Dindarlar Nereye?
Dini değerler öncelikli bir parti olarak birazda bu yönün etkisiyle on yıldır iktidarda olmasına rağmen daha çok din dışı değerler öncelikli ‘Gezi’ olarak isimlendirilen hareketler sonrası Ak Parti iktidarı, bir anda tartışılır oldu. Yapayda olsa farklı siyasi rüzgarlar estirildi.
Cemaat ve cemaatler,onca yıldır varlıkları, tam performanslı gayretlerine ve hatta öne çıkarılarak dünyayı yönetir derecesinde güçlü gösterilmelerine rağmen yola çıktıkları din ve dini değerler adına ülkede çokta fazla mesafe katetmemişlerdi. Yaptıkları, atfedilen güçlülükleri bir şişirme balon muydu?
Gerçekte gösterildiği ve ifade edildiği üzere yukarda bahsedilen siyasi-gayri siyasi dini oluşum, hareket ve çalışmalar gerçek olsaydı; bir parkta toplanan bir grubun hareketiyle her şey tartışılabilinir duruma gelir miydi? Güçlü gösterilen dindarlar, grup ve cemaatler, suni veya doğal oluşan olumsuzluklar karşısında olumlu bir etken sahibi olamazlar mıydı?
Dindarlar, samimi dini ihtiyaç istek ve beklentilerini on yıldır hatta kırk elli yıldır ha bugün ha yarın büyük bir sabır ve sahici bir ümitle hala beklerler miydi? Zira on yıllık iktidara rağmen en büyük sorun ve ihtiyaçları başörtüsünü çözebilmişdeğiller.
Peygamber Efendimiz, ‘ cennet’ dışında dünyalık hiçbir vaatte bulunmamıştı. Bununla birlikte müslümanlar dünyalık beklentilerine çok uzun olmayan bir sürede kavuşmuşlardır. Yani Mekke döneminde ha bugün ha yarın beklentisiyle aynı konumda kalmadıkları gibi hicret sonrası Medine’de Mekke ile birlikte yahudi ve münafıkların onlara karşı çalışmalarına rağmen yükselen bir grafikle yol almışlar ve on yıl bitmeden Mekke büyük gücünü ortadan kaldırmışlardı.
Teknolojik gelişmeler sonrasında bir köye dönen günümüz hızlı dünyasında dindarların hep ümit ve beklentilerle teselli bulmalarında yanlış giden yada gerçekte öyle olmayan bir durum var gibi. Yada gerçekte herkes halinden memnun. Bu durumda bütün ümit ve beklentiler, suni oluşumlardan oluşturmalardan ibaret diye de düşünebiliyor insan.
Lisede öğrenciyken bir veya iki kızdan biri olan sınıf arkadaşım okul bahçe kapısından sonra başörtüsünü çıkarır çıkıştada aynı noktadan sonra takardı. Aradan otuz ,otuzbeş yıl geçti. Aynı şehirde öğretmen olarak ‘sidret’ül münteha’ noktası gibi başörtüsünü hala aynı sınırda çıkarıyor ve takıyor.
Bu durum dindarların dini inanç ve değerleri adına bir arpa boyu yol alamadıklarının en güzel göstergesidir.
Bu noktada hata, kusur ve suçun tamamını dindarlarda buluyorum. Dindarlar hayatı algılamada, günceli okumada, inandıkları ve öne çıkardıkları dine ve dini değerlere bakış ve sahip çıkışları açısından hatalı, kusurlu ve suçludurlar. Dolayısıyla kendi yaptıklarının cezasını çekiyorlar.
Öncelikle dini, siyasal ve toplum hareket olarak siyasallaştırmaları birinci hatalarıdır. Hem siyasi partiler hemde toplum hareketi olarak cemaatler, dindarların dini inanç, ihtiyaç ve beklentilerini maalesef siyasi ve politik zemine çekmişlerdir. Parti yoluyla dini değerleri, beklentileri siyasallaştırmak büyük bir hatadır. Cemaatlerin, toplumu iki gruba ayırıp illaki yönetimde üste çıkma diğer grubu yönetme şuuraltı hedefide dini amaçların bir anlamda siyasallaştırılmasıdır. Siyaseten ulaşılan hedefler siyasetende kaybedilir. Sandıkla gelen sandıkla gider esası gibi.
Dindarların anti demokrat anlayış ve bu doğrultuda davranış ve oluşumları ikinci en büyük hatalarıdır. Birilerini yüceltme, onun her sözünü tartışmasız doğru kabul etme, kendi görüşünü yok sayma ve şahsi görüşünün olmayışı elbetteki anti demokratik bir durumdur. Maalesef dindarlar anti demokratlığa bundan da ötesi kendi aklını kullanmamaya çok yatkındırlar. Ancak şahsi dünyalık menfaatleri söz konusu olduğunda akıllarını çok iyi kullanmaktadırlar. Hal böyle olunca her şey tepedeki şahıs yada şahısların görüş düşünce ve tercihlerine göre devam etmektedir. Tek başına şahıs veya cemaat ferdinin hiçbir hükmü, değeri ve görüşü söz konusu olmamaktadır. Böyle bir ortamda olaylar elbetteki kısır bir döngüde devam edip gidecektir.
Batı hayranlığı ve batı taklitçiliği dindarların üçüncü en önemli hatalarıdır. Bu hatayı daha çok eğitim, ekonomi ve sosyal hayat olarak dile getiriyorum. Batının ilmini alma yolunda maalesef batı taklitçiliğine düşüyoruz. Batının ekmeğine yağ sürüyoruz. Abdulhamit’le başlatılan batı eğitim sistemi daha da batılışarak devam ettiriliyor. Yanlış anlaşılmasın buna karşı değilim ama kendi toplumsal kültürel ve dini değerlerimizi batı eğitim sistemi içine tam olarak yayıp meczetmiş değiliz. Hal böyle olunca dindarların da açtığı bir okulda sonuçta batı kültürüne sahip nesiller yetişiyor.
Dini inançlarımız öncelikli bir ticari hayat, bir sistem maalesef oluşturamadık. Faizsiz bankacılıklar batı ekonomik sisteminin isimsel olarak uyarlamasıdır. Sonuçta batı kültürüne sahip, her şeyi faydacılık açısından gören, dini bile bu alışkanlıkla hem dünyevi hem uhrevi olarak kullanan, gerçekte dindar olmayan, batının ürettiği her türlü ürünü tüketmede manevi ayrıcalıklar edinerek yarış eden bir dindar tür ortaya çıkardık.
Bunun için ben rahatsız oluyorum; ama liseli sınıf arkadaşım yıllar sonra hala okul kapılarında başörtüsünü takıp çıkartmaya alışmış bu onun hayat tarzı olmuş artık.
Ne demişler inandığınız gibi yaşamazsanız yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız. Bugün tüm dünya dindarlarının sorunu bence bu noktada yatıyor.