Dönülmez Akşamın Ufkundayız…
Yaşım 43. 2 yıl önce babam vefat etti. Hafta sonu da samimi bir dostumun babasının vefatı münasebetiyle taziye için Hatay Reyhanlı’ya gittik.Her insan ölecek yaşta.Ama insanın büyükleri vefat ettiğinden sonra sıranın kendisine geldiğini hissetmesi çok daha farklı bir duygu.
Ölüm aslında muhteşem bir nasihatçi insan için.İçine girdiği , başına geldiği her şeyi bakileştiren , kıymetlendiren bir macun sanki ölüm.
Bu sebeple Yaratıcı ölümü hayatın öncesinde zikrediyor.Çünkü hayatı hayat yapan ölüm gerçeği.Bebeğin anne karnından dünyaya gelmesi nasıl anne karnı itibariyle ölümse , dünyadan ölümle berzah (kabir) alemine geçişi de öyledir.
Bu itibarla hepimiz herkes hayatımızın her anını ‘dönülmez akşamın ufkundayız’ bilinciyle yaşamalıyız.Ölümle yüzleşmeliyiz.Ölüme gülümseyebilmeliyiz.Çünkü yaşadığımız her saniyenin geri dönüşü mümkün değil ve gelecek hiçbir saniyenin garantisi yok.
Ölüm konusunu en güzel şekliyle anlatanlardan büyük mütefekkir Bediüzzaman Said Nursi ölümün eşrefi mahlukat olan insan için tam anlamıyla nasıl ‘rahmet’ olduğunu 5 açıdan ele alıyor:
Birincisi: İhtiyarlık mevsimiyle; dünyevî, güzel ve cazibedâr şeyler üstünde fena ve zevalin damgasını ve acı mânâsını göstererek o insanı dünyadan ürkütüp, o fâniye bedel, bir bâki matlubu arattırıyor.
İkincisi: İnsanın alâka peyda ettiği bütün ahbablardan yüzde doksandokuzu, dünyadan gidip diğer bir âleme yerleştikleri için, o ciddî muhabbet sâikasıyla o ahbabın gittiği yere bir iştiyak ihsan edip, mevt ve eceli mesrurane karşılattırıyor.
Üçüncüsü: İnsandaki nihayetsiz zaîflik ve âcizliği, Bâzı şeylerle ihsas ettirip, hayat yükü ve yaşamak tekâlifi ne kadar ağır olduğunu anlattırıp, istirahatâ ciddî bir arzu ve bir diyar-ı âhere gitmeye samimî bir şevk veriyor.
Dördüncüsü: İnsan-ı mü'mine nur-u îmân ile gösterir ki: Mevt, idam değil; tebdil-i mekândır. Kabir ise, zulümatlı bir kuyu ağzı değil; nuraniyetli âlemlerin kapısıdır. Dünya ise, bütün şaşaasıyla âhirete nisbeten bir zindan hükmündedir. Elbette; zindan-ı dünyadan bostan-ı cinâna çıkmak ve müz'iç dağdağa-i hayat-ı cismâniyyeden âlem-i rahatâ ve meydan-ı tayeran-ı ervaha geçmek ve mahlukatın sıkıntılı gürültüsünden sıyrılıp Huzur-u Rahman'a gitmek; bin can ile arzu edilir bir seyahattir, belki bir saadettir.
Beşincisi: Kur'anı dinleyen insana, Kur'andaki ilm-i hakikatı ve nur-u hakikatle dünyanın mahiyetini bildirmekliği ile dünyaya aşk ve alâka pek mânâsız olduğunu anlatmaktır. Yâni, insana der ve isbat eder ki: "Dünya, bir kitab-ı Samedânîdir. Huruf ve kelimâtı nefislerine değil, belki başkasının zât ve sıfât ve esmâsına delâlet ediyorlar. Öyle ise mânâsını bil al, nukuşunu bırak git...
Hem bir mezraadır, ek ve mahsulünü al, muhafaza et; müzahrafatını at, ehemmiyet verme...
Hem birbiri arkasında daim gelen geçen âyineler mecmuasıdır. Öyle ise, onlarda tecelli edeni bil, envarını gör ve onlarda tezahür eden esmânın tecelliyatını anla ve müsemmalarını sev ve zevale ve kırılmaya mahkûm olan o cam parçalarından alâkanı kes...
Hem seyyar bir ticaretgâhtır. Öyle ise alış-verişini yap, gel ve senden kaçan ve sana iltifat etmeyen kafilelerin arkalarından beyhude koşma, yorulma.
Hem muvakkat bir seyrangâhtır. Öyle ise, nazar-ı ibretle bak ve zâhirî çirkin yüzüne değil; belki Cemîl-i Bâki'ye bakan gizli, güzel yüzüne dikkat et, hoş ve faideli bir tenezzüh yap, dön ve o güzel manzaraları irae eden ve güzelleri gösteren perdelerin kapanmasıyla akılsız çocuk gibi ağlama, merak etme...
Hem bir misafirhanedir. Öyle ise, onu yapan Mihmandar-ı Kerim'in izni dairesinde ye, iç, şükret. Kanunu dairesinde işle, hareket et. Sonra arkana bakma, çık git. Herzekârane fuzulî bir Sûrette karışma. Senden ayrılan ve sana ait olmayan şeylerle mânâsız uğraşma ve geçici işlerine bağlanıp boğulma..." gibi zâhir hakikatlarla dünyanın iç yüzündeki esrarı gösterip dünyadan müfarakatı gâyet hafifleştirir, belki hüşyar olanlara sevdirir ve rahmetinin herşeyde ve her şe'ninde bir izi bulunduğunu gösterir. İşte Kur'an şu beş veche işaret ettiği gibi, başka hususî vecihlere dahi âyât-ı Kur'aniye işaret ediyor.
Veyl o kimseye ki, şu beş vecihten bir hissesi olmaya...
Gerçekten yazıklar olsun o kimseye ki bu 5 yönden birinden payı olmasın.Zaten payı olmayanların yaşadıkları her saniye onlar için bir azap oluyor.Çünkü her saniye o yok olma , idam olma olarak gördükleri ölüme yaklaştırıyor onları.
Ne mutlu dönülmez akşama hazırlıklı olana.
Ne mutlu dönülmez akşama gülümseyene…