Domuz Gribi Aşısı Olmayacağız. Çünkü…
Önceki yazımızda kuş gribinin arka planı özetlemeye çalışmıştık. Hem ülkemizde hem de dünyada gripler öldürücü bir hastalık. Lakin ‘domuz gribi’ gibi laboratuar virüsleri, iddia edildiği gibi diğer virüsler kadar tehlikeli değil.
Birçok tehlikeli virüs ile gıda güvenliği konusunda hatta ülkenin ekmek sorunu için bile önlem al(a)mayan bir bakanlığın, iş bu tür bir merkezden yönetilen ve ilaç firmalarının aç kurtlar gibi saldırdığı medyatik bir virüsle ilgili gösterdiği refleks, ister istemez sağduyulu çevreleri tedirgin ediyor.
Oluşturulan bu tedirginliğin baş sorumlusu hiç kuşkusuz Sağlık Bakanı ve ekibi. Her türlü çabaya rağmen, arzular gibi gözüktükleri sonucun ortaya çıkmayacağı ortada.
Ülkeye getirildiği iddia edilen aşıların tartışmasız bir komplo olduğu, su götürmez bir gerçek. Bu nedenle neden aşı olmamamız gerektiğini ve insanlığa reva görülen bu komplodan kimin ne çıkarı olduğunu izah etmeye gayret edelim. Aşı neden gereksiz, hatta neden tehlikeli ve de neden aşı olmamalıyıza geçmeden önce, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın domuz gribi ile ilgili basına yansıyan açıklamalarından örnekler sunalım. Sonra konu ile ilgili çıkar çevrelerinin hedeflerini irdeleme gayret edelim.
Sağlık Bakanı Recep Akdağ;
30 Nisan 2009 : “Domuz gribinin ortaya çıkmasından sonra gece çok geç saatlere kadar yatmıyorum”
11 Haziran 2009 : “Biz aşıyı satın alma konusunda masaya oturmuş, önde gelen ülkelerden biriyiz. Domuz gribine yönelik aşın, birkaç ay içerisinde geliştirilebilecek ve aşı üretiminin yaklaşık 3-4 ay sürebilecek.”
08 Eylül 2009 : “Hastalığın aşı ile ilgili gelişmelerinin de henüz tamamlanmamış olmasıdır”
08 Eylül 2009 : “Bu hastalık, bütün dünyada önümüzdeki aylarda çok hızlı bir şekilde yayılacak. Burada önemli olan kendi ülkemiz açısından bu yayılmayı yavaşlatmak, riskli grupları iyi korumak, onları aşılamaktır. Ne yapacağımızı bilmektir. Çok insan hastalanacaktır, buna hazırlıklı olalım”
18 Eylül 2009 : “Domuz Gribi hastalığı, bütün dünyada önümüzdeki aylarda hızla yayılacak”
08 Ekim 2009 : ''3 ayrı firmadan aşı alıyoruz. Bu firmalardan biriyle anlaşmamız bitti. 25 milyon doz aşıyla ilgili sözleşmemizi bitirdik, tamamladık. İlk dozları bu ayın sonuna kadar almış olacağız. Bunu da ilk defa açıklıyorum. Aşağı yukarı 18 milyon doz aşıyla ilgili olarak da anlaşmamızı bu ay içinde bitirebileceğimizi düşünüyoruz. Önümüzdeki 6 ay içerisinde bu aşılar Türkiye'ye gelecek. Aşağı yukarı 20 milyon doza yakın, 17-18 milyon doz aşının yıl tamamlanmadan elimizde olacağını ümit ediyoruz. Anlaşmaları bu şekilde yaptık''
10 Ekim 2009 : “Ekim ayında ilk partisi alınması planlanan aşıda ciddi yan etki tespit edildiği takdirde aşılamadan vazgeçilebiliriz. Gerekli görülürse okulların kapatırız”
10 Ekim 2009 : “Türkiye’de hiç aşı yapılmazsa, nüfusun tahminen 3’te birinin hastalanacak, 5 bin kişi hayatını kaybedecek. Dolaylı kayıplar hariç salgının toplam maliyetinin 1.1 milyar TL olacak. Ama biz önlemimizi aldık. 1 milyon 800 bin kişinin hastalığa yakalanacağını ve 400 ölümünün gerçekleşeceğini öngörüyoruz”
10 Ekim 2009 : “2,5 milyon kutu antiviral ilaç ve 400 bin adet sağlık personeli koruyucu kiti stoklandı”
10 Ekim 2009 : Aşılar üç ayrı firmadan temin edilecek. Ocak başına kadar 48 milyon aşı siparişinin yüzde 35’i teslim edilecek ve aşılar ücretsiz yapılacak. Okulların kapatılabilecek, yarıyıl tatilinin uzatılabilecek”
13 Ekim 2009 : “Domuz gribi aşısı Ekim ayının 3. haftasında Türkiye'ye ulaşacak. Siparişimiz de 20 milyon dozdan 48 milyon doza çıkarıldı…” diyor.
Son günlerin en dikkat çekici konusunun demokratik açılımlar olması gerekirken, Sağlık Bakanı’nın kehanet dolu açıklamaları siyaseten gündem değiştirmeye mâtuf değilse –ki Sağlık Bakanının yedi yılda böyle bir becerisine rastlanmadı– cevaplanması gereken onlarca soru ortaya çıkmakta.
Bizde sorularımızı bilgi edinme hakkımızı kullanarak Sağlık Bakanlığı’na yönelttik.
Bakanlığa yönelttiğimiz ve cevaplanmasını beklediğimiz sorular?
1- Yukarıdaki cümleler Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a mı aittir?
2- Bakan bey daha Nisan ayında aşının birkaç ay çerisinde geliştirileceği bilgisine nasıl ulaşmıştır?
3- Hastalığın bütün dünyada hızlı bir şekilde yayılacağı kanaatine nasıl varılmıştır?
4- Aşının üretiminin 3-4 ay alacağı bilgisine nasıl ulaşmıştır?
5- 48 milyon doz aşı alımı doğru mudur?
6- Doğru ise zikredilen üç firmanın isimleri nedir?
7- Bu üç firmanın ürettiği aşıların marka/isimleri nelerdir?
8- Bu üç firmanın aşıları lisans almış mıdır?
9- Bu aşılar insanlarda denenmiş midir?
10- Denenmiş ise kaç kişide denenmiştir?
11- Söz konusu aşıların denendiği insanlarda herhangi bir yan etkisi olmuş mudur?
12- Yan etki olmuş ise bunlar nelerdir?
13- Bu aşılar ihale kanunun hangi maddesine göre alınmıştır?
14- Aşıların birim fiyatı ve toplam fiyatı kaç TL’dir?
15- Aşılara ödenecek para hangi kaynaktan karşılanacaktır?
16- Aşıların üretim ve son kullanım tarihi arasındaki aralık ne kadardır?
17- Sağlık Bakanlığı’nın domuz gribi aşısının Türkiye’de üretilmesi için bilimsel bir çalışması olmuş mudur? Bu alanda çalışmak isteyen bilim çevreleri ile işbirliği yahut katkısı olmuş mudur?
18- Bu aşılar Türkiye’de üretilemiyor ise Türkiye’de üretilmesinin önündeki engeller nelerdir? Türk bilim çevreleri bilimsel yeterlilik yahut ekonomik yeterlilik açılarından yetersiz mi kalmaktalar?
19- Türk halkının üçte birinin domuz gribine yakalanacağı kanaatine nasıl ulaşılmıştır?
20- Aşı olmayan ve domuz gribine yakalanan 5 bin kişi hayatını kaybedeceği kanaatine nasıl varılmıştır?
21- Bakanlığınız yahut Sağlık Bakan’ı Azrail’le iletişim halinde midir?
22- Aşı yararlı ise aşı olan kimselerden neden 1 milyon 800 yüz bin kişi domuz gribine yakalanacak ve 400 kişi neden ölecektir?
23- Türkiye Sağlık Bakanı gibi ülkesinden kaç kişinin domuz gribine yakalanacağı ve öleceği konusunda rakam veren başka bakan var mı?
24- Domuz gribin ABD’li tohum ve ilaç üreticileri ile Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Ticaret Örgütü ile organik ya da inorganik bir bağı var mı?
25- Satın aldığınız domuz gribi aşılarını üreten üreticilerin Rockefeller Grubu ile bir bağı var mı?
26- Domuz gribi mikrobu ile aşısının Rockefeller Grubu’nun dünya nüfusu azaltmak için 1952’den bu yana yürüttüğü nüfus planlaması ve kısırlaştırma programı ile bir ilişkisi var mı?
27- Türkiye’de aşı olmak istemeyen kişilere karşı ne tür bir müeyyide öngörülmekte?
28- Bu kadar kişi ölmez ise Sağlık Bakanı istifa etmeyi düşünüyor mu?
29- Bu kadar kişi ölmez ise Sağlık Bakanımızın haklı çıkmasını sağlayacak bir önleminiz var mı?
30- Satın aldığınız aşıların gençler ve gelecek nesiller üzerinde kısırlaştırıcı dâhil bir yan etkisi ortaya çıkması ihtimaline karşı bir önlem alındı mı?
Bakanlığın sorularımıza vereceği –ki verir ise- köşemizden sizlerle paylaşacağız.
Neden aşı olmamamız gerektiğinin cevabı aslında kuş gribinin her gün daha da netleşen hikâyesinde yatıyor.
Burada ana amaçlardan birinin Rockefellere Grubu’nun 1952’de kurduğu ‘Dünya Nüfus Konseyi’nin istenmeyen ırkları ortadan kaldırmak ve dünya nüfusunu azaltmak projesini bir parçası olmak ihtimali çok yüksek.
Kaldı ki 50 milyar dolar kâr öngörülen domuz gribi aşısının ilaç şirketlerini –ki bu ilaç şirketlerinin önemli kısmı Rockefeller’le direkt ve endirekt yollarla ilişkili– küresel çapta plan yapması ve psikolojik harp yöntemleri dâhil, her türlü yöntemi kullanacağından hatta uzman satın almak gibi çok kullanılan yöntemleri deneyebileceğinden kuşku duymamak mümkün olabilir mi?
Elbette olamaz…
O halde bu oltaya takılmamak gerekiyor…
Griplerden nasıl korunabiliriz?
Domuz gribi ne boyutta olursa olsun, diğer grip türleri kadar öldürücü olmadığı hatta grip türlerinin en basiti olduğu ortada. Birçok sağduyulu uzmanda bu gerçeği teyit ediyor. Bakanın ifade ettiği gibi bir boyuta asla ulaşmayacak.
Çünkü bakan verdiği kehanet dolu rakamlarının DSÖ’nün birkaç ay önce virüsün dünya çapında ulaşacağını planladığı verilerini –fakat bu partnerlerinin bu kez beceriksiz çıkması nedeniyle planlanan gibi gitmedi– Türkiye nüfusuna orantılanmasından kaynaklandığı çok açık.
Bu yüzden bile aşı olmak akıllıca bir eylem olamaz. Sadece bu aşıyı değil, diğer aşıları olmakta asla gerekli değil. (Bunun en önemli nedenleri arasında Dünya Tarım, Sağlık ve Ticaret örgütlerinin gerçek yüzünü bilmekle de alakalı olduğunu göz ardı etmemeliyiz)
Konuyu bir çarpıcı örnekle açmaya çalışalım.
Yaklaşık iki yıl önce Sağlık Bakanlığı merkez teşkilatı bütün ekibine grip aşısı yaptırır. Aşıdan sonra hukuk servisinde çalışan bir kişi “Pnömoni” kaparak 1 ay yatmak zorunda kalır. İdari Mali İşler Dairesi’nde görevli bir kişi ise “Guilan-Barre sendromu” adlı bir hastalığa yakalanıp altı ay kadar yatar. Çok tehlikeli bir süreç getiren bakanlık çalışanın hastalığının halen de devam ettiği ifade ediliyor.
Bu süreçte İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü ise aşıları kendi personeline yaptırmaktan çekinir. Burada şu soru önem kazanır. Neden acaba? İletişim kurabildiğim birçok bakanlık çalışanları domuz gribi aşısını kendisine ve ailesine asla yaptırmayacağını belirtiyor.
Bu çarpıcı örnek bile aşıları neden yaptırmamız gerektiği konusunda bizlere önemli ipuçları vermekte. Bu durum sadece bizde geçerli değil. ABD sağlık çalışanları, aşı olmamak için dava bile açtılar. Hâkeza Almanya bu konuda en ciddi sorunların yaşandığı ülkelerden biri.
İster domuz gribi açısından isterse de diğer bulaşıcı hastalıklardan korunmak için yapmamız gereken aşı olmak değil, özellikle toplu taşıma araç ve gereklerini kullandıktan sonra ve mümkünse her sabah ve akşam elimizi, yüzümüzü sirke ile yıkamaktır.
Bunun yanı sıra mutlaka meyve ve sebzeleri, yemek kaplarımızı ve çamaşırlarımızı sürekli olarak sirke ile yıkamamız birçok bulaşıcı hastalıktan korunmamız için yeterli.
Günlük düzenli meyve tüketir, özellikle savunma/immun sistemimizi dirençli tutmak için az günlük miktarda polen ve bitki destek ürünlerini kullandığımız zaman, bırakınız domuz gribini birçok hastalıktan kendimizi korumuş olacağız.
Netice itibari ile devlet her aşı olmak isteyene yazılı olarak; “Bu aşılar her türlü testten geçmiştir. Kısa, orta ve uzun vadede hiçbir sağlık sorununa neden olmayacağına dair trilyon dolar tazminat taahhüt ediyorum” dese bile biz ailecek aşı olmayacağız. Elbette karar sizlerin. Herkesin kararı kendini bağlar.
Savunma sistemleri zayıflatılarak bir defa değil, her gün hasta olacak nesiller ortaya çıkarmaya yani sağlıksız bir nesil, sağlıksız bir toplum hedefinin bir parçası olmak sadece kendimize değil insanlığa yapabileceğimiz en büyük haksızlık.
Akıllı insanlar, aynı tuzağa sürekli düşmezler!
İlişkili yazı: