Hayat aynaya benzer. Her şey baktığın gibi, baktığın gözle görünür. Sen doğaya ve doğadaki varlıklara nasıl bakar, nasıl görürsen onlarda sana öyle bakıp, öyle görünürler. Senin onlara gösterdiğin her türlü hal ve hareketin sonucu aynen geri sana yansır.Doğal hayat kum saatine benzer. Bir o t...arafa akar. Bir bu tarafa, her şey çift yönlü hareket eder. Her şey ölçü ve denge üzeredir.
Doğada dengeyi sağlamak için ölçülü yaşamak en büyük mutluluktur. Bunu anlamak için güneşe bakmak yeterlidir. Hiçbir zaman hayat akışını değiştirmez. Her yılın muhasebesi hep birbirinin aynıdır. Hep her gün bir taraftan doğar. Bir taraftan batar. Ertesi gün yine aynı şekilde az bir farkla bir başka yerden doğup batar. Değişen sadece azıcık zaman, azıcıkta mekân farkıdır. O da bizim değişip dönüşerek olgunlaşmamızı sağlamak içindir. Yoksa güneşte her gün gözle görülecek bir değişiklik olmaz. O mekân dediğimiz dünyayı her gün doğup batarak, aydınlatıp karartır. Dünyayı doğup batıp, aydınlatıp karartan güneş, hep aynı güneştir. Ancak o, dünyadaki her şeyi oluşturacağı zamana bağlı olarak mekân üzerinden akıp giderken değiştirir.
Bir şeyi değiştirmek için o şeye dokunmak gerekiyor. Demek ki, yeryüzündeki oluşum ve oluşuma yönelik bütün değişiklikleri mekân üzerinden akıp giden ışık (güneş) oluşturup, ışık değiştiriyor. Bu değişikliği de mekân üzerinden akıp giderken oluşturduğu zaman farkıyla yapıyor.
Nasıl mı?
Hepsinin üzerinden geçerken dokunduğunu bize gösterip hissettirmeden zaman farkıyla yapıyor. Onları oluşturuyor, yaşatıyor, aydınlatıp ısıtıyor. Fakat hiçbir şeyi hiçbir şeye hissettirmeden hepsine kendi görevlerini yaptırıp ölüme doğru koşturuyor. Ne büyük bir oluşum. Ne muhteşem bir dönüşüp değişme projesi.
Doğal hayat her şeyi sabırla oluşturup yapıyor. Hiç bir şeye acı verip can sıkıntısı yaşatmıyor. Her şeyi aydınlatıp, ısıtıp ışıtarak sevgi içinde yoğurup harmanlayıp yapıyor. Hiç birine farklı davranmıyor. Ayrıcalık göstermiyor. Hepsi için ortak uygulanan büyük bir eşitlik, büyük bir hakkaniyet ölçüsü var.
Doğal hayatta her şey kum saati gibi çalışıyor. Her şey birbirinin karşıtıyla oluşup hayat buluyor. Gece – gündüz, İlkbahar – yaz, sonbahar kış, gece – gündüz, iyi – kötü, güzel- çirkin, uzun – kısa vs. gibi.
Doğal hayattaki oluşumlar için ışığın varlıklara dokunması ne kadar çok önemliyse, insanın insana dokunup temas etmesi de ilişkiler açısından bir o kadar çok önemlidir. Dokunmak, insanı insan yapan en güzel harekettir. Yüreği yüreğe, aklı düşünceyi birbirine yaklaştırır. Dokunmak, dokunduğumuz şeyin ne olduğunu bize ifade edip öğretir. İnsansa insan, hayvansa hayvan, bitkiyse bitki, su ise su, ateşse ateş, eşya ise eşya olduğunu bize en güvenilir bir şekilde hissettirip, öğretir.
Dokunmak, dokunduğumuz şeyin ne olduğunu anlayıp tanımamızı ve ona güven duyup yakın olup sevmemizi ya da ondan bize zarar gelebileceğini düşünüp uzak durmamızı sağlar. Daha sonra da ya ilişkilerimizin güçlenip dayanışma içinde olmamızı ya da uzak durup ondan bize bir zara ziyan gelmemesini sağlarız.
Dokunma duygusu sadece bizi, karşımızdaki ile tanıştırmakla kalmaz. Bizi bizimle de tanıştırır. Yani karşımızdaki varlığa dokunmakla sadece onu değil, kendimizi de tanımış oluruz. Bizi biz edip, bizi bize tanıtan dokunduğumuz varlığa yakınlık hisseder, sevgi besler, şükran duyar, mutlu oluruz. Çünkü doğal hayatta bütün varlıklar kendilerine benzer olanı severler.
Dokunmak duygusu, insana doğanın bir parçası olduğu hissini verir. Bu his insanı doğal olmaya ve doğadaki her şeyi bilip öğrenmeye zorlar. Çünkü doğadaki bütün varlıklar bize yarar sağlamak için yaratılmışlardır. Onlardan yararlanmakta bizim görevimizdir. Doğal hayatta özgürlüğün aşırısı yalnızlıktır. O da sonunda karanlıktır. Karanlıkta yalnız kalıp donmamak için dokunmak gerekir. Çünkü dokunmak insan olmaktır.
İnsan olmak için akıllı olmak gerekir. Çünkü doğadaki her oluşum bir akıl hareketi, her hareket de bir akıl işidir. Doğal hayat bizi kendi gibi yaşamaya zorlar.
Doğal ruh, her şeyi insan vicdanında birbirinin karşıtıyla oluşturur. Doğal ruha bağlı, doğal aklın oluşturduğu bilgi ve irade olmadan doğada hiçbir şey oluşmaz.
Oluşana dokunmadan da insan olunmaz.
08.09.2013 Cahit KARAÇ