Dövizdeki Yükselişi Kim Durdurabilir?
Önce, bir zamanlar, çok övündüğümüz bir ‘devrimden’ bahsederek başlayalım.
Ekonomimizi dışa açacağız, dünya ekonomisiyle bütünleşeceğiz. T. Özal ve ondan sonraki iktidarların ağızlarından düşürmeden tekrarladıkları ‘devrim’ buydu. Amerikan finans sitemine teslimiyeti devrim diye taktim ettiler.
Bunun için neler yapmamız gerekiyordu?
Ulusal pazarlarımızı gümrüksüz olarak dünyaya açacaktık. Türk Parasının Değerini Koruma Kanunu kaldıracaktık. Ülkemizde, ulusal pazarlarımızı Türk parasının değil, Doların hâkimiyetine teslim edecektik.
Öyle de yaptık.
Ulusal pazarlarımızda, dolaşımda olan Amerikan dolarını Merkez Bankasındaki dolarlarla kontrol edemeyeceğimiz, baştan belli değil miydi? Türk devletinin bütçesinden daha büyük, çok uluslu şirketler olduğunu kimse bilmiyor muydu?
Hiçbir zaman Türk devletinin denetleyemeyeceği kadar, ulusal pazarlarımızı ve ekonomimizi dış etkilere açık hale getirip, savunmasız bıraktık.
Finans piyasasını tamamen yabancılar kontrol etmeye başladı. Bankalarda ki sermayenin, %70’ni yabancılar denetler oldu. Yabancılar ulusal pazarlarımıza istedikleri kadar döviz (dolar) sokabiliyorlar ve istedikleri zaman da çıkarabiliyorlardı.
Ulusal pazarlarımızda kullanılmak üzere para basıp, para satan ülkelerin müdahalesine açık hale getirildik.
Amerika, Küreselleşme talanına paralel olarak bolca dolar bastı. 2008 yılından başlayarak, 4,5 trilyon dolar basımı; dünya ve ülkemizdeki üretim kaynaklarını, bu dolarla satın alıp, bir anlamda ekonomimizi de, fiilen kendine bağlamış oldu. 10-12 yıl önce doların çok kolay tedarik edilmesinin asıl sebebi; bizim gibi ülkelerdeki üretim kaynaklarını imha etmekti. Bu talanın adı da çok güzeldi. Yaratıcı yıkım dediler.
Özelleştirmeler ve yaratıcı yıkım yoluyla sizin üretim kaynaklarınızın bir kısmını imha edip, bir kısmını kendisine bağladıktan sonra, doları tekrar kendi ülkesine çağırmaya başladı.
Amerika’nın yeni başkanı Donalt Trump’ın, Amerika dışındaki servetleri yurt içine çağırması bundandır. Aslında bu siyaset Amerikan devletinin baştan beri izlediği bir stratejiydi.
Özetle dolarları bize bir zamanlar ucuzca gönderenler, girerken de, çıkarken de sömürerek çıkıyor.
Yani doların fiyatını denetim altında tutabilmemiz için, ya Amerika kadar zengin veya doları denetleyecek kadar, başka dövizimizin olması gerekir. Aksi takdirde ulusal pazarlarımız, bir zamanlar, Suriye sınırlarımız gibi delik-deşik, teröre açık olduğu gibi dolar terörüne de açık olur.
Merkez bankasındaki 30 milyar dolar, gelip, istediği zaman çıkan doları denetlemeye yetmez.
Dış etkilere sonuna kadar açık, sanayisi dışa bağımlı olan bir ekonomide, her şeyin, piyasanın insafına terk* edildiği bir ülkede, doların yükselişini emirle durduramazsınız.
Bir tek yolu var. Kambiyo sitemine ve Türk Parasının değerini koruma kanununa tekrar dönmek. İkinci yol; faizleri olması gerekenden çok yukarı çekmek, yani eski döngüye, spekülatörlerin istediği düzene yeniden teslim olmak.
Hindistan’dan bir örnekle bitirelim. 7 dolar=500 Rupi, yani 1 Rupi yaklaşık sıfır dolar kadardır. Hindistan insanının emeği sıfır düzeyindedir. Buradan sömürünün hızını anlamak mümkündür.
*Piyasaya teslim olmak; çok uluslu tekellerin aldığı kararlara teslim olmak anlamındadır. Piyasa denilen aygıtın nasıl işleyeceğini çok uluslu tekeller belirlerler. Ulusal devlet değil.
Bülent Esinoğlu
bulentesinoglu@gmail.com