Diyanet İşleri Başkanlığı’na Ulusal ve Küresel Bakış (I)
Bardak Taşarsa Diyanet Şaşar mı?
I. İç Politik Gelişmeler ve Diyanet İşleri Başkanlğı
İlk diyanet işleri başkanımız Mehmet Rifat BÖREKÇİ CHP milletvekiliğinden ayrılmış ve Diyanet İşleri Başkanılığı'na getirilmiş ve 17 yıl bu görevde kalmıştı. M. Kemal ATATÜRK'ün gerçekleştirmiş olduğu bu tasarruf, daha sonraları hep tersine çalışmıştır. Yani önce Diyanet İşleri Başkanlığı görevine gelinmiş daha sonra oradan siyasete girilmiştir. Kısca Atatürk zamanında önce rozet sonra sarık takılmıştı, Atatürk ten sonraki dönemlerde çoğunlukla önce sarık sonra rozet takılmıştır.
Konunun hasasiyeti ve teşkilatın da kendine özgülüğü nedeniyle gerçekte ise, siyasete karşı dinin iştah kabartıcılığı nedeniyle Diyanet Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Başvekillikte (Başbakanlıta) ta kalmıştır.
Diyanet İşleri Başkanı Prof.Dr. Ali BARDAKOĞLU Görevden ayrıldı/Alındı. Yerine de yine Profesör olan Mehmet GÖRMEZ getirildi. Bu bir istifa mıydı yoksa görevden alma mıydı bunun çok bir önemi yoktur. Zaten Sayın Bardakoğlu başta iktidar olmak üzere toplumun her kesimince benimsenen kabul gören bir kimliğe sahiptir ve kendisi bir sonraki seçimde milletvekilidir. Dahası, Diyanetten sorumlu bir vekil veya bakan da olabilir. Bu gün Başkan ile ilgili bakan (Faruk ÇELİK) arasındaki basit sürtüşmeden kaynaklanan ve istifa olarak görülen süreç aslında kurumun yeni teşkilat yapılanmasındaki çoğulcu (pülural) yapının hazmedilip hazmedilmemesinden kaynaklanmatadır.
Bu günkü iktidar Diyanet'e daha çoğulcu bir yapı kazandırarak özellikle Alevi vatandaşlarımıza tedrici temsil hakkı vermek istemektedir. Bu reform ile iktidar, başkanının da bir Alevi olduğu en büyük siyasi rakibine karşı (başta Aleviler sonra da diğer gayrımüslimler lehine) bir gol atmış olacaktır.
Öte yandan yine Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde yeni değişikliğe göre 19 Mart 2010 tarihinde yürürlüğüe giren yönergeye göre öncelikle doğu bölgelerimizde oluşturulmaya başlanan Aile İrşad ve Rehberlik Bürolarının faaliyeti bir başka tartışma konusu olmuştur. Zira bu günkü muhalefet, iktidarın etki ve kontrolünde olan / olacak bu hizmet birimleri aracılığıyla "manevi fişleme" yapılacağı, bir diğer bakışla dindar olmayan kesim üzerine mahalle baskısı oluşturma niyetinde olduğunu ortaya koymaktadır.
İktidarın din üzerinden yürüttüğü bu açılım paketi veya oyun Alevilere daha fazla temsil, ailenin korunması, ahlaki değerlerin yüceltilmesi gibi argümanlarla makyajlanmıştır. Bu makyajlı hizmet paketinin içinde pek doğal olarak (özellikle hizmet yürütücülerinin önyargılı ve yanlış uygulamalarıyla dini baskı, toplumsal fişleme, mahalle baskısı vb. yan etkiler bonus olarak ortaya çıkacaktır.
II. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Halihazırdaki Durumu:
Önce kurumu, ardından kurumun başındaki kişiyi sorgulamak gerek.
a) Diyanet İşleri Teşkilatı:
Osmanlı döneminde din işleri Meşihat Makamlığı'nca Şeyhülislam eliyle yürütülürken, 1920 yılında önce "Şer'iye ve Evkaf Vekâleti" (din ve vakıflar bakanlığı) adıyla "Bakanlık" olarak yer almış iken, 1924 'e kadar da bu statü aynen devam etmiştir. Din'in siyasetin dışında ve üstünde tutulması gerçeğinden hareketle 3 Mart 1924 te Şer'iye ve Evkaf Vekâleti kaldırılarak yerine, 429 sayılı Kanunla, Başvekâlete bağlı Diyanet İşleri Reisliği (Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı) kurulmuştur.
22 Haziran 1935 'de yürürlüğe giren 2800 Sayılı "Diyanet İşleri Reisliği Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanun", Başkanlığın ilk teşkilat kanunu olmuştur. Bu kanun 1950 yılındaki küçük revizyonlar da dahil 1979 yılına kadar devam etmiştir. Tabi bu arada Diyanet İşleri Başkanlığı ilk kez 1961 Anayasası metnine girmiştir. 1979 yılında 26.04.1976 tarih ve 1982 sayılı Kanunla, 633 Sayılı "Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun"da önemli değişiklikler yapılmıştır. Bu arada, teşkilat 1982 Anayasasının da maddeleri arasına girmiştir.
1) Bu Günkü Diyanetteki Feodal Yapı
Diyanet İşleri Başkanlığı uzun zamandır ve halen son derece despotça yönetilmektedir. Bu yönetimde dini hassasiyetin özeni olması gerekirken tam tersine din hizmeti veren kurumun zorlamacı ve motivasyondan uzak yönetim anlayışı nedeniyle binlerce diyanet personeli diyanet teşkilatından başka kurumlara geçmek için dilekçe vermişlerdir. Bu fiili durum nedeniyle zaten kurumun bizzatihi içinde bir reorganizasyon gerekliliği ortaya çıkmıştı.
Prof.Dr. İsmail KARA, 13 Kasım 2010 tarihinde Radikal'e yaptığı bir mülakatta, Diyanet İşleri'nin biri idari biri siyasi yönünün olduğundan bahsetmiştir. "Müminin Diyanet'i Değil" başlıklı mülakatta Diyanet'in siyasi yönünün ne büyük baskılar altında olduğundan bahsetmiştir. Sayın Kara'nın dile getirdiği konular bu baskıların en basitleridir. Aslında Türk coğrafyasındaki bu önyargı din ile siyasetin öteden beri bütünleşikliği ve bunun kronikliğinden kaynaklanmaktadır.
2) Müstakbel Diyanet İşleri Müsteşarlığı:
Yeni Diyanet İşleri, Müsteşarlık olarak planlanmaktadır. Bu müsteşarlığa bağlı Genel Müdürlükler ihdas edilecek ve bu genel müdürlükler başlı başına ayrı mezhep ve/veya yaklaşım ve/veya azınlık dinlerinden sorumlu olacak şekilde dağıtılacaktır.
b) Diyanet İşleri Başkanı:
Osmanlı'da Şeyhülislamlık makamına atama bu gün Başbakanlık tarafından yapıldığı gibi bizzat Padişah tarafından yapılmaktaydı.
Sevgili Yılmaz Özdil'in Hürriyetteki 12 Kasım tarihindeki köşesinde ".. koyun cami avlularına sandığı, yapın referandumu, bakın kim çıkıyor" diye bitirdiği yazısında Özdil'in tespitinin görünüşte pratik ve pragmatist olmasına rağmen özde realitelerden ve idari - siyasi dengeler ne kadar uzak olduğunu da ortaya koymak gerek.
Şunu baştan belirtmek gerek ki, bir ülkenin din işleri veya din hizmetleri başlı başına devletin görevleri arasında olmuştur. Olmaktadır. Ancak temsiliyet noktasında devlet ile dinin birbirine karşı statüsü durumu daha hassastır. Burada bir ülkedeki dinin en üst temsilcisi seçimle mi atamayla mı iş başına gelecek. Bu başlı başına özel bir durumdur. Teşkilat ve hizmetin yürütümünü gerçekleştirecek olan kişinin atamayla iş başına gelmesi son derece doğal görülebilir. Ancak temsiliyet noktasında olacak kişinin seçimle iş başına gelmesi seçimin yapılacağı cemaatleri veya coğrafyaları veya camileri birbiriyle dinsel anlamda savaşın içine sokacaktır. Ki bu durum ülke esenlik ve barışı için büyük bir risktir. Sırf demokratik bir din otoritesi ortaya çıksın diye böylesi büyük bir riski göze almaya gerek olmamalıdır.
Ancak şu var ki, dünyada eğer bir halifelik makamı ortaya çıkarılacaksa, ülkelerin müslüman olan nüfus miktarlarıyla ağırlıklı olmak üzere ülke din - diyanet işleri temsilcisinin oylarıyla seçilmelidir. Bunun düzenlemesini de pek doğal olarak başkanının dönüşümlü olarak yürütüldüğü İslam Konferansı Örgütü yerine getirmelidir.
Dünyadaki diğer ülkelerde bu görevi kimler yerine getirmekte ve göreve nasıl seçilmekte veya getirilmektedir.
İkinci olarak Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Dünya Din İşleri İle Entegrasyonu ile
Üçüncü olarak Türkiye'nin Kendine Özgü (nev-i şahsına münhasır) Durumu nu yarına bırakalım...
Yarın devam edecek...
Not:
Bu yazı, https://www.bilgiagi.net, http://www.bilgievreni.com, http://www.gazetecanik.com, http://www.kamudanhaber.com, http://www.siyasalforum.net, http://www.ahmetfidan.com ile, Gazete Canik vb. kağıt bası gazetelerde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.