Devlet mi… Yoksa Millet mi?
Bundan aylarca önce… Bir tv programında programcı Prf. İlber Ortaylı’ya Avrupa ile ilişkilerle alakalı bir soru sordu.
Ortaylı,
“Normal… Onlar Hıristiyan kültürü ile yetişmişler” dedi.
Sunucu bu sefer “Sosyalistler de tepki göstermiyorlar… Niçin? Dediğinde Ortaylı “ama onlarda Hıristiyan” demişti.
Bu cevap kendi kendime devlet mi? Yoksa millet mi? Sorusunu yönetmeme neden oldu.
Ve ondan da öte…
Nasıl bir millet? Ve nasıl bir devlet? Sorularını sormamı gerektirdi.
Sonunda şu karara vardım...
Adı ve birçok emareleri gerçekleşse bile… Sosyal, kültürel ve buna bağlı olarak ekonomik hiyerarşisini tamamlayamamış milletlerin geleceği manidardır.
Ve buna bağlı olarak…
Tüm kurum ve kuruluşları ile (her yönü ile ) tekâmül etmemiş bir milletin kurduğu ya da kurduğu iddia edilen bir devletin de ömrü karanlıktır.
Bir milletin hâkim kültürü ve onun alt çeşitlemeleri olduğu gibi… Devletlerin de hâkim kurucu unsuru vardır.
Bu kurucu unsur etnik olabilir… Mezhep de olabilir. Ya da her ikisi bir arada da olabilir. Devletin gücü bu unsurların homojenliği ile doğru orantılıdır. Ama şu olmaz… Hangi ad ve renkte olursa olsun… Mehdileştirilmiş bir kurtarıcı. Olsa, olsa yük olur.
Kısaca,
Devletle milletin örtüşmesi denir buna… Devletle millet ne kadar çok ve kuvvetli örtüşürse… Devletlerin o derece ömrü uzun… Milletlerin huzuru daha çok olur.
Devletin hâkim unsuru milletle örtüşmez ise…
Millet maraba… Hâkim unsur ağa olur… Medeni olur… Uygar olur… Her şeyi bilen olur.
İsterseniz konunun makasını biraz saptıralım,
Devlet yani hâkim unsur milletle örtüşmez ise… Zannetmeyiniz ki pervazsızdır… Kendisi aleni olarak ortaya çıkar ve ipleri eline alır.
Hayır, öyle yapmaz… Günün modası ne ise o olur. Kapitalist olur… Yeri gelir sosyalist, dinci şeriatçı, milliyetçi ya da başka bir şey… Hiçbir şey bulamazsa bir ölümlüyü ya pir yapar… Ya da peygamber ayarında kurtarıcı… Milleti ona biat ettirir.
Bunda gözettiği iki şey vardır;
Birinci sosyal yapının durumuna göre… Ya onların hoşlanacağı… Yönlendirilebileceği bir şey olur…
Mesela,
Şehit cenazelerinde milliyetçi… Dini günlerde İslamcı… Sınırın ötesinde Kürtçü… Ama tüm duyguları kendisi kontrol eder… Nabzını kendisi ayarlar.
İkincisi ise geleceği kontrol altına almak için olayların seyrini yönlendirir.
Yine mesela,
Eğer toplumun gazı patlama noktasına gelecekse… Bunu istediği basınçta tutarak-ki buna gaz almak diyoruz- kendisini korur ve ondan öte… İki ana fayda sağlar.
Birincisi bu gaz almak işinden doğan ekonomik çıkarı kendisi nemalanır… İkincisi ise daha fenadır. Bunu gazı alınacak kesime yaptırtır. O kesim zanneder ki iktidara geldim… İktidarı ele aldım. Hâlbuki bilmez ki... Onu iktidara getirenler yatak çarşafının rengine kadar her şeyini biliyorlar.
Neyse…
Böylece bir taşta iki kuş vurmuş olur. Hem toplumun gazını boşaltır… Tehlikesiz hale getirir. Ve hem de o kesimi (ekonomik-sosyal ve kültürel yönden) bir daha iflah olmayacak şekilde parça-pürçek eder. Çünkü o kesimin düşman kardeşleri… Zannederler ki birbirleri yüzünden iktidarı kaybettiler ya da kaybedecekler… Sonuçta birbirlerini yerler. Tabiî ki tüm bunlar “ağamız” Boğazda viskisini keyif içinde yudumlarken gerçekleşir.
Sayfa bitti…
Not: Bu yazımı “ yahu bir el atmadık Şah İsmail ile Yavuz kalmıştı” diyen okuyucu dostlarıma ithaf ediyorum.