Devlet Babadan “E“ eziyet
Muhteşem uygulamalara imza atan bir ülkeyiz.
Bir örnek...
Gelir İdaresi Başkanlığı, 2010 Şubat ayından itibaren vergi kayıp ve kaçağı ile mücadele için, vergi ve diğer mali yükümlülüklerin zamanında ödenmesini sağlamak amacıyla “Cebri tahsilat” sitemini devreye koydu.
İsme bakın... Cebri tahsilat yani zorla tahsilat...
Bu sistem ile bankalarca vadesi geçmiş vergi borçları doğrudan mevduatlardan tahsil edilmeye başlandı.
Maliye, bankalara borç miktarını bildiriyor, maliye ve bankalar, vatandaşlara hiçbir bilgi vermeden doğrudan hesaplarına el koyuyor.
Üstelik banka, yalnızca vergi borcu kadar bir miktara değil, bankadaki mevduatın tümüne el koyuyor.
Akıl almaz ama böyle.
Diyelim ki bir zamanlar unuttuğunuz küçük bir vergi borcunuz var. Bir gün bankadaki tüm paranıza el konulduğunu görebilirsiniz.
Daha vahimi, bir işletmeci, esnaf ya da sanayiciyseniz, ekonomik kriz bel büküyor, yaşamakta, elemanınızın maaşını ödemekte zorlanıyorsanız tamamen yandınız. Devlet mevduattaki paranın bir bölümüne değil, hepsine el koyuyor. İşletmenin halini düşünebiliyor musunuz?
Olmaz demeyin oluyor.
İşte iki örnek.
* * *
İzmir Teknoloji Üniversitesi Rektörü Prof. Zafer İlken, üç gün önce Endonezya’da bir toplantıya katılmak üzere havaalanına gidecek. Kızı, sabah para istiyor. ‘yolda bankamatiğe uğrar çekerim’ diyor.
İlken, her zamanki gibi maaşını çektiği kartı bankamatiğe takıyor. Maaş hesabında 2 bin 600 lira görünüyor.
Çekilebilir limite bakıyor; sıfır. İnanamıyor, bir aksaklık var diye düşünüp, kredi kartı hesabına giriyor. Şok. ‘Kredi kartınız iptal edilmiştir’ yazısını görüyor. Bankaya girince olay anlaşılıyor.
1998 yılında ödemeyi unuttuğu 207 liralık vergi borcu olduğu ortaya çıkıyor. Hoca o yıllarda bir arsa aldığını hatırlıyor.
207 liralık ceza için ise banka, maaş kartındaki 2 bin 600 lirayı, kartın limiti olan 10 bin lirayı ve mevduattaki hesabında bulunan 25 bin lira olmak üzere toplam 37 bin 600 lirayı bloke ediyor.
Banka müdürü, uygulamanın kendi inisiyatifleri olmadığını, Urla Vergi Dairesi’nden aldıkları talimatla hareket ettiklerini belirtiyor. Prof. İlken’in kızı para istemese bu durumdan haberi olmayarak,
Endonezya’ya uçacak. Orada karşılaşacağı sıkıntıyı düşünmek bile insanı boğuyor. Otel, tüm masraflar için kredi kartını uzatacak, ‘Kartınız bloke edilmiştir’ yanıtını alacak.
Zafer İlken yaşadıklarını “İnanamıyorum. Ben bir rektörüm, istediklerinde bana iki dakikada ulaşabilirler. Kimse bilgi vermedi. Ben de banka müdürüne artık paramı çekip yastık altındaa
tutacağımdedim” diye anlatıyor.
* * *
Bir diğer örnek. Küçük bir işletme. Bir eczane. Eczacı Nilgün Gültay’ın aniden bankadaki 300 bin lirasına el konuluyor. Gültay önemli miktarda ilaç alımını bu paraya güvenerek yapıyor. Üstelik araştırıyorlar, vergi borçları da yok. Gerçek, sonradan ortaya çıkıyor. Cezanın, Nilgün Gültay’ın eşinin ağabeyinin eski eşi Nilgül Gültay’ın (Ki onun adı Nilgün değil, Nilgül) geçmişte faizleriyle birlikte bugün 300 liraya ulaşan vergi borcundan dolayı Nilgün Hanım’a ceza geldiğini öğreniyorlar.
Ad ve soyadından dolayı, başka birinin hesabına üstelik tam 1000 katı miktara el konuluyor. O gün Nilgün Hanım’ın ödemesi gereken bir çeki olsa, olayı fark edinceye kadar karşılıksız damgası yiyecek. Nilgün Hanım da uygulamada en çok bir hakim kızı olarak, titiz davrandıkları konuda, bugüne değin 1 kuruş açıkları olmamasına karşın böyle bir olayla karşılaşmaktan şikayetçi. “Ya o gün çeklerden biri karşılıksız damgası yeseydi, ya da maaş günü olsaydı, benim itibarımı zedelemeye kimin hakkı var” diye soruyor.
* * *
Bunlar çözülebilir örnekler ki, bir şekilde çözülüyor.
Daha vahimi var. Bugün İzmir’de de yüzbinlerce KOBİ’nin küçük işletmenin vergi borcu bulunuyor. Ekonomide durgunluk had safhada. İşletmelerin çoğu iş yapamıyor. Dükkanı döndüren, elemanın maaşını çıkaran günü kar sayıyor. Şimdi bu işletmelerin ödeme gecikmelerinde yüzde 23,5 gibi; hiçbir bankada bulunmayan yıllık bir faiz uygulunıyor ve daha kötüsü yapılarak, bankalardaki tüm mevduatlarına el konuluyor.
Henüz yeterince farkında değiliz ama bu yolla çok işletme hızla batma sürecine girdi.
Kimse ‘Devlet vergi borcunu almasın’ demiyor. Hatta bankalar yoluyla bir baskı unsuru yaratılması da yöntemdir ama vur deyince vatandaş öldürülmez.
İşletmelerin alacaklarının yüzde 20’si, 30’u gibi makul kısımlar uyarı cezası olarak kesilebilir.
Vatandaşa dair olanda ise, önce vatandaş insan yerine konulur, bilgi verilir ve ayrıca yalnızca borç kadar miktarı tahsil edilebilir.
Kim bu kuruluşlar ki; borcun 1000 katı, 178 katına el koyabiliyorlar ?
Vatandaşı büyük riskle, sıkıntıyla karşı karşıya bırakabiliyorlar?
Peki özellikle vergi borcu olan işletmeler çözüm olarak ne yapıyor. Söyleyim.
Hızla mal sahipleri el değiştiriyor. İşletmeler bugün teyze kızları, annanelern, dayıların üzerine geçiyor. Ya da daha kurnaz, vicdansız olanlar çaycının, şöforün üzerine geçiriyor işletmeleri.
Kemeralı ’na gidip bir inceleyin mesala.
Gelir İdaresi Başkanlığı ‘Biz bu uygulamayı bir disiplin getirmek amacıyla yaptık, bankalar yanlış davranıyor’ diyerek suçu bankaların üzerine atmaya çalışıyor. Banka müdürleri ise vergi dairelerinden gelen talimatı uyguladıklarını söylüyorlar.
Yazık, çok yazık.
Maliye Bakanı üç ay önce Bolu Abant ’ta tüm vergi dairesi başkanlarını toplamış, “Ne yaparsanız yapın daha çok vergi toplayın” diye talimat vermişti.
Bakana müjdeyi verelim. Daha çok tahsilat yapıyorsunuz üstelik kendinizi ayağınızdan vurarak.
Bu sistem saçmalıktan başka bir şey değil.
Mart 13th, 2010 at 08:16Ya isim benzerliklerinden doğabilecek karmaşalara ne demeli.
Mesela uğur özaltın isminde kaç kişi var.
Bence bankalarda mevduat tutmak enayilik olur bundan sonra
Üfürükçü hocalar faiz haram hesabı bankalarda para tutmuyor zaten olan liberallere olcak