Devr-i Sabık’lar!..
Eğer durumdan şikâyetçi olanlar Atatürk döneminin kadim Halk Partilisi veya illâ tarihi ve gerçek Demokrat Parti’li iseler mesele yok. Çünkü bu orijinal insanları 1960’dan sonra CHP’de, 12 Mart’tan sonra AP ve DYP’de ve kesinlikle Turgut Özal dönemi dışında ANAP’ta göremez; Türk İnkılâbı, gelenek ve gerçek çizgisine mensup, erbabı faziletten olan yüksek şahsiyetlere; Hakkaniyet, adalet, hukuk ve demokrasi düşmanı; Haksızlık, yolsuzluk, yalan-talan, ayırma ve kayırmanın çöreklendiği siyaset şirketlerinde rastlayamazsınız!..
ÖZELEŞTİRİ, VİCDANİ YARGILAMA VE SORGULAMA:
Büyük Türk Milleti ve şanlı Türkiye Cumhuriyetini bu karanlık günlere, kâbuslara, vahamet, kriz, kaos ve şeamete sürükleyenler: Başta İsmet İnönü, Alpaslan Türkeş, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan, Süleyman Demirel, Turgut Özal, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Devlet Bahçeli, Deniz Baykal ve Doğu Perinçek ile şu an itibarıyla sözde milli merkez (?!) başkanı Cindoruk değil mi?.. Aslına, nesline, dava/misyon ve milletine ihanet ederek, AKP’de yuvalanan eski Demokrat Parti’li, AP, DYP ve özellikle ANAP’lılara ne demeli?!.
Hani siyasi ahlâk, namus-şeref, insanlık onuru, Milli dava, manâ, ilke, ruh ve misyon haysiyeti nerede?.. Her ne kadar siyaset bir din, partiler mezhep değilseler de; İlkeli, onurlu, sorumlu, sahip, saygılı ve omurgalı olmak, inandığı veya sığındığı yerde haysiyetli durmak, insan olmanın olağan, doğal ve zorunlu bir gereğidir.
Özellikle Türk soyundan gelenler; Namuslu, dürüst ve demokrat olanlar ile etnikten kripto olmayanlarda bu karakter, en yüksek, saygın ve saygıdeğer biçimde zuhur ve tezahür eder. Zorunlu haller ve mücbir nedenler dışında şahsiyetli ve haysiyetli insanlar yaşadıkları sürece ilke, onur, yol ve çizgilerini muhafaza etmekle maruftur. Buna mukabil, Ebu Cehil, Ebu Leheb ve Muaviye bin Ebu Süfyan (şeytan) soyundan gelen selefiler bukalemun gibidir. Ne zaman nerede olacakları ve oldukları yerde rahat durup durmayacakları bilinemez.
MİLLET VEKİLİ Mİ?.. parlamenter mi?..
Bırakın Türkiye’yi, dünyanın en dinsiz, (dini anlamda) ahlâksız ve ateist ülkelerinde bile, Millet Parlâmentoları’nda temsil görevi yapan kimseler millete vekâleten ve bizzat millet adına vazife icra ve ifa ederler. Hareket tarzları tıpkı bir “vekil avukat” durum ve derecesinde olup; Asla had ve hudutlarını aşamazlar. Objektif ve orijinali bu; Peki bizimkiler neyin nesi?..
Neden ve niçin Türkiye parlâmenterleri, kendi hür iradeleri ile Cumhurbaşkanı adayı önerme, bizzat aday olma veya istediklerini (ya da isteyeni) aday gösterebilme uğruna medeni cesaret ve fazilet gösteremediler?. Dayatmadan şikâyetçi olup; 6271 sayılı yasayı suçlayanlar, mezkür yasa 2011 ve 2012 yıllarında görüşülürken “akıl tutulması ile malul” veya akıl-mantık melekeleri dumura uğramış, idrak, basiret ve becerileri uçup gitmiş miydi acaba?..
Sebebi: 1961’den bu yana, Türk Milleti’ne “Vekil” seçtirilmeyişidir.
Aksi takdirde, beka, basiret, ilim ve ferasetten nasipsiz eşhasın oralarda işi ne?
YÜKSEK YARGI NEDİR?..
Diğer taraftan; Ancak ve sadece adalet, hakkaniyet ve hukukta hata yapmayacak kadar ilim, ahlâk, kıdem, ehliyet, ilke, şahsiyet, haysiyet, yüksek karakter; Yani liyakat sahiplerinin görev yapabilecekleri “hak, adalet ve hukuk” hanelere Mahkeme ve Yüksek Mahkeme denilir.
Türk Milleti’nin yüksek hars’ı ve asırlarca dünyayı idare etmiş medeniyetinin gerçeği, değişmez geleneği, düsturu budur. Her ne kadar, bu gelenek ve genetik gerçek doğrultusunda, sadece yüksek ilim/ahlâk ve fazilet sahibi soylular hukukçu (Hâkim, Savcı, Avukat).; Ast ve üst Subay, Polis ve Millet Memuru olabilirken (Osmanlı/Enderun ve İngiltere/Exeter örneği), 1960’dan sonra her önüne gelenin her yere girebildiği, her makama aday olabildiği (vaktiyle orduya silâh çekmiş eşkıyanın Cumhurbaşkanı adayı olması) bir memleket büyük bir hesabın arifesindedir. Çünkü artık bu ülkede, yüksek mahkemeler adalet dağıtamıyor; Hak, hukuk ve huzur üretemiyor. Şimdi söyleyin bakalım: YSK neden adil değil acaba? Unutmayın!.
İnsaniyetin miyarı adalettir. Eğer adalet yoksa dikta, cunta ve mezalim vardır biline.