Doktorlarla İlaç Firmaları Arasındaki İlişki Bozuluyor
Size iyi ve kötü birkaç haberim var. Önce kötüden başlayalım: Yeni yapılan bir araştırma, doktorların yüzde 84’ ünün ilaç firmaları ile çıkar ilişkileri içinde olduğunu ortaya koydu. Bu ilişkilerden eşantiyon ilaç ve küçük büyük çeşitli hediyeler almak; yol, konaklama ve diğer tüm masrafları firma tarafından karşılanan kongre davetleri; danışmanlık, eğitim ve seminer adı altında nakit para ödenmesi gibi şeyler kastediliyor. Bu tür çıkar ilişkileri başka alanlarda “rüşvet” adı altında değerlendiriliyor: Bir hâkimin bilgi ve görgüsünü artırması için cebinden bir kuruş çıkmadan yurtdışına bir toplantıya götürülmesi, bir polise cep telefonu hediye edilmesi, bir memura çeşitli harcamalarına karşılık para verilmesi gibi. Bu tür ilişkiler tıpta ve medyada ise genellikle “eğitim toplantısı” veya “tanıtım” ya da “bilgilendirme” gibi isimler altında çok mâsum hatta olmazsa olmaz bir alış-veriş olarak görülüyor.
Sırada iyi haberlerim var,
Doktorların yüzde 84’ ünün ilaç endüstrisi ile ‘samimi ilişkiler’ içinde olduğunu gösteren araştırma 2009 senesinde yapıldı. Oysa aynı grubun 2004’ de yaptığı araştırmada doktorların yüzde 94’ ünün nemalandığı saptanmıştı. İyi haber buna derim. 5 senelik sürede ilaç firmalarından çıkar sağlayan doktorların oranının yüzde 10 azalması çok sevindirici bir gelişme.
Daha da iyi bir haberim var. Bu araştırma Türkiye’ de değil USA’ da yapıldı. Yukarıda sözünü ettiklerim Amerikalı doktorlar ama aralarında tabii ki birkaç Türk kökenli doktor da (mesela bizim Mehmet Öz) bulunabilir.
Araştırmanın ayrıntıları;
Araştırma 2009’ da Harvard ve Massachusetts Hastanesi uzmanları tarafından ülke çapında içlerinde dâhiliyeci, çocuk hastalıkları uzmanı, kardiyolog, genel cerrah, psikiyatrist, anestezist ve aile hekimleri bulunan 2.938 hekim üzerinde yapıldı.
Archives of Internal Medicine isimli derginin son sayısında yayınlanan araştırmaya göre 2.938 doktordan 1.891’ i anketi tamamladı. Bu doktorların üçte ikisi eşantiyon ilaç, yüzde 70’ i bedava yemek davetlerini kabul ettiklerini, yüzde 18’ i yaptıkları çeşitli harcamaların geri ödendiğini ve yüzde 14’ ü ise çeşitli adlar altında nakit para aldıklarını bildirdiler.
2004’ de yapılan araştırmada eşantiyon ilaç kabul edenlerin oranlarının yüzde 78, hediye alanların yüzde 83, çeşitli masrafları ödenenlerin yüzde 35, nakit para alanların ise yüzde 28 olduğunu da hatırlatmak isterim.
Doktorlar ve propagandistler arasındaki toplantı sayısının ayda 3’ den 2’ ye; ilaç firmaları adına konuşma yapan doktorların oranının yüzde 16’ dan yüzde 9’ a, danışmanlık yapanların yüzde 18’ den 7’ ye ve ilaç firmaları danışma kurlarında çalışanların da yüzde 9’ dan 5’ e inmesi de araştırmanın önemli sonuçları arasında yer alıyor.
Araştırmada hekim-ilaç endüstrisi ilişkisinde üç faktörün önemi olduğu ortaya çıkıyor. Bunlar hekimin uzmanlık alanı, hekimlik uygulamasının tipi ve sigorta harcamalarının seviyesi şeklinde sıralanıyor.
Mesela, en sıkı ilişkiler yüzde 93 ile kardiyologlarda ve en kötü ilişkiler ise yüzde 80 ile psikiyatrlarda. Dâhiliyeci, pediatr, kardiyolog ve aile hekimleri diğer doktorlara göre propagandistlerle 2009’ da daha seyrek bir araya gelmişler. Bu bir araya gelişlerin çoğunun hastane ortamında değil pahalı restoranlarda ve lüks tatil beldelerinde olduğu unutmamalı.
Serbest çalışan hekimlerin endüstri ile ilişkilerinin hastanelerde veya tıp fakültelerinde çalışan doktorlara göre daha kuvvetli olduğu da anlaşılıyor. Bunda bazı tıp fakülteleri ve eğitim hastanelerinin doktorlarının ilaç firmalarından eşantiyon ilaç ve hediye almaları ile propagandistlerle hastane ortamında görüşmelerini sınırlamasının rolü var.
Sigorta harcamalarının yüksek olduğu bölgelerde eşantiyon ilaç kabul edenlerin oranı da daha yüksek bulunuyor.
Endüstri ile sıkı-fıkı olan hekimlerin eşdeğer ilaçtan çok orijinal ilaçları yazmaları da araştırmanın altı çizilmesi gereken sonuçlarından biri. Bu da sağlık harcamalarını artıran önemli bir faktör.
Hekim-ilaç endüstrisi çıkar ilişkileri neden azalıyor?
Araştırmanın başı Eric Campbell şunları söylüyor:
“Bu sonuçlar, ilaç firmalarının doktor davranışlarını etkilemek için uyguladıkları pazarlama modellerinin giderek ölmekte olduğunun bir işareti olarak görülebilir.
Çıkar ilişkilerinin azalmasının firmaların doktorlara yaptıkları ödemelerin bildiriminin zorunlu olmasını gerektiren yeni kanuni düzenlemeler gibi bir dizi olayın sonucu olduğunu düşünüyoruz.
Ayrıca, halkın bu tür ilişkiler konusunda daha çok bilinçlenmiş olması, bu tür ilişkilerin daha çok bildirilmesi, hastane ve diğer kurumların bu cins ilişkileri yasaklaması ve finansal krizlere bağlı olarak pazarlama kısıtlamaları da etkili olabilir.”
Geçen sene ilaç endüstrisinin firmalara bedava kalem, kupa ve benzeri hediyeler ile konser, maç, sirk bileti vermemeleri konusunda yaptığı çağrının da etkili olması mümkün.
American Medical Association, Association of American Medical Colleges ve American College of Physicians gibi ülkenin önde gelen tıp kurumlarının doktorların ilaç firmalarından hediye almayı, bedava yemek davetlerini ve tıp kongrelerine bedava götürülmeyi kabul etmemeleri tavsiyesinde bulunmasını çok önemli buluyorum.
Çok düşük değeri olan bir hediyenin bile alan ve veren arasında mütekabiliyet yaratabileceği unutulmamalı. “Bu ilişkiler bizi etkilemez” diyen doktorlar sadece kendilerini aldatmış oluyorlar.
Gelelim neticeye;
Bu araştırma ve sonuçları elbette Amerikalıları ilgilendiriyor. 5 sene öncesine göre endüstriden çıkar sağlayan hekimlerin yüzde 10 oranında azalması elbette ki sevindirici bir gelişme ama yüzde 84’ ünün çıkar ilişkileri içinde bulunmaya devam etmesi insanı ürkütmüyor değil. Demek ki daha alınacak çok yol var.
Ülkemizde doktor-ilaç endüstrisi ilişkisini inceleyen bir çalışma yapılmamış olduğu için bu konuda ne söylesek ispat etmemiz mümkün olmayacak.
Ve sıra en kötü haberde: Akıllarına çok haklı olarak “Bu araştırmadan biz ne gibi dersler çıkarmalıyız?” sorusu gelenlere diyeceğim odur ki “Türkiye bir küçük Amerika’ dır. Bu tıpta da böyledir.” İsteyen istediğini anlasın.