Diyelim ki Talep Kısılmadı ya Ötesi ?
Sıkıldığım zamanlarda deniz kenarına gidip soluk almak nasıl bir duyguysa, Türkiye ekonomisi daraldığında bacaları harıl harıl tüten işletmeleri görmek de benzer bir duygu uyandırıyor.
İhracat için üst üste konulmuş paletlerdeki ürünleri görmek, onları işleyen ellerin, yüzlerin mutluluğuna tanık olmak, denizin ferahlatan sularında kulaç atmak gibi geliyor…
Ekonomi gazetecisinin romantiği de böyle olur diye düşünmek mümkün tabii ama son zamanlarda kaçınamayacağımız, karamsarlığa boğan öyle gerçekler yaşıyoruz ki, elde değil ekonominin deniz kenarında buluyorum kendimi…
Hele üretilen ürünler tarım ürünleri olunca açıkçası daha da iyi geliyor. Toprağın bereketinin tırlara yüklenerek, dünyanın dört yanına, İngiltere, Hollanda, Rusya'ya gittiğini görmenin keyfi başka.
Geçen hafta bu deniz keyfini iki gencin, pırıl pırıl iki kardeşin başında bulunduğu Akcelep firması yaşattı.
*****
Aileleri uzun yıllar tarımla uğraşan Celep kardeşler eğitimlerini yurtdışında tamamladıktan sonra babalarını ikna ederek topraksız tarım yani sera üretimine 2006’ yılında başladılar.
Bir yandan açık alanda, tarlada üretimlerini sürdürürlerken 50 dönüm arazi üzerinde de seracılık yapıyorlar.
Arılı üretim, hindistancevizi kabuğunda domates üretimi gibi modern tekniklerle üretim gerçekleştiriyorlar.
Sera domatesler özellikle iç pazarda ilgi görürken, "Akcelep Star" markasıyla da konserve ürünler dünyanın dört yanına ihraç ediliyor. TESCO gibi dünya perakende devlerine ürün verdiklerini, kısa zamanda yurtdışında markalı üretim yaptıklarını da düşünürsek kriz döneminin şanslılarından sayılabilirler.
Buraya kadar her şey yolunda. Ürünlerine yönelik dış talep daralmadı, kendi arazileri seraları var, bu seralarını jeotermal enerjiyle çalıştırdıkları için de şanslılar ancak onlar içinde bulundukları büyük geminin geleceğinden kaygılılar.
Ersin Celep, eğitiminin ardından bir süre İngiltere'de yaşamış ülkesine toprağına bağlı bir işadamı. Türkiye'nin ekonomik olarak gittikçe bağımsızlığını yitirdiğinden kuşku duyuyor. Ülkesinin IMF'den beklenen 20 milyar dolara muhtaç görünmesi zoruna gidiyor.
*****
Kardeşi Deniz Celep’in anlattıklarından da üretim zincirinin birbirine ne kadar bağlı olduğunu anlıyorsunuz. Gıda ürünü ürettikleri için yurtdışı talepleri daralmadı ama bu kez krizin başka etkilerini yaşamaya başladılar. Rekabet yaptıkları diğer ülkelere göre daha fazla navlun ödüyorlar. Türkiye’nin ithalatı düştüğü, mal çıkışı olmadığı için Türk ürünlerinde navlun fiyatları düşeceğine yükselmeye başladı.
Enerji fiyatları yüksek, istihdam vergileri yüksek bir ülkenin firması olarak, koşulları gittikçe rahatlayan Avrupa'daki rakipleriyle rekabet etmeye çalışıyorlar. Tabii bu da yetmiyor, krizin yarattığı diğer sıkıntılar da işlerine yansıyor.” Etiket alıyorum, etiketçi batmış, kavanoz kapakları yaptırdığım firma kapanmış. Devam eden düzende yan malzeme tedariğinde yok olmalar başladı. Bütün bunlar bize efor kaybettiriyor” diyor Deniz Celep…
******
Şimdi tarım ürünlerinin ihracatına bakıp mutlu oluyoruz ama bu ürünleri üreten tarım kesimi için ne yapıldığının yanıtı vahimdir.
Celep kardeşlerin anlattıkları Türkiye gemisi için iyi bir örnek. Onlara bakarak, onlar gibi üretimlerini sürdürenleri görerek “Türkiye radikal önlem almadan da idare eder” demek artık mümkün değil.
Ülke ekonomisi, üretimlerini sürdüren firmaların omzunda yükselse de zincirin sağlam halkaları tutunacak yer bulmakta artık zorlanıyor.
Evet, denizin bu kenarında su berrak, soluk alıyoruz ama nereye kadar?