Didim’e de Bir Uğrasan Mehmet Bey!
Mehmet Bey, çarşıdaki bir kafeye oturdu. Yanına güleç yüzlü garson yaklaştı.. “Buyurun efendim” dedi. Mehmet bey cevaplamadı cebinden bir kalem bir kağıt çıkardı. Kağıda “Ben bir gözleme bir limonata istiyorum kızım” yazdı.. Kusura bakma kızım ben ne işitiyorum nede konuşabiliyorum diye eklemişti siparişinin sonuna. Genç kız durumu anladı ve kağıda “Peki efendim” yazdı..
Mehmet bey altmışlı yaşlarda, eşini kaybetmiş çok varlıklı biri idi. Dışarıdan onun zengin olduğuna dair hiçbir emare yoktu.
Genç kız biraz sonra siparişi getirdi. Yüzü güleç şekilde siparişini bıraktı. Masadaki kağıda “Afiyet olsun efendim” yazdı ve diğer siparişlere yetişmek için acele ile tezgaha koştu. Kafenin hatırı sayılır bir müşterisi vardı. Öğlenleri dolup taşıyordu. Kafe sahibi iyi kazanıyordu. Mehmet bey yemeğini bitirdi genç kıza el ederek hesabı istedi. Genç kız güler yüzüyle Mehmet beyin yanında bitti..Koşturmaktan kan ter içinde kalmıştı. Mehmet bey hesabını ödedikten sonra kağıda “Teşekkür ederim kızım” yazdı. Genç kızda “ben teşekkür ederim efendim” yazdı..
Mehmet bey insan sarrafı idi. Servetini insani özellikleri ile kazanmıştı. Her şeyi dili ile yani konuşması ile kazanmıştı. Mehmet bey hayatta her şeye doymuştu. Birkaç nesline yetecek parası vardı. Ama bir şeye doyamamıştı. İnsana , iyi insanlara hep özlem duyuyordu.. Güzel insan gördüğünde kendini çok şanslı ve mutlu hissediyordu. Aslında Mehmet Bey ne sağırdı ne de dilsizdi. Bir amacı vardı kendince ve bu rolü oynuyordu.
Ertesi gün yine kafeye gelip masaya oturdu. Genç kız gülerek yaklaştı, Mehmet bey yine siparişini yazdı..”Bir gözleme bir limonata” Genç kız koştu getirdi. Mehmet bey genç kızın ilgisinden memnun kalmıştı. Hesabı ödedikten sonra genç kıza yüklü bir bahşiş bıraktı..genç kız kalemi aldı ve kağıda “Teşekkür ederim efendim” yazdı.
Mehmet Bey bu ilgi nedeniyle buranın müdavimi olmuştu. Hergün yemeğini yer genç kıza teşekkür eder bazen bahşiş bırakır giderdi. Genç kızda her seferinde üşenmeden “teşekkür ederim” yazar Mehmet beyi uğurlardı.
Kafe sahibi bir gün genç kızı yanına çağırıp azarladı.. Bu morukla çok zaman kaybediyorsun, işimiz çok. “Sormadan limonatasını ve gözlemesini bırak gel moruğun” dedi. Mehmet bey bunları işitiyordu. Ancak bozuntuya vermiyordu. Genç kız sormadan gözleme ve limonatayı alıp getirdi.. Mehmet bey bu sefer kağıda “ben çay istiyorum kızım” yazdı. Genç kız mahçup bir edayla “özür dilerim efendim benim hatamdı” dedi.
Mehmet bey genç kızın ilgisinden dolayı buraya geliyordu. Genç kızın ona karşı gösterdiği nezaket O’nu büyülemişti. Bu durumdan memnun olmayan kafe sahibi idi ve bu yazışma seramonileri onu çok kızdırıyordu..O na göre zaman kaybından başka bir şey değildi. Derken kafe sahibi genç kızı böyle bir tartışmadan sebeple işten kovdu.
Mehmet Bey genç kızın kovulmasından dolayı kafeye bir daha uğramadı. Onu kafeye çeken ne gözlemenin ne de limonatanın lezzeti idi. Mehmet bey genç kızın her seferinde üşenmeden “Teşekkür ederim” yazmasına vurulmuştu. Genç kızın ayrılmasından sonra kafe sahibinin müşterileri giderek azaldı. Nasıl azalmasın; buraya müşterileri çeken şey aslında genç kızın güler yüzü ve ilgisi idi. Sonunda kafeyi elden çıkarmaktan başka çaresi kalmadı.
Mehmet Bey burayı devir alarak işletmesi için genç kıza teklif götürdü. Genç kız sevinçle kabul etti. Genç kız çok mutluydu ama bir o kadar da şaşkındı. Bir akşamüzeri genç kız Mehmet Beye neden kendisine böyle davrandığını sordu.
"Bak kızım" dedi “sen çok iyi bir insansın. Sen benim her gelişimde bana teşekkür ettin, üstelik bunu yazarak yaptın. İnsanların çoğu dili ile bile söylemeye üşenirken sen her seferinde yazma zahmetine katlandın. İşinden olma pahasına bana teşekkürü esirgemedin. Teşekkür herkesin birbirine borçlu olduğu ama kimsenin ödemek zorunda olmadığı bir borçtur. Ödendiğinde kazancı, ödenmediğinde de kaybı büyük bir haslettir” diye ekledi.
Sözün Özü!
Ah Mehmet bey ah. Bir de Didim'e, esnafımıza, insanlarımıza uğrasan diyorum! Teşekkürün ne kadar zahmetli olduğunu bir görsen diyorum...