Dost; Kazağımızı Giydirdiğimiz, Kazığında İnlediğimizdir!
Eskiden dertleştiğimiz dostluklarımızın yerini şimdilerde sertleştiğimiz an'lar aldı. Ne kadar içten bir cümle oldu değil mi? Güzel olan herşeyi yitirmeye başladığımız bu devirde evlatlarımız 'dostluk' kavramını ne derece yaşayabilecekler merak etmiyor değilim. Ne zaman 'canım, bebeeyimm, aşkum, kankito, panpiş, panpaaa, tatlım, cicim'' bu yavan kelimeler girdi aramıza, işte o zaman yapaylaştı o çok değer verdiğimiz dostluklarımız. İnsanlar kime güveneceklerini şaşırmış durumda. Kimle konuşsam aynı hikaye, kime dokunsam aynı kinaye, kime baksam aynı duygu gözlerde...
Neden bu hale geldik?
Kendimiz çok güvenilir insanlarız da o sebeple mi başkalarına güvenmekte zorluk çekiyoruz, yoksa karşımızdakinin kazık atma kapasitesinin olduğunu keşfediyor o yüzden mi uzaklaşıyoruz? Belkide muhabbetinden hoşlanmıyoruz, yanımızda bizden güzel/çirkin gezdirmeye tahammül edemiyoruz, mutlu/mutsuz insanlara dayanamıyoruz, yalnız kalmayı sever gibi görünüp sevmiyoruz, düzenli hayatı olanların yanında kendimizi ezik hissediyoruz, düzensiz yaşayanlardan uzaklaşıyoruz, hakkımızda dedikodu yapıldığını duyuyoruz, yüzümüze güldüğünü görüyor, sırtımızda izlerini taşıyoruz... Bu liste uzar gider.
Arkadaş seçimlerinin bile çıkar üstüne olduğu dönemimizde dostluk kavramını aramak çok saçma olur değil mi? Dostluk eskidenmiş. Anne ve babalarımız döneminde kalmış. Ki babamın bir cümlesi hiç çıkmaz kulaklarımdan ''kızım arkadaş akrep''... Yaşım küçükken gülerdim ''nasıl akrep hayvan değil mi'' diye... Ama büyüdükçe babamın ne demek istediğini anladığım an'larım olduğunda bu cümleyle hep ucuz atlattım. Çukura düştüğünüzde kolunuzdan, bacağınızdan nerenizi yakalarsa, tutup sizi yukarı çekecek bir dostunuzun olduğuna gerçekten inanıyorsanız, çukura uzakken çukura doğru yürütülüp, göz göre göre itilenlerin yanında bayağı şanslısınız. Çukura sizi itenlerdir en yakın sandıklarınız ve asla onların sizi ittiğini kabullenmezsiniz. Çıkmak için el istediğinizde, verdikleri dillerle karşılaşınca anlarsınız sadece sizin karşınızdakini 'dost' sandığınızı. Herzaman savunduğum bir şey var; DOSTUM diyebileceğim insan, benim SADECE kötü günümde yanımda olup ''ahhh, vahhh, tühhh' diyen değil, iyi günümde, başarımda, mutluluğumda beni destekleyen, gurur duyan, sevgisini her daim hissettirebilendir. Mutsuzluğumu mutluluğa çevirebilecek, mutluluğumu çoğaltacak olandır. Aslında biz insanlar kimin ne olduğunu çok iyi biliriz de işimize gelmez, 'sen busun' demek karşımızdakine... Diyebilenlerdenseniz bir adım öndesiniz.
Paylaşmak o kadar güzel bir duygudur ki, bunu benim gibi tek çocuk olanlar daha çok hissederler. Kardeşi olanların bütün sevgileri kardeşlerine yöneldikleri için 'arkadaşlık ve dostluk' kavramlarına biraz daha uzak kalırlar. Ama baktığınızda 'en mükemmeli' onlardır. Tek çocuk bencil, paylaşmayı bilmeyendir onlara göre... Kardeşi olanlar anlayamazlar tek çocukların duygularını ve hissettiklerini. Ama tek çocuklar öyle mi? Daha 3 yaşındayken başlarlar kendilerine kardeş seçip, yeri geldiğinde anasından babasından çok değer vermeye... Ortaokul'da bir arkadaşım vardı. Birbirimizin adını 'dost' koymuştuk. Onu kardeşim gibi görür, evimde, odamda bana ait olan eşyalarımı paket yapıp her gün ona bir hediye götürürdüm. Onu mutlu etmek o kadar hoşuma giderdi ki... Bilirdim çok mutlu olurdu, bazen dalga geçerdi 'odanda eşya kalmayacak' diye. Şimdi o nerede.... Ben nerede... Sağolsun facebook olmasa görüşemeyeceğiz bile. Nereden aklıma geldiyse, duygulandırdı beni şimdi... Ortamlarımız değişti, ülkelerimiz değişti. Ama arada baki kalan tek şey samimiyetimiz oldu. Samimiyet! Ne kadar samimiyetsiz bil kelime değil mi? Samimi olmak istediğin kadar uzaklaşırsın doğallıktan. İnsanın kendi olabilmesidir samimiyet. İçinden geldiği gibi davranabilmesidir. İnsanın içinden gelenle, dışından geleni karıştırması sonucunda ortaya çıkan yapmacıklık uzaklaştırır çoğu insanı birbirinden.
Arkadaş seçimi zorken, dostluk kavramına ne kadar uzak kaldığımızı anlamak için tecrübeye ihtiyacımız vardır. Hep verici olan taraf olmak, almasan da seni mutlu ediyorsa sen dostsun. Ödünç verdiklerinin bırak geri gelmesini, senin olanların üzerine çöken insanlardır sana dostum diyenler. Hep isterler. Hep vermeni beklerler. Tek senden mi? Herkesten. Senin ailenden beklediğini onlar senden bekler... Bırak beklesinler. Sen ver, ver ki o utansın aldıklarından. Bırak karşındaki senin dostun olmasın. Sen, onun çapında gezinmeden, ona kendi çapında dost ol yeter...
Peygamberimiz (s.a.v) arkadaş seçiminin önemini, "Kişi dostunun dini üzeredir; şu halde her biriniz kiminle dost olduğuna baksın." (Bihar-ül Envar, c.74, s.792) hadisiyle açıklar. Kızıma aklı erdiğinde gün aşırı kuracağım cümlelerimden ilki '' Allah korkusu olmayan, seni aşağıya çekmeye çalışan, düştüğünde sevinen insanlardan uzak dur kızım'' olacak.
''Karşındaki insan yapmacık olduğunda, o utanacağı yerde, benim gibi sen utanıyorsan, sende bendensin ey okur''
Şimdilerde Dost; kazağımızı giydirdiğimiz, kazığında inlediğimizdir.
Sevgiyle ve Dostlukla...