‘Diktatör’ ve ‘Hırsız’ mı Olmak İstersiniz, ‘Demokrat’ ve ‘Kahraman’ mı?
Adım adım Brezilya operasyonu
Geçen hafta uzun uğraşlardan sonra Brezilya'da Siyonist bir darbe yaşandı. İddia edildiği gibi devlet başkanı Dilma Rousseff, ‘yolsuzluk' yüzünden falan azledilmedi.
Türkiye'nin Reis-i Cumhuru Tayyip Erdoğan gibi, Brezilyanın Devlet Başkanları Lula ve Dilman'ın küresel sisteme göre “suç” galerisini bir bir listelemeden önce, Güney Amerika'nın
Büyük ve en önemli ülkesine bir göz atalım.
Çünkü eskilerin 'ağyarini mâni, efradını câmi' diye tabir ettikleri söze istinaden bu hususta kapsamlı bir analiz yapmaya gayret edeceğiz. Zira bu sadece Brezilya meselesi değil, aynı zamanda Türkiye'yi ve Ukrayna'yı anlama meselesidir.
Brezilya'da nüfusun yüzde 1'i servetin yüzde 50'sine, yüzde 99'u ise diğer 50'sine sahip. O yüzde 99'un yarısı ise yüzde 10 bile pay alamıyor. On milyonlarca kişinin günlük geliri 1 doları pek geçmiyor. Portekizce'nin konuşulduğu ülkede “Turko” olarak isimlendirilen 1, 5 milyon Müslüman yaşıyor.
Halk aşırı derece fakir olduğundan, önemli bir nüfus sokaklarda yaşıyor. Bu nedenle milyonlarca parçalanmış aile var. Pek çok ülkede köylüleri şehirlere taşıma numarası burada da oynanmış, şehir varoşlarına milyonlar yığılmış. Yani bunca büyük toprağa rağmen ülkenin yüzde 80'ni büyük şehirlere çekilmiş.
Hızlı, çarpık ve dengesiz sanayileşme şehirleri tarumar etmiş, ‘favelas' adı verilen gecekondu mahalleleri ortaya çıkmış. Gecekondu dediysek bizdeki kaçak daireler gibi değil, en fakir Afrika ülkelerinden de beter bir hal.
Çocuk Koruma Derneği ‘ARBRAPIA'ya göre, gençler uyuşturucu ve alkol müptelası yapılmış, aile içi şiddet ve taciz sokaklara taşmış, boşanma ve sokakta yaşam bakımından da dünyanın en büyük toplumuna dönüştürülmüş.
Fakirliğin kol gezdiği ülkede çocuklar bile fuhşa sürüklenmiş, ülkede 2 milyon kadar 15 yaş altında çocuk fahişeden söz ediliyor. HIV / AIDS'in en yüksek olduğu ülkede çocuk kaçırma sık görülen bir hadise. Avrupalı ve Amerikalıların çocuk fuhşiyatının merkezine çevirdikleri yani hayatın cehenneme dönüştüğü bir diyardan söz ediyoruz.
BREZİLYA'NIN ‘ERDOĞAN'I
Bu şartlardaki yani 8,5 milyon km kare yüzölçümü ile dünyanın en büyük 5'inci ülkesi olan Brezilya'da, 2003- 2010 tarihlerinde Lula da Silva isimli bir adam gelir yönetime. 7 çocuklu fakir bir ailenin çocuğu olan Silva, ayakkabı boyacılığı, pastacılık, çamaşırhane ve metal işçiliği gibi işlerde çalışmış. Yani küresel sistemin aradığı aristokrat bir aileden değil, bir halk çocuğu.
Tayyip Erdoğan'la aynı zamanda iş başına gelen Lula da Silva, IMF ve DB politikalarının aksine açlık ve yoksullukla mücadele etti. Hep kontrollü muhalefet STK'sı Greenpeace'in hedefinde oldu. Yüzde 52'lik bir oyla gelen Silva, sessiz ve derinden çalıştı. Fakirlikle ve dış borçla mücadele etti.
Tıpkı Türkiye gibi ilk anda neler olduğu pek kavranamadı. Ancak fakir fukara her şeyin farkındaydı. 4 yılın sonunda daha yüksek bir oyla yeniden başkan seçtiler. Hukuken üçüncü dönemi mümkün olmadığı için Silva, yerine “sütten çıkmış ak kaşık kadar temiz” dediği Dilma Rousseff'i aday gösterdi ve o da seçildi.
Dilma selefinin yolundan gidince, 2013'de Türkiye ile aynı dönemde çapulcular orada da otobüs ücretlerinin zamlanmasını bahane ederek “gezi” benzeri bir ayaklanma yaptılar, yaktılar, yıktılar. Yakıp yıkanlar, bizdeki ‘çapulçuyuz' pankartları açan ve hiç halk otobüsüne binmeyen Brezilya'nın servet sahipleriydi. Sloğanları da “seni yeniden başkan yapmayacağız!” Buna rağmen Rousseff, 2014'de ikinci kez seçilmeyi başardı.
Halefin de selef gibi suç galerisi kabarmıştı. Kaldı ki, ikisi birlikte çalışıyordu ve halk her şeyden memnundu. Dilma'nun süresi dolunca, Lula yeniden aday olacaktı. Çünkü artık iş güç sahibi olmuş, fakirliği önemli ölçüde yenmiş, daha huzurlu bir hayat sürmeye başlayan halkın yüzde 60'ı böyle istiyordu. İşte tam da bu “büyük suçlar” bir bir ifşa olmaya başladı. Gelin onları sabırla okuyalım.
- SUÇ: IMF'YE BORCU ÖDEMEK
Brezilya'nın birinci ve en büyük suçu, Türkiye gibi IMF'e olan borçlarını tümüyle kapatıp, IMF'e borç veren ülke haline gelmesi. Dünyanın 6'ncı büyük ekonomisi olan ülkenin milli geliri 2 trilyon dolardan fazla ve artık dış borcu yok.
İşte bunu yapan devlet başkanına karşı kampanya yürütenlerin başında, başkan yardımcısı Michel Temer ve Parlamento Başkanı Eduardo Cunha bulunuyor. İsrail ve küresel politikalar yanlısı olan bu ikili, boğazlarına kadar yolsuzluğa batmış ve haklarında çok sayıda dava olan kişiler.
Geçici devlet başkanlığına getirilen Teber, ekonominin başına IMF'in eski çalışanı ve dünyanın en büyük finans devlerinden ve Siyonist baronların sahibi olduğu Goldman Sachs Brezilya Başkanı Paulo Leme'yi getirme kararı aldı.
- SUÇ: KÜRESEL ASALAKLARIN HORTUMUNU KESMEK
Suçlamaların hedefinde olan eski ve yeni devlet başkanlarının önemli suçlarından biri de, muhalifleri destekleyen uluslararası sermayeye bağlı finans oligarşisinin, sanayi ve ticaret burjuvazisinin, uzun yıllardır servetine servet katan hortumcu tayfanın tekerine çomak sokmak ve hortumlarını kesmek. Yani faizi düşürmek…
Son 15 yılı Türkiye ile bire bir aynı olan bu ülkede medyanın büyük çoğunluğu Yahudilerin kontrolünde ve Sorosçular son derece etkin. Sokak eylemleri ve muhalefeti, Soros'un finanse ettiğinin yüzlerce belgesi havada uçuşuyor.
- SUÇ: ARKA BAHÇEDEN OLMAK
Uzun yıllar Portekiz ve İspanya sömürgesi ile Habsburg Hanedanı'nın kontrolünde kalmış olan ülke, bir süredir de ABD'nin arka bahçesi idi. 2003'den bu yana işler değişmeye başladı, son yıllarda ise ABD'nin hiçbir isteği yerine getirilmez oldu.
Venezüella, Paraguay, Ekvator, Honduras, Bolivya gibi ABD'nin kontrolünden çıkan Brezilya, küreselcilerin kaçınılmaz hedefi haline geldi. Dahası yerli petrol şirketi Petrobras büyütülerek, Yahudi baronların petrol şirketleri Exxon ve Chevron'un etkinliği sınırlandırıldı. Bu nedenle güç dengesi değişmeye başladı.
- SUÇ: SİLVA'NIN 2018'DE YENİDEN SEÇİLME EĞİLİMİ
ABD'de olduğu gibi Brezilya'da da devlet başkanı en fazla iki kez başkan olabiliyor. Ara vermek şartıyla yeniden seçilebilir. Halkın yüz 60'ı, milyonları fakirlikten kurtaran eski devlet başkanı Lula da Silva ve azledilen Dilma Rousseff'i desteklemeye devam ediyor. Brezilyanın ‘beyazları' Lula'nın 2018'de yeniden devlet başkanı olmasını engellemeye çalışıyor.
Bizde 17/25 Aralık'ta “yolsuzluk” bahaneli darbe girişimi yapılırken, Brezilya'nın Zekeriya Öz'ü olan ve muhalefetin adamı savcı Sergio Moro, 2014'te, "Brezilya tarihinin en büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonu" dediği soruşturmayı başlatır. Bizde hedefte Halkbank, onlarda ise baronların tekerine çomak sokan yerli petrol şirketi Petrobras vardır.
- SUÇ: İSRAİL'E KATLİAMCI DEMEK
“Bütçe açığını saklamak için mali kuralları ihlal etmek” gibi âdi bir suçla itham edilerek azledilen Dilma Rousseff, 2014'ün Temmuz'unda yani savcı Sergio Moro'nun “yolsuzluk” soruşturması başlatmasından 2 ay önce “İsrail'in Gazze Şeridi'nde yaptığı müdahale son derece orantısız. İsrail, özellikle kadın ve çocuklardan oluşan sivilleri vurarak katliam yapıyor. Bu etnik bir temizleme değilse de kesin bir katliam anlamına geliyor” der.
Bunun üzerine de İsrail Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Yigal Palmo, Rousseff için “diplomatik cüce" benzetmesi yaparak “kendisine dikkat etmesi gerekir” diye tehdit eder. İşte azil sürecinin butonuna tam da o gün basılır.
- SUÇ: İSRAİL'E ÖZÜR DİLETMEK
Rousseff bu ağır benzetme ve tehditkâr sözler karşısında İsrail'e diklenir. Şimdi İsrail zindanlarında tutuklu bulunan İsrail Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin devreye girerek, Brezilya Devlet Başkanı Dilma Rousseff'i telefonla arar "diplomatik cüce" benzetmesi için özür diler. Türkiye'den sonra tarihte ikinci kez Brezilya'da, İsrail'e özür diletme bahtiyarlığına erişir. Özür dileyen hapse atılır, özür dileten azledilir. Türkiye'ye yapılanlar ise malum…
7. SUÇ: TÜRKİYE İLE BİR OLUP İRAN'IN HAKLARINI SAVUNMAK
Dünyada İsrail'i ilk tanıyan ülkelerden olan Brezilya'da Rousseff devlet başkanı olmasından sonra, yerel politikalar izlemeye başlamakla kalmaz küresel meselelere de ilgi duyar. Bu kapsamda Türkiye ve İran başta olmak üzere batı muhalifi ülkelerle iyi ilişkiler geliştirir. ABD ve baronları da yöneten karanlık yapılar, Brezilya'nın adım adım kendi uyduları olmaktan çıkmasından son derece rahatsızdır.
Çünkü Brezilya Devlet Başkanı Luiz da Silva ile Başbakan Tayyip Erdoğan'ın katılımıyla Tahran'da üçlü nükleer zirvesi yapılır. Batıya rağmen önemli mesafeler alınır. Süreç Rousseff döneminde de devam ettirilir.
8. SUÇ: YAHUDİ ELÇİYİ REDDETMEK
Bir Bulgar göçmenin kızı, tabiri caizse bir köylü kızı olan Dilma Rousseff, geçtiğimiz yıl İsrail'in Brezilya'ya büyükelçi olarak atadığı Dani Dayan'ı ‘illegal Yahudi yerleşim biriminde yaşadığı gerekçesiyle' onaylamaz. Bu İsrail-Brezilya ilişkilerinde yeni bir kriz demektir.
Bu kriz üzerine yeniden harekete geçen küresel Siyonist örgütler, Brezilya'da satın aldıkları hâkim, senatörler ve geçici devlet başkanlığına getirilen devlet başkan yardımcısı Michel Temer'le anlaşarak darbe sürecine hız verirler.
İşte bu süreçte, Brezilya'nın medya ve ticaretine hâkim Yahudilere, Rousseff'e karşı ‘derhal harekete geçin' emri verilir. Dilma'nın kararını “Nazi zulmü”ne benzeten ve “sefil” olarak niteleyen Yahudi medyası, “Göğsüne yıldız koymakla Nazizmin temsilcisi oluşunu maskeleyemez” diyerek hakaretler yağdırır. Eleştirileri acımasız bulan İsrail'in Rio fahri konsolosu Osias Wurman ise “Brezilyalı toplumun hiçbir kesimi ‘sefil' olarak adlandırılma ile Nazi karşılaştırmasını hak etmiyor" diye itiraz etse de, artık balığın kavağa çıkma vakti gelmiştir.
ZİKA İLE TEHDİT
Bu yıl Brezilya'da yaz olimpiyatları yapılacaktır. Brezilya bunun için büyük bir yatırım yapar. Ama Silva ve Rousseff'in durmaya niyeti yoktur ve Brezilya 7 asırdır esaret ve sefalet yaşayan halkı kurtarmaya kararlıdır.
Lakin batı, Afrika'da çok etkili bir sonuç ortaya çıkaran Ebola gibi, ülkeyi ekonomik ve sosyolojik olarak çökertmek amacıyla biyolojik silah olan Zika virüsünü devreye sokar.
Arjantinli bilim adamları, bebeklerde mikrosefaliye neden olan zikanın, ABD'de Monsanto Laboratuvarlarında geliştirilip, Brezilya su kaynaklarına bırakıldığını söylüyor. Bu iddia “Brezilya ekonomisinin yok edilmek istenmesi” olarak yorumlanmıştı.
‘YAŞANAN SİVİL DARBE'
Yüce divandan yargılanmak üzere 6 ay süreyle görevden uzaklaştırılan Devlet Başkanı Dilma Rousseff, yaptığı son ulusa sesleniş konuşmasında yürütülen süreç ve yargılama girişimini "darbe" olarak nitelendiriyor. Herhangi bir suç işlemediğini belirten Dilma hükümetinin "sabotaja uğradığını" belirtip, yaşananları "maskaralık" olarak niteliyor.
ERDOĞAN: OYUN AYNI OYUN, TUZAK AYNI TUZAK
Türkiye'de 2013'de başarısız ‘gezi kalkışması' sürecinde, Brezilya'da başlatılan yakma yıkma ve talanı, dönemin Başbakanı olan Tayyip Erdoğan, “Türkiye'de başaramadıklarını Brezilya'da başarmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Oyun aynı oyun, tuzak aynı tuzak” diye yorumlamıştı. Geçtiğimiz günlerde konuşan Reis-i Cumhur Erdoğan, Brezilya'da yaşanan darbe girişimlerini aynı şekilde eleştirmeyi sürdürdü.
Brezilya'nın 36. Devlet Başkanı olan Dilma Vana Rousseff, Bulgar asıllı bir ailenin çocuğu olarak devlet başkanlığı seçimlerinde oyların yüzde 52'sini alıp, ikinci kez seçilmiş milli bir lider.
İşte herkesin öve öve öküz ettiği demokrasi bu. İşlerine gelmeyen adımı attın mı “diktatör” ve “hırsız”, onlara hizmetkârlık ettin mi “demokrat” ve “kahraman”.
Yaşasın “diktatörlük” diyeceğim de “kaz kafalılar” maksadımızı anlamaz.