content
09 Eki

Dizileri Ahlaksızlıkla Suçlamak

‘Sultan-ı Beyaz’ ve dizileri ahlaksızlıkla suçlayanlara…
Dizilerin içeriklerine takılıp ahlaka yönelik ahkâm kesmek, eleştiri kolaycılığı! Neymiş efendim öpüşme varmış, aynı erkeğe birkaç kadın musallat oluyormuş, tecavüz sahneleri sakıncalıymış…

Ve daha bunun gibi pek çok savsata… ‘Savsata’ dedim çünkü toplumun gündelik yaşamında öylesine çeşitli rezaletler sergilenmekte ki ağır ithamlara maruz kalan diziler bunların yanında sütten çıkmış ak kaşık durumuna düşmekte! Beyaz TV ekranından ‘Sultan-ı Beyaz’ ile sevenleriyle buluşan Seda Sayan’ın ele aldığı ‘aile rezaleti’, bu tür çarpıklıkların boyutunu göstermek adına, dikkate değer bir örnek…
Ayşe adıyla sunulan ve tanınmaması için yüzü buzlanan bir hanımı programına konuk eden Seda Sayan’ın ayrıntılarıyla didiklediği olayın kahramanları iki kardeş ve onların eşleri. Ortaya konulan manzarada üçlü bir ilişki söz konusuydu. Mağdur olan eş de bunu tüm çıplaklığıyla ve cesurca deşifre ediyordu. Ailenin büyüklerinin ve tüm fertlerinin bilgisi dâhilinde yaşanan çarpık ilişkiye, Beyaz TV ekranına çıkan Ayşe Hanım dışında kimsenin itirazı da yoktu.

Yani alan memnun, satan memnun… Derdini ekranlarda dillendirmenin ötesinde çare bulamayan Ayşe Hanım’ın anlattıklarını dinlerken dizilere okları yöneltmenin haksızlığını iyice kavradım.

Aynı evi paylaşan ve kardeşi işteyken onun hanımıyla düşüp kalkan ağabeyin ailede hoş görülen ilişkisindeki ayrıntılar ve doğruluk derecesi alanımız dışında. Ancak toplumsal gerçek, gizli kapaklı kalmış nicelerinin her gün yaşandığı yönünde! Dedeleri yaşındaki erkeklere peşkeş çekilen, köle gibi alınıp satılan kızlarımızın mevcudiyetini kim inkâr edebilir? Ya da, aileleri tarafından erkeklere pazarlanan küçücük çocukların ülkemizde hiç var olmadığını kim savunabilir? Kırsalda kaç genç kadın, kocası ölünce onun kardeşiyle evlenmeye zorlanmıştır, bilen var mı? Bunun bir örneğini de ‘Anneler ile Kızları’ dizisinde gördük zaten! Utanç ve baskı sonucu yetkililere hiç intikal etmeyen tecavüzlerin yanında, ne Fatmagül’ün ne de İffet’in esamisi okunmaz. Ensest ilişkilerle baba veya yakın akraba zorbalığına mahkûm olanları görmezden gelmekse, devekuşluğunu tercih edenlere mahsus bir tavır. Bu noktada, insanlık dışı dayak, saldırı ve öldürülme vakalarına adını yazdıran kadınlarımızın gerçeklerini hiçe sayıp; bunlara sebep olan erkek bilinçsizliğini ve doyumsuzluğunu ‘kara’ zihniyetlerle aklayanlara soruyorum… Siz göstermelik ‘ahlak bekçiliği’ yapmanın toplumu kurtaracağına gerçekten inanıyor musunuz yoksa tribünlere mi oynuyorsunuz?

Dizi furyasının televizyon dünyamızdaki geçmişi henüz çok taze… Gizli veya aleni yaşanan sefilliklerse köklü bir maziye dayanmakta! TRT’nin tek tabanca olduğu yıllarda, bir dansöz izlemek için Yılbaşı gecelerinin iple çekildiği ‘mazbut’ yayıncılık döneminde herkesin ahlakı pir u pak mıydı? Aksine medya bu kadar gelişmediği ve insanlarda açığa çıkma korkusu az olduğu için eminim pislikler daha da çoktu. Sansürcü zihniyet, baskıyı; baskı da patlamaları tetikler. Bu, tıpkı kırılmasın diye tüm süs eşyalarını kaldıran annenin çocuğunun misafirlikte her şeyi parçalamasına benzer. Gerekli terbiyeyle ‘kırmamak’ gerektiği öğretilen ve o süs eşyalarına aşina olarak büyüyen çocuk her ortamda nasıl davranılacağını bilir.

Sakın ola, bu satırlardan, dizilerin fütursuzca sahnelerle doldurulmasından yana olduğumuz sanılmasın. Hoş zaten ne denetim mekanizması buna izin verir ne de izleyici hoşgörüsü! Vurgulamaya çalıştığımız nokta, dizilerin iddia edildiği gibi çizgiyi aşmadıkları ve toplumu ahlaksızlığa sürüklemedikleridir. Çocukların dizi veya başka yapımları izlemelerinin kontrolünün ailelerin elinde olduğunu hatırlatarak! Bu otoriteyi kuramayanlar, kolaycı çözümü sansürcü bakışta buluyorsa o vakit ülkemize gelen turistleri de eleştirilerine malzeme olarak tavsiye ederim. Baksanıza, elin rezilleri uluorta yerde sarılıp öpüşmekteler. Hem de çoluk çocuk demeden.

Tiz kelleleri vurula!
Ekranda bir kadınla bir erkeğin sarılması, yeni nesil için ahlak bozucu… Ama aynı evde 2-3 kadınla birlikte yaşayan babanın yediği naneleri görmek veya annenin dayakla canından bezdirildiğine şahit olmak, sabi sübyan beyinlere zararsız! Yapmayın, sayın ahlak bekçileri… Artık bu gerçek dışı uyutmalardan ve yalakalık eleştirilerinden vazgeçin. Üstelik ahlak kavramının doğrudan kişilikle bağlantılı olduğunu da unutmayın. İnanmayanlar, ‘Soylunun oğlu soylu, hırsızın oğlu hırsız olur’ ana fikirli ünlü AVARE filmini izleyebilir! Yazımızı, Oscar Wilde’ın ‘Ahlak, bir insanın sevmediği bir insana karşı kurduğu otoritedir’ cümlesiyle bağlayıp, Goethe’nin ‘Çağımızın ahlaksızlığından neden şikâyet ediyorsunuz ki? Siz ahlaklı olun itibarınız yükselsin’ sözüyle noktalayalım.
Anibal Güleroğlu

Etiketler : , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank