“Dikenli Tele Takılmış Çiçek, Yüzyılımız Çiçek Diye Seni Getirdi.”
-Hey, sana diyorum!
-Ne, anlamadım?
-Vurdum seni, bir şeyler yapman lazım.
-Nasıl yani?
-Vurdum diyorum, arkadaşım yerine yanlışlıkla seni vurdum.
Bu diyalog, okulda nöbet tutarken bir öğle teneffüsünde, 7 yaşında bir çocukla aramızda geçti. Hayali bir silahla geziyordu, arkadaşlarını kovalıyordu –belki hırsızdılar, belki katil bilemiyorum. Tepki vermem gerektiğini söylediğindeki duraksayışım, nasıl bir tepki vereceğimi bilemeyişimden oldu. Eğer, “Ah! Vuruldum” deseydim, oyununun bir parçası olmuş ve elindeki silahı da böylece kabul edip, onaylamış olacaktım. “Silahla mı oynuyorsunuz? Ne kadar yanlış” diye müdahale etseydim, bir şekilde mutluluk veren bir oyun düzeneğini yerle bir etmiş olacaktım. İkisini de yapamayıp, karşılık veremediğim için “pas geçildim”. Çocuklar oyunlarına devam ettiler.
Bir süre önce de bir meslektaşımla sohbet ederken, çocuğunun öğretmeninden şikayet aldığını anlattığı olmuştu. Öğretmeni, anaokulu öğrencisi çocuğun sürekli hayali silahlarla oynadığını, oynamak istediğini belirtmiş, arkadaşlarını rahatsız ettiğini söylemiş. Arkadaşım da “erkek çocuğu bu; erkekler silahla, kızlar bebekle oynar” diye savunmuştu çocuğunun bu davranışlarını.
Bu gibi cümlelerin, toplumsal cinsiyet sınırları içinde dayatılan bir takım basmakalıp fikirlerden ibaret olduğunu düşünmekle birlikte, toplumsal cinsiyetin eril ve dişiliğine dair var olan görüşlere itiraz getirmeye çalışmanın biz eğitimcilerin öncelikli görevlerinden biri olduğunu düşünüyorum.
Ders içi etkinliklerde -diyelim ki renkli malzemeler kullandırıyorsunuz, “Kızlar pembeyi erkekler maviyi seçer” cümlelerinin önüne geçin-arkasından konuşun. Çalışılan atölye düzenlenecekse “ Kağıtları kızlar toplasın, masaları biz taşıyalım”ın da önüne geçin.
Dönelim hayali şiddet unsurlarına.
Bir defasında tiyatro kulübünde çocuklarla fiziksel aksiyon çalışması yapıyorduk. Onlara birer cümle verip oynamalarını istiyorum. Bir öğrencime “Birini takip eder” cümlesini verdim. Bir öykü kurdu ve sahneye çıktı. Birini takip etti ve o kişi tarafından fark edilince, silahla karşısındakine ateş etmeye başladı. İzleyiciler olarak tasarladığı öyküyü konuştuk, tartıştık. Niye öldürdün adamı diyen soran da oldu, şiddet sana yakışmıyor diyen de. Sonra yeni bir öykü kurdu ve sergiledi. Bu defa takip ettiği kişi onu yine far etti, o da heykel oldu. Bunu da konuştuk, daha yaratıcı bir fikir olduğunu söyledi arkadaşları. Sonra içlerinden biri önerdi; “Takip ettiğin, çok sevdiğin ve uzun süredir açılamadığın kız arkadaşın olsun. Seni fark edince elindeki çiçekleri ona uzat ve sevdiğini söyle”.
Çocukların pc oyunları, izledikleri dizi ve filmler, oyuncakları ve maruz kaldıkları yetişkin anlatıları, mesela kahramanlık! hikayeleriniz sayesinde gündelik pratikleri şiddet sarmalında. Önce eğitimciler, sonra herkes, çocuklar size silah doğrulttuğunda, silahı alın yerine bir demet çiçek koyun bizim yaptığımız gibi. Yoksa yarınlara gönderilen çiçekler de dikenli tellere takılacak..
Onlar ki büyüdüklerinde şiddeti öğrenmemiş olsunlar; daha sağlıklı birliktelikler, daha sağlıklı topluluklar ve halkları oluştursunlar.
Bu yazı bir 9 Ocak günü dünyayı terk eden usta Cemal Süreya anısına, onun özlemiyle kaleme alınmıştır; ışıklar içinde uyusun.