grup arkadaşı ilke birlikte, “Türk siyasi fikirler tarihi” ile ilgili araştırmalar yaptı. Bu dönemde, uluslararası stratejiler ve dış politikada dinamik senaryolar konularında çok sayıda seminer ve konferans verdi. Türkiye’de basın sektörü ile ilgili sorunlar ve çözüm yolları üzerinde çalışmalar yaptı. Hazırladığı raporları, başta Başbakanlık ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti olmak üzere, gazetecilikle ilgili başlıca meslek kuruluşlarına sundu. İstanbul Gaziosmanpaşa Belediyesi’nde görevli olduğu dönemde (2004-2005), Katılım Öncesi AB Hibe Fonları kapsamında projeler hazırladı; tüm projeleri ilgili makamlarca kabul edilerek uygulandı. Balıkesir Belediye Başkanı Sabri Uğur’un özel ricası ile 2005 yılında Balıkesir Belediye Başkan Yardımcılığına getirildi. Balıkesir Belediyesi’nde ayrıca, Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü görevini yürüttü. Balıkesir’de, ağırlıklı olarak Belediye çalışmalarının tanıtımı ve şehirdeki kurumlar arası işbirliği kültürünü geliştirme amaçlı çalışmalar yaptı. Balıkesir şehrine ve Belediyesi’ne evrensel bir vizyonun kazandırılması amacı ile yürütülen çalışmalarda yer aldı. 2009 yılı Ağustos ayında, yeni kurulmuş olan Tıp Fakültesi Sekreteri olarak, Balıkesir Üniversitesi’ne naklen atanan Ramazan Aydın, halen bu görevini sürdürüyor.
05 Tem

Dün Dündür, Bugün Bugündür Öyle mi?

Uzun zamandır uluslararası düzeyde siyaset adamının yetişmediği Türkiye’deki politikacılar için “güvenilirlik”, nedense pek öyle, “gerekli” bir husus değildir. Demokrasi, hukuk, insan hakları vb. evrensel değer ölçülerinin, bizdeki politikacılar için, kendi “kısa ve dar” menfaat algılarına göre anlamları vardır.

Hatırlanacağı üzere seçimlerden önce, Ergenekon, Balyoz ve KCK davalarından tutuklu olan bazı isimlerin milletvekili adayı olmalarının konuşulduğu günlerde, bu adayların seçilmeleri halinde meydana gelecek muhtemel gelişmelerle ilgili olarak, bazı hukukçular ve siyasiler tarafından kendilerine yapılan uyarılara cevap veren muhalefet partilerinin lider ve yöneticileri, bu konuda “yargının kararına saygılı” olacaklarını söylemişlerdi!..

Seçimlerden sonra ise (sadece “yürürlükteki yasalar” nedeniyle), bekledikleri tahliyelerin gerçekleşmemesi üzerine aynı kişiler, “Yargı siyasallaşmıştır, AK Parti’nin emrine girmiştir, vs., vs…) diyerek, yargıya ve iktidara karşı, adeta bir kan davası başlattılar…

Bugün, yargıya yönelik böylesine ağır suçlama kampanyası başlatan partilerin mensup ve yöneticilerine, vaktiyle kendilerine son derece iyi niyetle yapılan uyarıları ve bu uyarılara verdikleri cevapları hatırlatmak gerekiyor!

Demokrasi ve evrensel hukuk ilkeleri açısından, seçilmiş milletvekillerinin tutukluluk hallerinin devam ediyor olması, Türkiye için uluslararası alanda fevkalade olumsuz bir durum olarak değerlendirilebilir… Ancak, bugünkü duruma yol açan kanunları da AK Parti çıkarmış değildir! Bunu da hatırdan uzak tutmamak lazım.

Yargı kararlarını beğenmeyenlerin, bunun hesabını siyasetçilerden soramaya kalkışmaları (en azından mahkemelerin saygınlığı bakımından), asla kabul edilir bir durum olmamalıdır. İtiraza konu kararın dayanağı olan herhangi bir yasa eleştiriliyorsa, konu bu yasa ile sınırlı bir şekilde tartışılmalı ve ortaya çıkan görüşler doğrultusunda yasanın değiştirilmesi yoluna gidilmelidir.

Tutuklu milletvekilleri ile ilgili olarak, partiler arasında bir anlaşma zemininin aranması gerekirken, krizin asıl müsebbibi ve sahibi olanlar (MHP hariç), Mecliste yemin boykotu gibi, gerilimi arttırıcı bir yol izlemeyi tercih ettiler. Bu ise, anlaşılır ve kabul edilir bir tutum değildir.

Adeta “bile bile lades” anlayışı ile, bahse konu tutuklu isimleri aday gösteren partilerin de, KCK davası tutuklularını destekleyen DTP yöneticilerinin de yapmaları gereken (mahkemeleri, “Başbakan Erdoğan’ın emirlerine göre karar vermekle” suçlamak değil)ortaya çıkan problemin en çağdaş yöntemlerle nasıl çözülebileceği konusunda fikir üretmektir. Çünkü, böylesine ağır bir ithamın yapılması, her türlü politik demagojinin ötesinde, mahkemeler üzerinde çok büyük zararlara yol açar. Buna, hiç kimsenin hakkı olmamalıdır!

Seçim öncesinde yapılan uyarılara kulak tıkayarak, bugünkü siyasi krizin tohumlarını ekenlerin, dün söylediklerini bugün hatırlamak istememeleri bir bakıma anlaşılır bir husustur. Ancak, halkın da çıkıp, “Arkadaş, sen seçim öncesinde bu konuda yargı kararına saygılı olacağını söylemiştin. Bugün ne oldu da yargıyı suçluyorsun?!.” demesi gerekmez mi?

Gelişmiş toplumlarda, siyasetle ilgili ilkeler, kişilerin keyiflerine göre değişmez! Türkiye gibi geri kalmış toplumlarda ise, “ilkeler”, kişisel kısa vadeli menfaatlere hizmet edip etmemesine göre değer ifade eder.

Siyasi literatürümüze, eski Başbakan ve 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından dahil edilen “Dün dündür, bugün bugündür” anlayışı, günümüz Türk politikacıları için, adeta bir “ilkesizlik düsturu” haline gelmiştir. Siyasette ilkelerin geçerli olmadığı durumlarda, sadece hırsa dayalı kişisel menfaatler söz konusu olur!

Halk, ağzının ayarı olmaksızın konuşan politikacılara, daha önceki söz ve davranışlarını hatırlatmadığı sürece, Türkiye’de siyasi ortam, bu gibi ölçüsüz insanların elinde kalmaya devam eder… Herkesin anlayabileceği, kabul edebileceği ve benimseyebileceği ortak ilkelerin hakim olmadığı siyasi ortamlarda ise, uluslararası düzeyde politikacıların yetişmesi beklenemez!..


 

Etiketler : ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank