Doğal Süt Yasak Dinlemez
Zaman gazetesinde Gülizar Baki’ nin haberi:
Modern sitelerde ve apartmanlarda gizliden gizliye bir ‘açık süt’ hareketi başgösterdi. Sütçü amcaların yolunu gözleyenler, Nişantaşı’nda açık süt siparişlerine yetişemeyen sütçüler, açık süt almak için önünde kuyruk oluşan şarküteriler… Büyük şehirlerin kıyıda kenarda kalmış köylerinde iki-üç inek besleyenler işi büyüttü. Çoğunun artık 14-15 ineği var.
Uzun yıllar sütçülük yaptıktan sonra 2000′lerin başında baba mesleğini bırakıp geçimini başka işlerde çalışarak sağlayan Recep ve Metin kardeşler (Maliye’den korktukları için soyadlarını veremiyoruz, süt satın alanların çoğu da mahalle baskısından korktuğu için adını vermedi) son dört yıldır süt satmaya başlamış.
İstanbul’a yakın Arnavutköy civarlarındaki bir köyde oturan sütçü kardeşler kendi ihtiyaçları için üç inek besliyormuş. Arada da İstanbul’un merkez semtlerinde oturan akrabalarına süt veriyorlarmış. Sonra bu sıklaşmış. Akrabalardan duyan eş dost da parasıyla süt almak istemiş.
Derken her gün yeni biri, “Merhaba, ben filancanın komşusuyum, ona süt getiriyormuşsunuz, biz de almak istiyoruz.” diye telefon açar olmuş. Şimdi Recep ve Metin kardeşlerin 13 ineği var. Yoğun süt talebi gelince işi gücü bırakıp devlet desteğiyle 5 inek daha almışlar. Hani hayvan alıp yavrusunu yetiştirip vererek yapılan desteklerden. Sonra sayıyı 13′e kadar çıkarmışlar.
Şehre yakın köyler sütçülüğe başladı
İneklerin sağımını makineyle yapıyorlar. Sabah ve akşam olmak üzere iki kez, eşleri sağıyor, onlar dağıtıyor. Sütleri günlük tüketiyorlar. Her gün başka bir semtte götürüyorlar. Pazarcılar gibi, pazartesi Avcılar, salı Güneşli, çarşamba Başakşehir… Her gün süt kazanını başka bir semte park ediyorlar.
İşleri beklemedikleri kadar çok artmış; “İnsanlar eğer sütten memnun olmasalardı birbirlerine tavsiye etmezlerdi.” diyorlar. Nitekim reklam da yapmamışlar, müşteri arayışına da girmemişler. Sütçülük yapmak gibi büyütmek de, istedikleri veya hayal ettikleri bir şey değilmiş. Müşterileri arasından kimse köylerini ve ineklerini görmeye gelmemiş ama elle mi sağdıklarını ve ineklerin temiz bir ortamda olup olmadığını neredeyse herkes sormuş.
İstanbul’daki çoğu modern sitede açık süt satışı var. Sitelerin güvenlikçileri sütçüleri tanıyor. Onların gözetiminde içeriye girip aboneleri olan müşterilerine talep ettiği litrede sütü kapıdan teslim ediyorlar. Sütçüler müşterilerinin siparişini cep telefonu mesajıyla alıyor.
“Gerçek yoğurt tadını almak için açık süt alıyorum”
Selda Okur Atabay, 3 yıldır açık süt tüketiyor. Gerçek yoğurt tadını almak için açık sütü tercih ettiğini söylüyor. Hatta süt için Çatalca’den Beykoz Elmalı’ya gidiyor. Sütçüsünün 4 ineği varmış. Atabay, günümüz insanının yediği her şeyin yapay, ambalajlı, dondurulmuş ve içine bir şey katılmış olduğuna dikkat çekerek; “Marketten alındığından itibaren bir ay sonra bile ekşimeyen hatta küflenmeyen yoğurt olur mu?” diyor.
Yunus Kahraman ile bütün akrabaları da açık süt kullanıyor. Birkaç yıl önce baldızını mide kanserinden kaybeden aile, doktorlarının katkı maddeli ve işlenmiş gıdaları tüketmenin kansere yol açtığını söylemesi üzerine, hazır yoğurt ve süt kullanımını kesmiş. Çünkü doktorlar özellikle yoğurda dikkat çekmiş. Kahraman’ın sadece akrabaları değil yakın çevresi de açık süt kullanmaya başlamış. Kahraman, insanların artık tükettiği gıdaları sorguladığını söylüyor.
Nişantaşı’na telefonla açık süt servisi
Aslı Eda Şemenoğlu, Nişantaşı’nda telefonla açık süt siparişleri alan ve talebi karşılamakta güçlük çeken dükkânlar olduğunu söylüyor. Temizliğine güvenilebilecek sütçü bulan herkesin açık süt kullanma eğiliminde olduğunu düşünüyor. Hazır yoğurt kullanmayan Şemenoğlu, yoğurdun içindeki koruyucu katkı maddeleri yüzünden gerçek yoğurt yiyemediğini düşünüyor ve “Haftalarca ekşimeyen ve bozulmayan yoğurt görünümlü beyaz canavarlar onlar.” diyor.
Süt ve yoğurtta bilgi kirliliği var
Gıda Mühendisleri Odası Marmara Şube Başkanı Sedat Kuru, süt ve yoğurt konusunda bilgi kirliliği olduğuna dikkat çekiyor. Kuru, “Konusunda uzman olmayan insanlar bir uzman edasıyla komuoyunu çok rahat meşgul ediyor. İnsanların kafası karışıyor. Neye inanacaklarını şaşırıyor. UHT süt ve pastörize sütte koruyucu kullanılmıyor. Isıl işlemle tehlikeli madde sayısı düşürülüp, güneş ve hava ile teması kesilerek sütün bozulması geciktiriliyor. UHT’li süt 4 ay, pastörize süt 3 gün, evde kaynatılan ise daha az dayanıyor.” diyor.
Sütün sağıldıktan sonraki muhafaza ve ısıtma işlemlerinin bilinçli yapılması gerektiğini vurgulayan Kuru, “Açık süt, kontrol mekanizması zayıf olduğu için büyük risklere sebebiyet verebilmektedir. Sütün içerisinde brusella (halk arasında peynir hastalığı), tüberküloz, antibiyotik kalıntısı ve farklı killikler olabilme ihtimali var.” diyor. Fabrikalarda bu risklere karşı kontrol mekanizması olduğuna dikkat çeken Kuru, açık sütün bu açıdan kontrolden geçirilmediğini söylüyor. Kontrol olmadığı için ihmalden kaynaklanan mikrobiyel, kimyasal ve fiziksel tehlikeler olabilirmiş. Kuru, “Bana sorarsanız doğala en yakın süt içmek isteniyorsa şu an günlük (pastörize) paketli sütler tercih edilmeli.” diyor.
Sütçünün önünde kuyruk oluyor
www.lezzetyolu.com sitesinin editörü Aslı Eda Şemenoğlu da açık süt kullanıyor. Ama uzun zaman sütçü aramış. Konuya komşuya, tanıdıklarına sormuş.
Neyse ki bir sabah “sütçüüüü” diye bağırarak kapısının önünden geçince sütçüsüyle tanışmış. Sütçüsünün referansı mahalleli. Çünkü Şemenoğlu’nun oturduğu Kuzguncuk’ta herkes ondan süt alıyormuş. Sütçü amca inekleriyle beraber Beykoz’da yaşıyormuş. Şemenoğlu diyor ki: “Eskiden su katılmamış her süt iyi ve doğruydu. Şimdi açık süt üzerinde oluşan türlü kaygılara rağmen süt bulabilenler şanslı, bulamayanlar şanssız.” Şemenoğlu’nun mahallesinde manda sütü de satılıyormuş. Manda sütünün satıldığı şarküterinin önünde İstanbul’un her yerinden gelen alıcıların oluşturduğu kuyruk oluyormuş.