Diyalektik Mutsuzluk
İlham kaynağım değerli sanatçı abim Tunay Bozyiğit’e ithaf olunur…
Şol gökleri kaldıranın, donatarak dolduranın, ol deyince olduranın doksan dokuz adı ile…
Bu yazıyla dinlenilebilecek müzikler:
Seyduna Türküleri-Bu Hayat Böyle mi Olur? (http://www.youtube.com/watch?v=rYWMnUptc64 )
Feryal Öney-Hem Okudum Hem de Yazdım, Yalan Dünya Senden Bezdim (http://www.youtube.com/watch?v=J-kOiS3b6pw )
Erkan Oğur-Seher Yeli ( http://www.youtube.com/watch?v=iVOiXwYrDh0 )
Mutlu olmak için sonsuz sebep var…
Mutsuz olmak için de sonsuz sebep var. ..
İnsana ‘insan’ olma yolunda lokomotif rolü üstlenen acılar ve mutsuzluklar konusuna neşter vuracağım… Kanatacağım yaraları bir bir, tuz basacağım üstüne… Yara bandı mı? O yok! Bırakın kanasın…
Kalbimi narkozsuz sökeceğim, koyacağım şuracığa… Ölmeyeceğim şimdilik, sürüneceğim sadece!.. Ama yuvarlanmayacağım, olamam ben yuvarlak, olmamalıyım!..
İnsanım ben... Toplum içinde yaşarım. Kalamam yalnız, olamam kimsesiz… Yaşarım sesli ya da sessiz!.. Kırarım, dökerim, tüketirim… Severim, söverim belki de sevilirim…
İnsanım ben, kudretliyim. Dağlar devirir, okyanuslar kuruturum… Güneşleri söndürür, gök kubbeyi yerle yeksan ederim… Ama gel gör ki acizim… Gel gör ki zavallıyım, insanım…
İnsan olmak zor… İnsan olmak zahmetli, namütenahi meşakkatli… Dağlar koyulmuştur omuzlarına insanların. Devasa kayalar verilmiştir ellerine, koca koca taşlar takılır ayaklarına…
Yusuf’un kör kuyularına rastlar insan, insanlık yolunda… Sıralanır önünde yaşamı boyunca… Ne ipi vardır tutunacak, ne de merdiveni vardır tırmanacak… Aslan pençesi kesilir insanın elleri oradan çıkmak isterse… Ve çıkılır bir şekilde ölmezse… Çünkü yeni kuyular beklemekte…
Peki nasıl mutlu olsun ki insan? Böylesine yükleri varken, yollarına muazzam engeller sıralanmışken... Kollarına, ayaklarına prangalar vurulmuşken… İnsanlık korkunç saldırılar altındayken… Dehşet yıkımlara uğrarken… İnsanlığın her şubesi vahşetle burun burunayken… Nasıl?..
Dünyanın dört bir tarafında açlıktan ölmeyi bekleyen milyonlarca insan varken… Ve onların kanlarını sömüren binlerce böcek kafalı insanımsı yaratıklar varken…
Milyonlarca insanın üstüne bombalar yağarken… Böcek kafalı insanımsı yaratıkların cepleri dolsun, keyifleri sürsün diye insanların ana dediği vatanlarına tecavüz edilip milyonlarca insan kurşunlanırken…
Milyonlarca insan vatansız, anasız, babasız, dosttan mahrum, sevgiden yoksun yaşarken…
Milyarlarca insan aşk acısı çekerken… Ne mümkün mutlu olmak, namümkün mutlu olmak…
Ya ülkem… Ahh ülkem…
Her dem semalarında akbabalar gezinen ülkem… Bizden gayrısına asla yar olamayacak, her karışı kan fışkıran ülkem…
Dağlarında, şehirlerinde, sokaklarında zulüm olan ülkem…
Hırsızlık, yolsuzluk, dolandırıcılık, katillik, usulsüzlük, fuhuş, haraç, rüşvet… Hepsini bir arada barındıran ülkem…
Yoksulluğun, işsizliğin kol gezdiği ülkem…
Gençlerinin geleceklerinden umutsuz olduğu ülkem…
Adaletin sağlanamadığı ülkem…
Temiz kalamayan ülkem…
Kadınların, çocukların satıldığı ülkem…
Kardeş kavgası olan ülkem…
Değerlerinden günden güne uzaklaşan ülkem…
Vefanın sadece bir semt ismi olarak anılmaya başlandığı ülkem…
Nasıl mutlu olunur ki? Nasıl?
Sokaklarında dilencilerin dolandığı, günlerini aç susuz geçiren insanların olduğu ülkemde iştahla yemek nasıl yenilebilir?
Kadınlarımız satılırken, şiddet görürken, hor görülürken nasıl rahat uyunur?
Huzurevlerinde evlatları tarafından terk edilmiş ‘evlatsız’ yaşlılarımız ömürlerinin son günlerini elem içerisinde geçirirken, çocuk esirgeme kurumlarında anasız, babasız çocuklarımız en taze zamanlarında sevgisiz büyürken nasıl huzurlu olunabilir?..
Ormanlar yakılırken, kuşlar öldürülürken, doğa hoyratça yok edilirken, hayvanlara işkence edilirken nasıl rahat olunur?
Bütün bunlardan evvel kendi denizinde boğulmamaya çalışır insan. Kişisel sorunlarıyla didişir durur. Bir baba için ekmek parasıdır, geçim kaygısıdır çile… Bir genç için gelecek kaygısıdır, belki de aşk acısıdır çile… Bir öğrenci için yaklaşan sınavlardır ömrünün törpüsü... Bir gurbetçi için sıla özlemidir insanı derde koyan…
İnsan olmak zor… Dertlerle dertlenmedikçe insan olmak zor… Nitekim canlıların içerisinde en dertsiz olanı hayvanlar… İnsanlarsa dertliler, çile çekenler, acı çekenler…
Mutluluksa ödülüdür mutsuzluğun… Kim bilir belki de kimimizin ödülü bu dünyada verilmeyecek…
Aşk mı? Onu hiç sormayın!.. Girmeyelim oraya, çıkamayız ki içinden…
‘Ben kullarıma taşıyamayacağından fazlasını yüklemem’ buyurmuş Yaradan… Öyleyse gelin üzerime herşeyinizle ey acılar … Nasılsa gücüm kadarsınız… Gelin ki kudretim nedir, siz de görün ben de! Ölene kadar yıkılmayacağım, haykırırım sizlere!..
Abdullah Oğuz ALA
İnsan adayı…