Devlet Adamlığı Kolay Değil
Medyada çok tartışıldı, çok konuşuldu da, gecikmeli de olsa, ben de kıyısından köşesinden değinmek istedim.
Hatta, konuyla ilgili bir de anım olduğu için onu da sizlerle paylaşmayı düşündüm.
Biliyorsunuz, Dışişleri Bakanı Ali Babacan, kaş yapayım derken göz çıkarttı.
Türkiye’yi AB’ye şikayet etti ya!..
Hani ülkemizdeki Müslümanların, yeterince özgür olmadığını ve ibadetlerini yerine getiremediğini anlatıp, kendince Müslüman azınlığa(!) destek istedi ya...
Sonra da ülkede kıyamet koptu, “Hangi müslüman hangi ibadetini yerine getiremiyor?” diye.
Aslında tam anlamıyla, bir deli kuyuya taş attı, kırk akıllı da çıkartmaya uğraşıyor.
Bizim günlük konuşmalarımız arasında “kavgada bile söylenmez” denilen bazı sözler vardır ya, işte Ali Babacan da, kavgada bile söylenmeyecek bir söz ederek, hem kendi engin siyasi deneyimini, hem de partisinin hayat görüşünü ortaya koydu bir anlamda.
Benim anlayamadığım, her fırsatta “Yüzde 99.9’u müslüman olan bir ülke...” diye bahsettiğimiz Türkiye’de, eğer müslümanlar da ibadetlerini yerine getiremiyorsa, acaba kimler getiriyor?
Her nedense, bu ülkede Kürtü şikayetçidir, Ermenisi şikayetçidir, Alevisi şikayetçidir, Rumu şikayetçidir, şimdi de Müslümanlar şikayetçi olmaya başladı.
Allah Allah!..
Kim engelliyor bunları? Eğer herkes şikayetçiyse, bizi kim yönetiyor, kimler bu ülkenin geleceğine yön veriyor, gerçekten çok merak ediyorum.
Ben Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşadığımı sanıyorum ama bu ülkede yaşayan, azınlığı da çoğunluğu da, Hıristiyanı da Müslümanı da şikayetçi.
Dünya üzerinde böyle bir ülke var ki?
Demek ki, herkes devlet adamı olamıyor!..
Devlet adamlığı, okumayla, bilgiyle değil, tecrübe ile olunuyor. Ali Babacan da tecrübesizliğini ortaya koyarak, hem kendini, hem partisini, hem de Türkiye’nin prestijini yerle bir etti.
Allah’tan karşısındakiler efendi adamlarmış da, “Sizin ülkenizde Müslümanlar nasıl bir sıkıntı çekiyor?” diye sormamışlar!..
Yoksa söyleyeceği türban olayından başka bir şey olacağını sanmıyorum.
Dedik ya, devlet adamı herkes olamıyor. Hele siyasette ne kadar eskirseniz, o kadar çok tecrübe kazanıyorsunuz ve lafınızı da ona göre süylüyorsunuz.
İki yıl önce, CHP’li Berhan Şimşek gelmişti Bandırma’ya. O dönemde milletvekili olan Sedat Pekel ile birlikte.
Kendisiyle, Marmara Televizyonu adına Kristal Kafe’de bir söyleşi yapmıştık.
CHP’li olması nedeniyle Berhan Şimşek, konuşmasında doğal olarak iktidarı yoğun bir şekilde eleştiriyordu.
Hükümetin, ekonomik politikaları ile ilgili görüşlerini dile getirirken, o günlerde Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı olan Ali Babacan’ın açıkladığı bir takım rakamlara yönelik eleştirilerini de sıralamıştı.
Tanıyanlar bilir, Berhan Şimşek gerçekten iyi bir hatiptir. Sözü sohbeti dinlenen, konuşmasını bilen biri olarak, Ali Babacan’dan bahsederken;
“Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Sayın Ali Bebecan...” diye bir söze girdi.
Bir müddet duraksadı, sözünün ağırlığı ortaya koydu ve sonra devam etti;
“Pardon Babacan diyecektim, ama dilim sürçtü” dedi.
Aslında dili falan da sürçmemişti. O sözü bilinçli olarak söylemişti.
Hatırladığım kadarı ile Ali Babacan, o günlerde ekonomi ile ilgili pembe tablolar çizmişti de, Berhan Şimşek de, çizilen tablonun pembe değil, kara bir tablo olduğunu vurgulamıştı. Vurgularken de, Ali Bebecan diyerek, güya dil sürçmesi yapmış gibi Ali Babacan’ın söylediklerinin ne kadar yanlış olduğunun altını çizmek istemişti.
İşte, siyaset buydu.
Son derece nükteli ve bir o kadar da iğneli bir değerlendirmeydi, Şimşek’in söyledikleri.
Özür dilemeye bile gerek duyulmayacak, geri adım attırmayacak bir söz söyleyerek, maksadını da ortaya koyuyordu.
Fakat, her nedense, bizim ülkemizde, böylesine değerli siyasetçileri, hemen harcayıp, siyaset dışına atmaya çalışıyoruz.
Tıpkı AKP’nin Turhan Çömez’e yaptığı gibi.
O da karşı çıktığı, eleştirdiği genel başkanı tarafından aforoz edilenler arasında yer aldı.
Aslında Meclis çatısı altında daha çok Turhan Çömezler, Berhan Şimşekler olması gerekirken, bizim siyaset değirmeni, aksine onları öğütmeye, yok etmeye bayılıyor.
Meydan da doğal olarak ne söylediğini bilmeyen Ali Babacan gibilere kalıyor.
O da, ülkesini AB’ye şikayet eden bakan olarak Türk siyaset tarihine geçmeyle, kendine yeni bir kariyer sağladı.
Bir de, bildiğim kadarı ile AKP’nin gençlere yönelik bir okul niteliğinde olan Siyaset Akademisi eğitimleri bulunuyor.
Buralarda, önemli siyaset adamları, siyaset dersleri verip, deneyimlerini aktarıyor, gençlerin siyasetin içerisine girmesi konusunda eğitime tutuyorlar. Aslında, gerçekten önemli bir girişim.
Ancak, gençleri siyaset mekanizmasının içerisine sokarken, tepeden inme siyasetin içerisine dalanları da bu okula gönderip, en azından iyi bir eğitimden geçirdikten sonra, milletvekili, bakan falan yapmak acaba düşünülemez mi?
Yoksa aksi takdirde kırdıkları pot ile sadece kendilerini değil, ülkelerini de zorda bırakıyorlar.