Doymuyorlar!
Doymazlar!
İnsanoğlu doymaz!
İnsanoğlunun doyumsuzluğu, toplumların bozulmasının, yıkımların ana nedenidir.
İnsanoğlunun doyumsuzluğu hukuksuzluğun ve zorbalığın da ana nedenidir.
Neredeyse bütün dinlerin ortak paydasında nefsin kontrol altında tutulma mücadelesi bulunur.
İslam dininin de temel sosyolojik ve hukuki değerlerinin başında kul hakkı yemekle, nefsin terbiyesi yer alır!
Bırakalım işin felsefi ve uhrevi tarafını.
Doyumsuzluğun pratik bir örneğine gelelim.
“Doymazlar” sözü Beylikdüzü Belediye Meclisi’nde CHP Meclis Üyesi Halil İbrahim Akpınar tarafından sarfedilmiş.
Görüşülen konunun niteliğini tek bir sözle söyle deseler, bundan daha iyi bir söz bulunamazdı.
Konu ne mi?
Konu, şehrin kaderini çizen imar işi!
İngilizler Birinci Savaş sonrası Ortadoğu devletlerinin sınırlarını cetvelle çizdikleri gibi, kimi belediyeler de şehrin imarını cetvelle çiziyorlar.
Geometri basit; binanın taban alanı şu kadar, yüksekliği de bu kadar olsun!
Olsun ki, binanın aritmetik değeri de katlanarak büyüsün değil mi?
Cetvelle çizilen imarda o kentin ruhu ne oluyor, kentteki insanların hakları ne hale geliyor vb. değerler, rantın doyumsuzluğunun kanalizasyonu altında kalıyormuş vs. kimin umurunda?
İstanbul’da bu mantığa ve çıkara dayalı imar oyunları tüm hızıyla devam ediyor.
Beylikdüzü gibi kaymaklı bir yer bunun dışında kalır mı?
Kalmalı ama kalamıyor!
Onun için belediyedeki muhalefet tavır koyuyor ve “doymuyorlar” sözü söyleniyor.
İlçemizin en mutena yerinde Şahinler Holding’e ait 73 dönüm çok değerli bir arsa var. Barış Mahallesi’nde bulunan bu yerin bir ucu D100 karayoluna açılıyor, bir yanında belediye binası ve çamlık bölgesi var. Güzel bir yer.
Sahibi, hayrını görsün.
Şahinler Holding, İBB’den 5000’lik planlarda arsası için tadilat yaptırıyor. Bu ‘hayırlara vesile olsun’ girişimiyle Holding, 100 bin metrekare daha fazla inşaat izni kazanmış oluyor. Bu fazlalığın böyle bir yerde kaç milyon dolara tekabül ettiğini varın hesaplayın. Benim hayırlara vesile olan böylesi işlerin parasal değerleri üzerine hesabım kıttır!
Büyükşehir’den işi bitiren Holding, haklı olarak geliyor Beylikdüzü Belediyesi’ne ve diyor ki, 1000’lik planlarını 5000’likteki imar değişikliğine göre düzenle, benim inşaat iznimi ver, işimi yapayım.
Beylikdüzü Belediye Meclisi’nde oylama yapılıyor ve talep reddediliyor!
Reddin gerekçesi de haklı; imar tadilatı haliyle oraya yapılacak bina(la)r müthiş bir yoğunluğa sebep olacak ve dolayısıyla bölgede yaşayan insanların kentlilik haklarının bir gaspı haline dönüşecek!
İşte zurnanın zırt dediği yer: Bireyin hakları ile kamunun (kentte yaşayanların ve kentin diyelim) hakları çatışmaya dönüşmeksizin hangi momentte çözülecek?
Bunun cetvelle çözülemeyeceği kesin!
Bunun bir hukuku, geleneği ve en önemlisi bir kültürü olması gerekir!
Cetvel mi, hukuk mu?
Bizde bir kentlilik kültürü var mı?
Yok!
Bizde şehircilik geleneği var mı?
Yok!
Bizde insan hakları ve özel olarak da şehircilik hukuk var mı?
Çok yetersiz!
Böyle bir durumda geriye ne kalıyor?
Arz-talebin dayanılmaz cazibesinin kıskacında kalan imar uygulamalarının cetvelle çizilmesi.
Böylesi kimileri için daha kazançlı!
Bütün bu olanların sonucunda ortaya nasıl bir durum çıkıyor?
Bir tarafta müthiş bir haksız kazanç ağaları, diğer tarafta tarihinin ve kültürünün içine edilmiş, beton yoğunluğuyla ruhu öldürülmüş bir kent.
Batı bu meseleyi çözmüş!
Çünkü Batı’nın 300-400 yıllık bir burjuvazisi var!
Bizim 100 yıllık (burjuva olamamış) işadamlarımız var!
Burjuvazi ile işadamını şehircilik açısından ayıran temel fark şudur: Burjuvazi korur, geliştirir, düzenleyerek üretir vs. Çünkü onun bir sosyalitesi, kültürü, estetiği, sanatla kurduğu nitelikli ilişkisi vardır.
İşadamının ise ne böyle bir kültürü, ne estetik değerlere sahip olması, ne bir sosyalitesi ne de sanatla içselleştirici bir ilişkisi vardır!
İşadamı şehirleri cetvelle çizer!
Burjuvazi ise, şehirlerin bir ruhu olduğunu bilir.
Şimdi bizim de işleri düzeltmemiz için 300 yıllık bir burjuvazi tarihine sahip olmaya, bunun için beklemeye gerek yok!
Görünen köy kılavuz istemez!
Hayatın her alanından ve öncelikle de devlet yapılanmasında demokrasiyi esas alarak bu sorunları aşmak mümkündür!
İnsanoğlunun doyumsuzluğu için yine dini metinlerin, inançların ve kültürlerin etkisi devam etsin.
Ama asıl olan dünyevi hukuktur. Bu öyle bir hukuk olmalı ki, şehirlerimizi cetvelle çizenlerin suratına o cetveli yasal olarak vurabilmeli.
Şimdiki yasalar ve zihniyet, bırakın cetvel ve rant erbabını cezalandırmayı, haksız kazanç için onların eline cetvel veriyor!