content
30 Nis

Dikkat! Bu Bir 1 Mayıs Yazısıdır…

“Osmanlı zamanında haftalık tatil Cuma idi. Atatürk haftasonu tatilini Pazar’a aldı. İyi mi oldu yoksa kötü mü?” Yirmi kısa dönem er biz vardık yirmi kadar da asteğmen, neticede hepimiz de üniversite mezunu idik. İnkılap Tarihi diyebileceğimiz haftada 2 saatlik bir eğitim almamız öngörülmüştü asker iken ve bir binbaşı anlattığı derslerden birinde bu soruyu sordu hepimize... Askeri Lisede askerlik yapmanın güzel taraflarından biri, sınıflardan bir sınıfta eğitim alıyoruz muhtemelen de tarih sınıfı. Masaların gözlerinde tarih atlasları var. Eğitim sırasında çaktırmadan masa altından tarih atlasını karıştırıyorum bir yandan, Etiler Frigler diye devam edip günümüze doğru devam eden dünyanın tarihi serüveni...

Asteğmenlerden yorum yapan pek çıkmadı neticede subay sayılıyorlardı, biz onlara göre biraz daha rahattık. Bir kaç arkadaşım söz aldı; “iyi oldu dünya ile eşitlendik ticaret için faydası oldu” diyen de oldu “ değişmese de olurdu, o kadar da öncelikli bir konu değildi” diyen de. Binbaşı bir ara “sağdan yedinci” dedi, sanırım İlkçağ denilen zamanları karıştırıyordum masa altından; tekrar “sağdan yedinci” dedi, Ortaçağ zamanlarında idim ki zaman hızlanmıştı sanki... tekrardan “sağdan yedinci” dediğinde ise; Ortaçağ karanlığından “ aydınlanma” döneminin zihinsel durumuna geçmiştim ürkek ürkek... sağa sola bakındım, evet herkes bana bakıyordu “sağdan yedinci” bendim! Madem ki Ortaçağın karanlığından “aydınlanma” dönemine gelmiştim; karanlıkları aydınlatmak da artık benim görevimdi: )

Hiç düşünmeden (düşünecek zaman bile bulamadan) “ Ben Atatürk’ün yerinde olsaydım; haftalık tatili Çarşamba yapardım” dedim. Başta binbaşı, teğmen olmak üzere asteğmenlerin ve kısa dönem arkadaşlarımın yüzlerindeki şaşkınlığı unutamam. (Muhtemelen “deli midir nedir” filan diye düşünmüşlerdir.) Sonra da devam ettim sözüme “ Ben Atatürk’ün yerinde olsam; haftalık tatili Çarşamba yapardım. Sonra da tüm milleti bir yere toparlayıp derdim ki Osmanlı’nın haftalık tatili Cuma idi ve Osmanlı geri kalmıştı; Avrupa’nın haftalık tatili Pazar ve onlar Osmanlı’dan daha ilerideler. Bizim hedefimiz Avrupa’nın da ilerisine gitmek, o yüzden bizim haftalık tatilimiz Çarşamba olacaktır. Şimdi Avrupa’yı geçene kadar tatil filan yok! Yedi gün çalışıyoruz.” Binbaşı bir süre düşündü ve sonra şöyle dedi “ Siz okumuş yazmış adamlarsınız; size böyle sorular sormamak lazım.”

.... Dirse Han oğlu ve birkaç arkadaşı meydanda aşık oynamaktadırlar. Bayındır Han’ın boğası meydana salınır, diğer oğlanlar kaçar, Dirse Han oğlu kaçmaz. Boğa üzerine gelir, Dirse Han oğlu yumruğunu boğanın alnına dayar, meydanın diğer ucuna sürer, boğa ve oğlan bir süre birbirlerini meydanın bir ucundan diğer ucuna sürerler, yenişemezler. Sonunda oğlan “ yıkılmakta olan, yıkılacak olan dama direk vururlar, ben de bu boğaya direk oluyorum, çekileyim kenara” diye düşünür ve yumruğunu çeker boğanın alnından. Tepeüstü düşen boğanın boğazını keser bıçağı ile. Dede Korkut gelir oğlanın adını koyar: Boğaç Han...

Boğa Hanlar hanı Bayındır Han’ın boğasıdır. Boğaç Han onu yenerek adını kazanmıştır. Bir bakıma oğul kız fark etmez; her insanın yetişkinliğe erişkinliğe geçişi, anasından babasından daha güçlü olduğunun kavgası rüştünü ispat etme davasıdır. Boğaç Han ezberbozan bir yaklaşımla yapmıştır bunu. Bir yere kadar gücünü test eder, dener; biraz daha devam etse belki de ve de muhtemelen boğayı yenecektir zaten ama bunun yerine “boğanın yolundan çekilmeyi” ezberbozmayı, denenmemişi denemeyi, boğanın ananın babanın ve dahi devletin beklemediği davranışı yapmayı seçer.

Bu yıl ilk defa Taksim meydanı kutlamalara açılacak. Şu kadar yıl önce şu oldu bu oldu tarzı yorumlara hiç girmeden bu yılki 1 Mayıs beklentimi yazmak istiyorum.

Adınızın kim olduğunuzun sıfatlarınızın hiç önemi yok. Siz isimsizler, isim kazanmak için boğa ile mücadele edenler... boğa ile itişmeye devam edecek misiniz? 1 Mayıs’ta Taksimde olmak boğa ile “hala” aynı düzlemde olmak. Aynı kurgulanmış itişmeyi devam ettirmek. Sizin için birilerinin kurguladığı bayramı kutlamaya çalışacaksınız. 23 Nisan Çocuk Bayramı’dır, 19 Mayıs Gençlik Bayramı. Ama ne çocuklara ne de gençlere sorulur “Bayramınızı nasıl kutlamak istersiniz?” diye. Kurgulanmış bayramlar yaşanır bu ülkede. Büyüklerin, yetişkinlerin, ana babaların yani devletin kurguladığı bayramlar.

Kendisine sorulsa belki de facebookta gezinerek, cep telefonundan mesaj atarak sahilde gezerek, evde dizi seyredip çekirdek yiyerek v.s “kendine göre ve kendince” bir gün/bayram yaşamayı tercih eden çocuklar gençler tektipleştirilir, “büyüklerin” istedikleri şekil davranış kılık kıyafetlerle “büyüklere” gösteri yaparak “bayram” kutlarlar. Çocuk ya da gençlik bayramı mıdır yaşanan yoksa “büyüklerin” bayramı mı?

“büyükleri”, “boğayı” şaşırtın bu yıl. Evet artık Taksim meydanı sizin. (sizin dememe de takılmayın sizlik bizlik yok artık.) Çoluk çocuğunuzu eş dostunuzu alın ve parklara kırlara bayırlara koşun. Alın elinize “1 Mayıs” yazılı bir pankart. Asın bir yere toplanın altında. İster karpuz kesin, ister uzun eşek oynayın isterseniz “yağ satarım bal satarım”, bol bol çekirdek yiyin (ama kabuklarını yerlere atmayın) gırgır şamata güzel bir gün geçirin. Bayram gibi bir bayram.

Bırakın Taksim Meydanı boğaya kalsın. İsterseniz boğaya küçük bir not bırakın sadece: “ Nazik davetiniz için teşekkür ederiz, bu yıl nedense Taksim’e gidesimiz gelmedi, kıra bayıra çayıra gidiyoruz ailecek, lütfen çekinmeyin siz de buyrun...”

Taksimde “sizin” büyükleriniz kürsüden masallar anlatacaklar her yıl olduğu gibi. İlla da “masalsız bayram kutlayamayız” diyorsanız; 1 Mayıs’ta Validebağ Korusuna gelin canlarım. Size bir “Kırmızı Şövalye” masalı anlatayım....

Etiketler : , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank