Dinler Arası Kadın*1*
Kadına verilen değeri, hiçbir din ve anlayış toplumsal olarak verememiştir, tarihin karartı dolu sayfalarında. Kadın yaratılışı itibariyle erkekten farklı sayılmış ama, dini hükümler çerçevesinde aynı kefeye konulmuştur. Farklılık bedeni sınırlar içindedir ve eşitliksizlikte bu noktadadır.Mantıklı baktığımızda erkek ve kadının bedeni tasviri aynı değildir. Kadın haklarını bilmezse yarım yaşar ve hayata bakış tasviride bu kanaatte oluşur. İnanma ihtiyacı vardır ve inandıklarımıza göre hayatımızı ikame ettirme hayatımızdaki eksikleri telafi eder.
Kadın nedir? diyerek başlamalı diyorum. Ne diyor doğruluk Peygamberi; “Bana dünyadan güzel koku ve kadınlar sevdirildi. Benim en mutlu ânım ise, namazda olduğum zamandır." HADİSİ ŞERİF
İslam da kadınına verilen hakları ne kadar biliyoruz. Bilsek de ne kadar işliyoruz hayatımıza. İslam dini sosyal bir dindir. İnsan hayatını, kadından erkeğe; çocuktan yaşlıya düzenlemek için inmiştir.
Kadın ve erkek olarak tabii hayatın bize verdikleriyle, ezbere yaşamaya kalkarsak yolun ortasında tökezler düşeriz. Anlam kargaşalarıyla, ziyana uğrattığımız hayatımıza dengeler getiren ,dinimizin emirlerini yerine getirmeliyiz. Günahlardan uzaklaşıp doğruluk eksenine girdiğimizi fark edeceğizdir, o zaman.
"Cennet annelerin ayağı altındadır." diyen dinimiz kadına hak etmiş olduğu değeri vermiştir. İslamiyet’in ilk şehidi bir kadındır. İlk Müslüman bir kadındır. Peygamberimizin soyu kızından devam eder.
İslam kadına savaşta ve barışta, başlangıçta ve sonda öylesine haklar vermiştir ki, insanın öylesi bir dönem de yaşayası gelmektedir. Kadın Osmanlı da perde arkasında ya cariye olmuş, ya da bastırılmış duygularıyla padişahlarının akıllarını yerlerinden oynatmış ve zararlar vermiştir. Din anlayışının yanlışlığı ve gelenekçi düzenin dar görüşüyle kadın, sokağa bile çıkamamıştır.
Oysaki, Peygamber dönemi Fatma binti Kaysın evinde İslam şurası toplantıları yapılmakta ve onun keskin zekasına güvenilip fikri alınmaktaydı. Cumhuriyet dönemi kadınına seçme seçilme hakkı verildiğinde şaşkınlık ve hayranlık iki kartına çıkarken, Kuran’da erkeğe ve kadına yapılan ayrı hitaplar ve haklar insanı hayrete düşürecek kadar anlamlı ve içeriği geniş haklar verilmiş.
"Kadınların haklarını yerine getirme husûsunda Allâh’tan korkunuz! Zîrâ siz onları Allâh’ın bir emâneti olarak aldınız." buyurmaktadır.
Başka dinlerin kadına vermediği konuşma hakkını bizim dinimiz sahabe kadınlarındaki örneklerle de ortaya koymuştur.
Hristiyanlık'ta değiştirilen İncil’de, kadınlara toplantılarınızda konuşmayın. Konuşmanıza izin yoktur, gibi emirler verilmektedir. Bakın Rahibe’lerin hayatına, bir Rahib’in peşi sıra hayattan kendilerini soyutlamalarına. Lakin din insan hayata çekidüzen verir. İnsanı cinsine göre hayattan soyutlamaz. Rahiplerin evlenme hakları varken, neden bu kadın olan rahibelerden alınıyor ve hayatları boyunca bundan mahrum bırakılıyorlar. Kadının temsil ettiği o latif ve narin ruh, kapılar arkasında hapsediliyor. Hristiyanlığa göre kadın şeytanca kötülüklere kapı açar erkeği yasak ağaca götürür. Allah’ın emirlerini çiğner ve erkeğin ahlakını bozar. Kadın günahın anası; fesat ve fitnenin kaynağıdır.
Yahudiler kadını, şeytana denk bir çizginin içinde görmektedirler. Ve kutsal kitaplarında çok belirgin bir emir halindedir.
Ve kadın ölümden acı buldum. O kadın ki, yüreği tuzak ve ağlar ve elleri zincirlerdedir”Tevrat..
Bir Yahudi kadın onların hukukuna göre alım satım yapamaz. Özellikle evli kadınların az akıllı ve deli nitelendirmesiyle bir çocuktan farkı olmadığı vurgularlar. Hahamların takdis etmesiyle evli oldukları eşlerle, kadın sadece kocasını emrini yerine getiren bir hizmetçiden aşağı görülmektedir. Kadın mal gibi kocasına verilir. Kadının hayır deme hakkı yoktur. Kadının getirdiği mallarda kocasının hakkı olur. Kadın karışamaz.
Yıllardır İslam’ın çok kadınla evlenme hükmüne laf atanların, bu hükmün gerekçelerini de okumaları gerektiğini düşünüyorum. Oysaki Yahudiler çok kadınla evlenmenin hiçbir şeye engel olmadığını söyler ve öyle yaşarlar. Kitaplarında da buna özendirici misaller verirler.
Evet gelelim övgüyle bitiremediğimiz Ortaçağdaki duruma, eski Roma tarihi eserlerini hayretle izliyoruz. O dönemde kadına verilen haklar öylesine sınırlı ki insanı şaşırtıyor. Kadının boşanma hakkı yok diyor eski Roma kanunları.
Ve Hindistan’daki din anlayışı ; Brahman dininin, kadın hakkında ki görüşü, genellikle onun murdar, zayıf karaktere ve fena huylara sahip olduğu ve mutlaka bir erkeğin ve kontrolünde bulunması gerektiği merkezindedir. Kadın kocasından veya babasından miras hakkına sahip değildir.
Budizm göre de Kadın şehvetin kendisi veya tahrikçisi sayıldığından, günahın, fitne ve fesadın asıl sebebi, yılanların en zehirlisi ve tehlikesi kabul edilir.
Kadının İslam dini dışında, hangi dinde olursa olsun yaklaşımı yukarıda belirttiğim ayrıntıların içeriğinde görebiliyoruz.İslam dini kadını ve kadın haklarındaki hükümlerini nasıl kuranda bildirmişse peygamberimizde hayatında da öyle göstermiştir.
Unutmadan bir noktaya daha değinmek istiyorum. Kadının Avrupa’daki değerinin çok değiştiğine inanmıyorum. Kendi kadınına biçemediği değeri, Avrupalı neden kan gölüne çevirdiği milletler içinde düşünmüyor. Oradakiler kadın değil mi? Onların gülmeye, eğlenmeye, toplumsal hayatla barışık olmaya ihtiyaçları yok mu? Bir ömür ağlamak mı onların kaderi ?
Haksa, hürriyetse, özgürlükse bu tüm dünya kadınların hakkı…
Selam ve Dua ile
Aysun Gül
Yazınızı okudum.
Ağustos 21st, 2010 at 17:41Tşk ederim.
Çapar Kanat
Çiftçi-Çiğ Süt Üreticisi