Devleti Teslim Almaya Cüre’Et
Devleti Teslim Almaya Cür'et
İlk önce bir hususu tespit ve hatırlatmakta zaruret var:
“Türkiye’nin Kürt sorunu var” demek ne kadar abes, anlamsız ve kastı mahsus (düşmanca) bir yalansa; “Dersimi zulüm ve katliam olarak nitelemek”, o kadar hainlik, devlete karşı zalimlik ve tarihi münkirliktir…
Bayramda başlayan ve bugüne kadar aralıksız yaşanan gelişmeleri mutlaka takip etmişsinizdir. Eli kanlı, esbabı (varlık sebebi) kirli menfur örgüt taraftarı, kanunen ceza ehliyetini haiz bulunmayan ve reşit olmayan 15 yaş altı partizan ve sempatizanlar, sözde kuruluş yıldönümlerini havai fişekler ve Molotof kokteylleri ile kutladılar. (!)
Ancak havai fişekler havaya değil, Türkiye Cumhuriyetine karşı atıldı.
Hedef Türk Polisiydi.. Türk askeri, jandarması, iyi vatandaşları ve TC devleti…
Bir taraftan, bebek katili menfur eşkıya başının konforlu-pahalı istirahatgâhına odaklanan tartışmalar; diğer tarafta Anayasa Mahkemesi Raportörü’nün DTP mutlaka kapatılmalı raporu. Beri tarafta ise hâlâ devam eden kuruluş kalkışmaları (!)..
Dikkat edin lütfen…
Bu kutlamalar öncelikle Mersin’de başladı.
ABD, AB + Ermenistan şeytan üçgeninin yardım-yataklığı ile Türkiye düşmanlığı ekseninde menfur örgüt havai fişeklerini polis minibüsünde kullandı. Ardından, ciddi bir engelle karşılaşmadıklarını gören militan ve sempatizanlar; giderek artan bir coşku ile Siteler Karakoluna saldırdılar. Bu defa havai fişeklerle yetinmeyip, Molotof kokteyli kullandılar. Millet, Devlet ve hükümetin karakolu yangın yerine döndü.
Hakkâri ve Yüksekova’da da ihanet kuruluş kutlamalarını (!) sürdürdü. Emniyet güçlerine taş ve sopalarla saldırıldı. Molotof kokteylleri atıldı; Halka ve milli servete tasallut edildi. Bu guruba polis su ve göz yaşartıcı bomba kullanmak zorunda (!) kaldı.
Ağrı’daki gösterilerde menfur örgüt bir markete Molotof kokteyli attı. İçerideki 20 kişi yanmaktan zor kurtuldu. Aynı şaki ve şeamet tarafından İstanbul’da Belediye otobüsüne atılan Molotof kokteyli mağduru genç kız şimdi komada. Vatan hainleri ve ihanet şebekeleri yüzünden ölüm-kalım savaşı veriyor. Bilinen ve belli olan suçluları yakalatıp, aynı şekilde cezalandırmayan yetkili ve sorumlular kahrolsun. Haine af, atıfet ve müsamaha edenlerin Allah belâsını versin.
Doğubeyazıt da kuruluş kutlamalarına (!) katılan yerler arasında.
Hem de DTP, Kandil’den gelen Barış Elçilerini (!) yanına alıp miting düzenledi.
Düzenlenen mitingde güvenlik güçlerine “barış” adına Molotof kokteylleri atıldı.
İzmir’de “şuursuz” coşku seline kapılan sürülerden nasip alan illerimizden...
Karşıyaka’da belediye otobüsüne, içinde insan olduğuna bakılmaksızın “insanlık düşmanı yaratıklarca” Molotof kokteyli atıldı. Yolcular canlarını zor kurtardılar.
Adana’da Molotof kokteylinin yanı sıra havai fişekler de sahnedeydi.
Ateşler yakıldı.
Birkaç yıl sonra, tıpkı Irak’ta milyonlarca masum-müsemma insanın katledilmesine göz yuman Obama gibi, domuzlarca Nobel Barış Elçisi seçilmesi beklenir eşkıya başı, bebek katilinin posterleri eşliğinde devlete-hükümete kafa tutuldu.
Bir ay kadar evvel İzmir’i “Faşist şehir” olarak tanımlayan DTP’li Ahmet Türk; yukarda anılan yerlerde siyasi uzantısı oldukları organize suç örgütüne yardım, yataklık ve yandaşlık yapan, devlete-hükümete karşı gelen, alış-veriş yapanından, kutsal bayram ziyaretine giden otobüs yolcusuna kadar yaklaşık 50 masum-müsemma kişinin hayatına kast edenler için nasıl bir tanımlama yapacak acaba?..
Ayrıca nasıl oluyor da; Yargıtay Başkanını ve yargı mensuplarını henüz mahiyeti kesinleşmemiş bir oluşum namına dinlerken; tüm dünyada, menfur bir terör ve tedhiş örgütü olduğu sabit PKK’ya; yardım, yataklık ve yandaşlık yaptıkları bilinen kişileri dinlenip bu eylemler başlamadan önce tedbir alınmıyor? Bunun sebebi bilinmeli!..
Söz konusu bölgede kelle koltukta görev yapan asayiş unsurları, asker, polis ve onların vefakâr aileleri bilmeli ki; hükümet, menfur suç örgütünü bitirme konusunda en az onlar kadar azimli, kararlı ve elinden geleni yapmak emelindedir.
Ki hainler bilsin; “meydan boş değil”
HELE BİR TARİHE BAJALIM!..
Daha önce, Türkiye ile ilgili ve Osmanlı’dan bu yana süregelen bir “toplumsal dönüşüm projesi” açıklamıştım. Bu, her hangi bir resmiyeti olmayan ve tamamen Türk devleti’ni zaafa uğratıp, dolaylı yollarla ele geçirmek, halkını ve kaynaklarını sömürmek isteyen harici mihraklar tarafından, dâhili işbirlikçilerle beraber yürütülen sinsi bir projedir. Projenin aslı, müsebbibin idamı ile sonuçlanan çok eski bir hikâyedir.
Anlatalım.
1820’lerde Fener Rum Patriği olan Papa V. (Çingene) Gregorius, dönemin Rus Çarı’na Türklerin yola getirilmesi ile ilgili bir mektup yazar. Mektuptan Padişah II. Mahmut haberdar olur. Diğer yıkıcı ve bölücü faaliyetleri nedeniyle zaten patriğin suç dosyası kabarıktır. Mektup da deşifre olunca, malum Papa, patrikhanenin kapısında asılarak idam edilir. İşte o mektup:
“Türkleri, maddeten ezmek ve yenmek mümkün değildir. Çünkü Türkler çok sabırlı ve mukavemetli insanlardır. Gayet mağrurdurlar ve izzet-i nefis sahibidirler.
Bu hasletleri de, dinlerine bağlılıklarından, kadere rıza göstermelerinden, an’anelerinin kuvvetinden; Padişâhlarına, kumandanlarına ve büyüklerine olan itaat ve sadakatlerinden ileri gelmektedir.
Türkler zekidirler ve kendilerini müspet yolda sevk ve idare edecek reislere sahip oldukları müddetçe de çalışkandırlar. Gayet kanaatkârdırlar.
Onların bütün meziyetleri, hattâ kahramanlık, cesaret ve secâat (yiğitlik, yüreklilik) duyguları’ da an’anelerine (örf, adet ve geleneklerine) olan bağlılıklarından, ahlâk salâbetinden (sağlamlık ve yüksekliğinden) ileri gelmektedir.
Bu nedenle, Türklerde, evvelâ itaat ve sadakat duygusunu kırmak ve manevi bağlarını yok etmek,dini metanetlerini zaafa (zayıflık-kuvvetsizlik) uğratmak icabeder. Bunun da en kısa yolu, milli ve manevi ananelerine uymayan harici fikirler ve davranışlara onları alıştırmaktır.
Türkler, dış yardımı reddederler; Haysiyet duyguları buna manidir. Velev (hattâ isterlerse) ki, geçici bir süre için zahiri (görünen) kuvvet verse de, Türkleri mutlaka dış yardıma alıştırmalıdır.
Maneviyatları sarsıldığı gün,Türkleri kendilerinden şeklen çok kudretli, kuvvetli, güçlü, kalabalık ve zahiren hakim kudretler önünde zafere götüren asıl kudretleri sarsılacak ve maddi vasıtaların üstünlüğü ile yıkmak mümkün olabilecektir.
Bu sebeple, Osmanlı devleti’ni tasfiye için mücerret olarak (yalnızca) harp meydanlarındaki zaferler kâfi (yeterli) değildir, ve hattâ sadece bu yolda yürümek, Türklerin haysiyet ve vakarını (ağırbaşlılığını) tahrik edeceğinden, hakikatlere nüfuz etmelerine de sebep olabilir.
Yapılacak olan, Türklere hiçbir şey hissettirmeden bünyelerindeki bu tahribatı, her ne pahasına olursa olsun tamamlamaktır.”
Patrik nam Papa’nın mektubu; İznik Konsüllerinin aynı konuda aldıkları kararlar ile örtüşür ve yol gösterir mahiyettedir. Bu mektup, kendini Bizans’ın hamisi sayan ve SSCB’ne kadar Bizans bayrağını kullanan Çarlığa ‘bahusus projeyi’ ilham eder. Proje, başta yakın akraba Fransa ve İngiltere olmak üzere bütün batı’ya açılır ve anlatılır. Kısa sürede benimsenir ve uygulamaya konulur.
Misak-ı Milli sınırlarının tek hâkimi TC Devleti ve Türk milletidir!...